Türkiye'nin barış ihtiyacı
7 Haziran Genel seçim sonuçları sonrası hükümet oluşturmak için partilerin arayışları ve düşünceleri, yoğun olarak kamuoyunda tartışılmaya devam edilmektedir. Hükümet kurma görevi resmen hiçbir partiye verilmemesine rağmen, koalisyon seçeneklerinin hızla tüketildiği görülmektedir. Muhalefet partileri, kırmızı çizgiler, eski hesapları görme, koalisyon hükümetine hazır olmama gibi nedenlerden dolayı koalisyonda yer almaya pek istekli değildirler. Ak Parti, bütün seçenekleri değerlendirmeye çalışan ve bir koalisyon oluşturmaya en hazırlıklı parti durumundadır. Mevcut tablo çerçevesinde Ak Parti'nin iktidara, muhalefet partilerinin muhalefete alışmış olduğu görülmektedir. Muhalefet partileri, muhalefet konumunun vermiş olduğu konfordan vazgeçmeye pek istekli gözükmemektedirler.
Muhalefet partileri, koalisyon hükümeti kurma konusunda arzulu olmamalarına rağmen, Türkiye'nin büyük sorunlarını çözme konusunda geliştirilen süreçleri kolaylıkla bitirmeye çok istekli gözükmektedirler. 2002 Sonrasında Türkiye'nin geliştirmiş olduğu en büyük proje, çözüm süreci denilen Kürt sorununu çözmeye yönelik olan girişimdir. Türkiye'nin çözüm sürecinden vazgeçme lüksü olmadığı gibi, hiçbir partinin çözüm sürecini sahipsiz bırakma şansıda bulunmamaktadır. MHP, Ak Parti'yi çözüm sürecini başlatmasından ve sürdürmesinden dolayı bölücülükle suçlamaktadır. MHP'ye göre ortada bir çözüm süreci yoktur, bir çözülme süreci vardır. MHP, koalisyon oluşturma şartı olarak çözüm sürecinin radikal bir şekilde sonlandırılmasını istemektedir. MHP'nin çözüm süreci üzerinden Ak Parti'ye olan karşıtlığı aslında Türkiye'ye olan karşıtlığıdır. Ak Parti ve MHP arasındaki en büyük fark budur. MHP, çözüm sürecinin bitirilmesini siyasi varoluşunun olmazsa olmazı olarak kabul ederken, Ak Parti ise çözüm sürecini Türkiye'nin istikrarı ve barışı açısından vazgeçilmez bir proje olarak ele almaktadır. Ak Parti, çözüm sürecinin yanında yer almayı Türkiye'nin geleceğini güvenceye ele alan bir girişim olarak değerlendirmektedir. MHP ile koalisyon yapmak için Ak Parti'nin çözüm sürecinden vazgeçmesi şeklindeki bir söylem, koalisyon şartı olmaktan ziyade Ak Parti'ye ve Türkiye'ye yapılan bir dayatmadır. Ak Parti, ülkenin barışı ve istikrarı için istediği partiyle koalisyon kurabilmeli ve kendisine hiçbir şekilde çözüm sürecinden vazgeçme şeklinde bir dayatma yapılmamalıdır.
Türkiye'nin içte ve dışta demokrasi, barış ve refah alanlarında atılım yapabilmesi için çok boyutlu olarak Kürt sorununun farkına varması ve bu sorunu çözüm yoluna koyacak ciddi demokratikleşme ve hukuk adımlarını atması gerekmektedir. Demokratikleşme, sivil bir anayasa, katı merkeziyetçi yönetim anlayışından vazgeçilmesi, Kürt sorununun çözümünde mutlaka yerine getirilmesi gereken adımlardır. Resmi ideoloji, Kürt sorununu çözme konusunda yeterli olmadığı gibi, bu sorunun yaratılmasında birinci dereceden sorumludur. Kürt sorunu ve çözüm süreci, tek bir partinin ilgisine bırakılmamalı, Türkiye'deki bütün siyasi aktörlerin bir bütün olarak sorunu ve çözümü sahiplenmelerinin ülkeye katkısı büyük olacaktır. Bütün siyasi partilerin, çözüm sürecinden vazgeçmek yerine çözüm sürecine sıkı sıkıya sarılmayı hükümet kurmanın olmazsa olmaz şartı olarak ifade etmeleri toplumun büyük çoğunluğunun beklentisidir.
Koalisyon hükümetinin kurulup kurulmayacağı, çözüm sürecinin devam edip etmeyeceği konusunda herkesin kaygılandığı bir ortamda, birdenbire kendimizi Suriye'ye askeri müdahalede bulunulup bulunulmayacağı şeklinde bir tartışmanın içinde bulduk. Türkiye'nin Suriye'ye açılan Akçakale sınır kapısı, DAEŞ terör örgütünün kontrolündeydi. Kürt güçleri ve Fırat Volkanı birliklerinin ortak operasyonuyla Tel Ebyad (Gıre Sipi) DAEŞ çetelerinin elinden kurtarıldı. DAEŞ, şu anda sadece Cerablus sınır kapısın kontrol etmektedir. Türkiye, Suriye'nin içinde bir koridor veya tampon bölge kurmanın gerekliliğini savunmaktadır. Şu anda Türkiye, sınıra asker sevk etmekte ve ordu, tam bir teyakkuz haline getirilmiş bulunulmaktadır. Türkiye'nin Suriye'ye askeri olarak girip girmeyeceği hem içeride hem dışarıda yoğun olarak tartışılmaktadır. Kimileri mevcut askeri teyakkuzun bir blöf ve gözdağı olduğunu söylerken, kimilerine göre ise Türkiye, askeri harekat seçeneğini ciddiyetle ele almaktadır.
DAEŞ, Irak ve Suriye'de kurduğu sözde Hilafet özde Cehalet Devletiyle Türkiye için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. DAEŞ tehdidi, dalga dalga Ortadoğu'ya yayılmaktadır. DAEŞ, bugün HAMAS'ı hedefine koyarak Filistin'de yeni bir kaos ve çatışma durumu hazırlamaktadır. DAEŞ devletiyle daha doğrusu çetesiyle sınır komşusu olmak, ülkemiz için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Sınırlarımızın güvenliği ve Ortadoğu'da barışın sağlanması için DAEŞ'siz bir Ortdoğu'ya ihtiyaç vardır. DAEŞ gibi terör çeteleri, Türkiye'yi her an Pakistanlaşma ve Afganistanlaşma tehlikesiyle yüz yüze bırakmaktadır.
Türkiye'yi terör örgütlerinin destekçisi konumunda dünyaya gösteren yoğun bir propaganda yapılmaktadır. Bu propaganda, ülkemiz hakkında olumsuz kanaatlerin ve tutumların oluşmasında etkili olmaktadır. Hamaset ve cehaletle Türkiye'yi bir çatışma ve savaşın içine çekecek her türlü girişimden sakınılmalıdır. Akıl ve bilgelikle Türkiye'de barışın tesisi ve korunması için, başta siyasal partiler olmak üzere bütün toplumun güçlü bir barış koalisyonu oluşturması gerekmektedir.