Türkiye'nin akıllıları belli oldu
Hükümetin Türk-Kürt meselesine dair yaklaşımları konuşulurken, nurtopu gibi yeni bir tartışma konumuz oldu: Akil adamlar listesi. Aslı itibarıyla sürecin ilerlemesi için bir çalışma komisyonu hüviyeti taşıyan akil adamlar listesi, birden Türkiye'de kim akıllı kim değil tartışmasına dönüştü. Bu komisyon listesine girme ümidi ve hayali taşıyanlar, listedeki isimlere bir şekilde itirazlarını dile getirmeye başladılar. İtirazların daha çok örtük bir biçimde "ben niye giremedim?" sorusundan beslendiğini görmek çok zor değildir. Diğer yandan, "Akil Adamlar Listesi" (feministler bu adam kelimesine herhalde takılıyorlardır) tanımlaması, bu listeye girenlerde "Türkiye'nin en akıllıları biziz" gibi bir mod oluşturdu mu bilmiyoruz ama seçilemeyen ve listeye itiraz eden kişilerde kendilerinin konumu üzerine bir negatif ruh hali oluşturduğunu söyleyebiliriz. Çünkü tartışma Türkiye'nin akıllıları bu listeden ibaretmiş; dolayısıyla liste dışı kalanların akılsız oldukları gibi bir algılama düzeyinde yapılıyor.
Ben buradan yola çıkarak, aslında Türkiye'deki önemli bir zihinsel problem üzerine odaklanmak istiyorum. İktidar tarih boyunca tüm toplumlar için önemli olmuştur. Hele bizim gibi "sivil"liğin bile iktidar üzerinden tanımlandığı ve pratiklendirildiği; diğer yandan bölüştürme, paylaştırma, ödüllendirme ve cezalandırmanın da "otorite" karşısındaki pozisyon alışlarla son derece yakından ilintili olduğu bir ülkede, otoritenin tüm yetenek ve yeterlilikleri tayin ettiği bir mekanizma ile karşılaşırız. Mesela, sendikalar kendi üyelerinin tüm haklarını savunmak ve geliştirmekle sorumludurlar. Bunun için iktidardan, sahip oldukları sivil güçle bağlantılı olarak haklar talep ederler. Fakat bizde sendikalar, sahip oldukları dünya görüşüne göre iktidarları zorlamayabilirler. Mesela, Memur-Sen, geçen senelerde çalışanların hak talepleri konusunda böyle bir tavır içerisine girmiştir. Böyle olunca, sivil alanın belirleyici gücü ile performansa dayalı yükselişler önemini kaybederken, iktidarla bağlantılı ilişkiler ağı sürekli bir tayin edici rol kazanır. Dolayısıyla otoritenin tüm işaretleri önem kazanırken, kimin bilgili ya da bilgisiz, kimin akıllı olduğunu da belirlemeye başlar. Bunun karşısında yönetilenler de, bu kriterleri ve listeyi dikotomik biçimde algılayarak düşünürler.
Bilhassa Modern zamanlarda Hegel'in deyişiyle "devlet, Tanrı'nın yeryüzündeki yürüyüşü" olarak nitelendirilince, onun tayin ettikleri tartışılmaz kategoriler üretmeye devam etmektedir. Nitekim, bizde devlet sanatçıları vardır. Otorite böylece kimin sanatçı olduğunu "resmi"lik garantisi altına almaktadır. Özellikle "Akil Adamlar Listesi", kamuoyundaki ilgili tartışmalarda iki algılama düzeyini açığa çıkarmıştır. Birincisi, otoritenin akıllılar listesine girmek; dolayısıyla akıl üzerinden oluşturulan kategoriler. İkincisi de, devlet ve sivillik arasında yeterlilik meşruiyetinin yöneticiler tarafından tayini. Bundan dolayı bazıları neredeyse, otoritenin kendilerine akılsız muamelesi yaptığına bile hükmedecekler. Meselenin garip tarafı; kendi "aklı"nı otoriteye onaylatma gereğinin ortaya çıkması.
Sivilliğin sürekli olarak otorite lehinde çözündürülmesi, bir toplumun kendi dinamiklerine yaslanması yerine yön saptırarak "güç" üzerinde yükselmeye başlar. Otorite şüphesiz önemlidir; ama uzun süreli sağlam zeminler ancak sivillikler üzerinden inşa edilebilir. Otoritenin, insan ve toplum hayatının derinliklerine doğru kategorileştirmeleri bulunmaktadır. Geçmişte bu, yaşam tarzları, hayata bakış ve tüm yeterliliklerin sıkı biçimde tanımlanması şeklinde ve otoriter biçimde kendisini göstermiştir. Esas sorun entelektüellerin kendi sivil yeterliliklerini performanslarıyla gösterememeleri; ve bu yeterlilikleri için dışarıdan bir onaya ihtiyaç duymalarıdır. Bu sorun aşıldığında, patolojik algılama biçimleri de kalkacaktır.
Acaba bundan sonra başka listeler çıkarılacak mı? Bilim adamları, gazeteciler, futbolcular, hatta delileru2026 Evet, Türkiye'de "Akil Adamlar Listesi" seçildi. Listeye itiraz edenler; neyse alınmayın hepiniz akıllısınız.