Türkiye'nin Adımları
Küresel sistem bir düzen ararken birçok ülke bu süreçte büyük hasarlar alıyor.
ABD’nin küresel jandarmalığa soyunduğu dönemin ardından büyük maliyetleri olması sebebiyle geri çekilirken verdiği hasarlar tüm dünyayı etkiliyor. ABD’nin bıraktığı boşluğu Rusya, Çin ve Türkiye gibi yükselen güçler doldurmaya çalışıyor.
Çin’in Dünya üretim merkezi haline gelmesi ve ABD’nin dünya finans merkezi olması sebebiyle büyük bir dengesizlik oluştu. ABD’nin kurduğu hegemonik düzen tersine dönmeye başlayınca siyasi ve ekonomik sistem de yeni bir düzen arayışına girdi.
Bu değişim ve dönüşüm süreci yeni ekonomik ve siyasi politikalar uygulanmasını elzem kıldı.
Türkiye “Nizam-ı Âlem” düsturunca hareket ederek adil bir küresel düzen sağlanması için aktif politikalar izliyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Dünya Beşten Büyüktür” diyerek BM düzeninin değişerek daha adil bir hale getirilmesi için sunduğu çözüm önerileri izlediği aktif politikalara örnek olarak gösterilebilir.
Türkiye’nin ekonomi
politikası
Dünya’nın içinden geçtiği değişim ve dönüşüm sürecinde Türkiye aktif bir politika izliyor. Gerek ekonomik güvenliğini sağlamak gerekse istihdamı artırmak için politik değişiklikler yaptı.
Yaşanan küresel enflasyonist süreç sebebiyle birçok ülke faiz artırarak büyümeden feragat ederken işsizliğin artmasına adeta göz yumuyor. Türkiye ise bunun aksine büyümeyi önceleyip işsizliği azaltmak suretiyle üretimi artırma politikası izlemeye başladı.
Phillips eğrisine göre işsizlik ve enflasyon ters orantılıdır. Yani enflasyon artarken işsizlik azalır. Ancak enflasyonu düşürmek için büyümeden taviz verilirse bu defa da işsizlik artarken enflasyon yavaşlar. Ancak bu durum talep enflasyonunun olduğu durumda geçerlidir. Dünya, COVID-19 pandemisi, Rusya-Ukrayna savaşı, Rusya’ya uygulanan yaptırımlar ve Rusya’nın karşı hamleleri sebebiyle maliyet enflasyonu yaşıyor. Bu sebeple ortodoks ekonomi uygulamaları hedefe ulaşmak için doğru bir yol gibi görünmüyor.
Klasik kapitalist teori insanı homo-economicus yani kendi çıkarlarını düşünen rasyonel, bencil, çıkarcı insan olarak nitelendirmektedir. Ancak davranışsal iktisat insanların her zaman kendi faydalarını gözeterek rasyonel düşünce sistemi çerçevesinde karar almadıklarını göstermiştir. Nöroekonomi’nin incelediği psikoloji ve sinirbilim gibi çeşitli çalışma alanları da insan davranışlarının ekonomik etkilerini ortaya koymaktadır. Tüm bunlar göstermektedir ki; bir politika her ülkede aynı sonucu vermemektedir.
Şöyle ki, savaş beklentisinin olduğu bir ülkenin vatandaşları harcamalarını artırıp stokçuluğu artırırken bir başka ülkede harcamaları azaltıp nakit tutma süreci yaşanabilir. Harcamaların artması fiyatları hızla artırırken harcamaların azalması fiyatları azaltıp üretimin azalmasına neden olacaktır. Bu nedenle Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati anlatmak istediği konuda haklıdır. Eğer Türkiye yaşanan süreçte diğer ülkeler gibi enflasyonu düşürmek için faiz artırarak ekonomik küçülme politikası izleseydi üretim azalırken işsizlik artacak, maliyet enflasyonu sebebiyle fiyatlar artarken hem alım gücü azalacak hem de işsizlik artacaktı.FED’in daraltıcı para politikası sebebiyle de yüksek döviz kuru, yüksek faiz, yüksek enflasyon, yüksek işsizlik, düşük büyümenin yaşandığı yani sorunların çok daha derin olduğu bir ekonomik süreç yaşayacaktık.
Bu pencereden bakınca enflasyon ikinci plana atılmış gibi görünüyor. Ancak daha derin ekonomik problemler yaşamaktansa böylesi bir tercih kısa vadede toplumun geneli için daha az zararlı görünüyor.
Devletin desteği
Yaşanan enflasyonist süreçte devlet de vatandaşları gücü ölçüsünde desteklemeye devam ediyor. En başta doğalgaz faturalarının %80’i devlet tarafından ödeniyor. Vatandaşlar olarak bu desteği doğrudan hissetmediğimiz için anlamakta zorlanıyoruz. Çünkü cebimizden doğrudan çıkmıyor. Eğer farklı bir sistemle gerçek faturayı gördükten sonra devletin ödediği bedel şeklinde faturalara yansıtılsaydı o zaman 500 TL’lik doğalgaz faturasını 100 TL olarak öderken 400 TL’lik kısmının devlet tarafından ödendiğini görerek ödeme yapardık.
Bu kısım sadece doğalgaz faturası kısmında. Elektrik faturası, öğrencilere yurt ve yemek, KYK kredi borcunun faizinin silinmesi, yoksullara fatura desteği, icralık borçların devlet tarafından ödenmesi gibi alt gelir grubuna yönelik birçok desteğin verilmesiyle yaşanan enflasyonist süreçte devlet elini taşın altına koyarak vatandaşa yansımasının daha az düzeyde gerçekleşmesini sağlıyor. Yani “Sosyal Devlet” iş başında…