Türkiye'nin Abide Şahsiyetleri
Türkiye’nin dil, ilim, kültür ve sanat alanında abide şahsiyetleri vardır. Onlardan biri olan Prof. Dr. Kemal Eraslan Hoca da ebedî âleme göç etti.
Bir
süreden beri hazırladığım “Türkiye’nin Abide Şahsiyetleri” başlıklı sohbet
toplantılarını, muhtelif kuruluşların mekânlarında yapıyorum. Burada 100’den
fazla ilim, sanat, kültür, edebiyat ve medeniyet büyüğümüzü anlatmaya
çalışıyorum. Fotoğrafları eşliğinde bahsettiğim ve rahmete erişmiş olan bu büyüklerimizin
yaptıkları hizmetleri anlatırken doğrusu haklarını verememenin endişesini
taşıyorum. İşte bu kahramanlar kervanına, 12 Temmuz Çarşamba günü Türk dilinin
büyük âlimi, Ahmed Yesevi’yi ve “hikmetleri”ni Türkiye’de tanıtan Prof. Dr.
Kemal Eraslan da katıldı. 92 yaşında vefat eden Hocamızı, ertesi günü Üsküdar
Çamlık Mezarlığı’ndaki ebedî istirahatgâhına tevdi ettik.
TÜRKOLOJİ’NİN SEVİLEN SİMASI
Herkesin hayatında
öğretmenleri, hocaları olur. Bazıları gelip geçer hatta unutulur. Bazı hocalar
da vardır ki talebelerinin yüreğinde derin izler bırakır. İsteseniz de
unutamazsınız onları. Hâl ve davranışları, anlattıkları, tavsiyeleri hep önünüze
çıkar ve siz o cazibe merkezinden kopamazsınız. İşte Kemal Eraslan Hocamız da
böyle bir ruh terbiyeciydi. 1980 yılında tanıdığımda ben 20, o ise 50
yaşındaydı. Edebiyat Fakültesi’ndeki Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün en çok
sevilen ve sayılan hocalarından biriydi. Hatta biraz sert tabiatlı olan ve
birbiriyle geçinemeyen hocaları, o munis, babacan ve mülayim davranışlarıyla
barıştırdığını hatırlıyorum. Mütebessim ve mütevazı bir ilim adamıydı. Binlerce
talebe yetiştirmişti. Bütün öğrencilerinin gönlünde taht kurmuştu. Hakikaten müstesna
bir ilim adamıydı. Bugün talebelerinin büyük çoğunluğu Türkiye’nin muhtelif
liselerinde dil ve edebiyat dersleri veriyor. Bazıları ise üniversite
kürsülerinde geleceğin Türkologlarını yetiştiriyor. Hoca, ömrü boyunca hiç boş
durmadı. Emekli olduktan sonra da kütüphanelere gitmekten vazgeçmedi. Çalışkanlığı
ve titizliği ile örnek biri olarak zihinlere yerleşti. Bereketli ömrünün
neredeyse 70 yılı ilme, edebiyata, araştırmaya adanmıştı. 90 yaşına kadar
okudu, araştırdı, yazdı. Salgının başladığı son iki yılda ise rahatsızlanmıştı
ve artık evden dışarı çıkamıyordu.
BABACAN
TAVIRLI İLİM ADAMI
Her
yüz bizde farklı çağrışımlar uyandırır, her simada bir gizli vücut gizlidir.
Kemal Eraslan’da ben Ahmet Yesevi Hazretleri’ni görürdüm. Onun derinliğini,
iyiliğini ve güzelliğini hissederdim. Bu his, sadece, Edebiyat Fakültesi’nde
okurken bize Ahmet Yesevi’nin “hikmet”lerini anlatmasından kaynaklanmıyordu
şüphesiz. Onun da ötesinde konuşması, tavırları, sevecenliği ve sağlam
duruşuyla bu duyguyu hepimizde uyandırmıştı. Bir derviş teslimiyeti, bir âlim
şefkati ve bir hakikat ehlinin bilgeliğini sezmişimdir hep Kemal Hoca’da. Âdeta
ömrünü adadığı Ahmet Yesevi’nin ruhaniyeti ve nuraniyeti sinmişti hâl ve
hareketlerine. İlim dünyasının bu sıcak,
babacan ve sevimli çehresini tanıyıp da sevmeyen yoktu sanırım. Değerli ilim
adamımız, durmadan çalışan, yazan, üreten ve birikimini gelecek nesillere
intikal ettirmek için büyük çaba sarf eden bir gönül insanıydı. Fakültedeki
derslerini zevkle, şevkle ve heyecanla dinlerdik. Yesevi’nin düşündürücü
“hikmet”leri Eraslan Hoca’nın ağzından bal gibi dökülür, damla damla içimize
akardı. Çağatayca’yı keyifle öğretirdi. Türkoloji’nin bu çelebi adamı, emekli
olmasının üzerinden yıllar geçmesine rağmen elinde çantası kütüphanelerde ve
Türkiyat Araştırmaları Merkezi’nde çalışmalarına devam ediyordu. Keşke uzun
yıllar emek verdiği Çağatayca Sözlüğü’nü bitirebilseydi. İnşallah talebeleri,
yarım kalan sözlüğü tamamladıkları gibi, ansiklopedi maddeleri ile gazete ve
dergilerdeki makalelerini de kitaplaştırırlar. Hatta yaptığı konuşmalar da
deşifre edilip yazıya aktarılmalıdır.
HOCASINA
DERİN HÜRMETİ
Tam
40 yıl öncesinden bir hatıra: 1982 yılının 15 Temmuz günüydü. Cağaloğlu’ndaki
Yeşilay İşhanı’nda İslam Ansiklopedisi’nde
çalışıyordum. Her ikisi de rahmete kavuşmuş bulunan Prof. Dr. Muharrem Ergin
Hocam ve Destan şairimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, bir madde üzerinde
konuşuyorlardı. Bir ara kapı açıldı. İçeriye sempatik yüzü ve biraz da mahcup
edası ile Kemal Eraslan Hocam girdi. Mütebessimdi, sevinçliydi. İki hocamı bir
anda işyerimde görünce kendimi fakültede sandım, ben de heyecanlandım. Kemal
Hoca ilerledi, selam verdi ve Muharrem Hoca’nın elini öptü. Heyecanla ve bir
çocuk masumiyetiyle, “İmtihanı verdim Hocam!” dedi. Muharrem Hoca onu tebrik
ettikten sonra bize döndü ve açıklama yaptı: “Kemal Beyin bugün profesörlük
imtihanı vardı. ‘Ahmet Yesevi Divan-ı Hikmet’ten
Seçmeler’ adlı profesörlük tezi, İstanbul Üniversitesi Senatosu tarafından
kabul edilmiş ve profesörlüğe yükseltilmış. Allah’a
şükür.” O sahne unutulacak gibi değildi. Profesör olan bir akademisyenin
hocasına gösterdiği hürmet, görülmeye değerdi doğrusu. Türk İslâm terbiyesinin
muhteşem bir örneğine şahit olmuştum.
Meslek
hayatının 50. yılı münasebetiyle Kemal Erarslan Hoca için Tünel’de güzel bir
program yapılmıştı. Dostları, meslektaşları ve öğrencileri kürsüye gelerek
hocayı anlatmışlardı. İlme adanmış koca bir ömür iki saatlik toplantıda ifade
edilebilir miydi, ne mümkün? Hocayı anlatabilmek gerçekten güç. Hoca, programın
sonunda duygulu ve anlamlı bir teşekkür konuşması yapmıştı. O hasta olduğu
zamanlarda bile karşıdan Eminönü’ne, oradan Beyazıt’a ve Fatih Horhor’daki
Türkiyat Araştırmaları Merkezi’ne yürüyerek gelen ve hazırladığı sözlüğü
tamamlamaya çalışan bir irade adamıydı. Bir gayret, azimet, şevk, hizmet ve
ciddiyet anıtıydı. Talebelerini evladı gibi seven ve onları yetiştirmek için elinden
gelen üstün çabayı gösteren eski nesil hocaların son numunelerindendi.
TÜRKÇEYE ADANMIŞ GÜZEL
BİR ÖMÜR
Kemal Eraslan, Ahmet ve
Hatice Eraslan’ın büyük oğludur. 30 Ekim 1930 tarihinde Diyarbakır’da doğdu.
Kendisinden küçük erkek kardeşi vardır. İstanbul Üniversitesi Edebiyat
Fakültesi’nde Reşid Rahmeti Arat, Ahmet Caferoğlu, Janos Eckmann, Sadettin
Buluç, Mecdut Mansuroğlu, Muharrem Ergin, Faruk Kadri Timurtaş gibi hocaların
dil derslerine, Ali Nihad Tarlan, İsmail Hikmet Ertaylan, Ahmet Hamdi Tanpınar,
Halide Dolu, Abdülkadir Karahan, Mehmet Kaplan gibi hocaların edebiyat
derslerine devam etti. Başarılı bir tahsil hayatını geride bırakarak 1956
yılında hem fakülteden hem Yüksek Öğretmen Okulu’ndan mezun oldu. Akademik
çalışmalarına Eski Türk Dili (Kürsüsü) Anabilim Dalı’nda başlayan Kemal
Eraslan, “Ali Şir Nevayi Nesayimu’l Muhabbe min Şemayimi’l Fütüvvve Metin ve
Dil Özellikleri” tezi ile 1970 yılında doktor unvanını aldı. 1975 yılına “Eski
Türkçede İsim Fiiller” adlı doçentlik tezi ile doçent unvanına hak kazandı.
1982 yılına kadar kadrolu doçent olarak görevini devam ettirdi. 1979 yılında
Bağdat Üniversitesi’nin daveti üzerine Irak’a gidip konferanslar verdi. 1981
yılında iki ay müddetle İngiltere’de bulunup bazı kütüphanelerde korunan Türkçe
yazma eserler üzerinde çalıştı. 1982 yılında “Ahmet Yesevi Divan-ı Hikmet’ten
Seçmeler” isimli profesörlük takdim tezi ile İstanbul Üniversitesi Senatosu’nun
15 Temmuz 1982 tarih ve 20 sayılı kararı ile profesörlüğe yükseltildi. Kemal
Eraslan 1957 yılında Sabriye Hanım ile evlendi. 1958 yılında ilk çocuğu Zafer,
1961 yılında da kızı Hatice dünyaya geldi. Makine mühendisi oğlundan Emir ve
Sacit Kemal adında iki, tıp doktoru kızından da Burak adında bir torun
sahibidir.
Kemal Hoca bir asra yaklaşan
ömrünü Türkçemize adamıştır. Tarihî Türkçe araştırmalarının yaşayan en
önemli simalarından ve Türkoloji dünyasının otoritelerindendi. Başlıca eserleri:
Eski Türkçe’de İsim Fiiller, Kutadgu Bilig, Nesayimü’l- Mahabbe min Şemâyimi’l Fütüvve, Divan-ı Hikmet’ten Seçmeler, Hüseyin
Baykara Divanı’ndan Seçmeler, Mizânu’l
Evzân, Nesebnâme Tercümesi
Mecalisü’n-Nefais, Uygur Türkçesi Grameri, Kutadgu Bilig, Ahmet Yesevi Hikmetleri, Sekkâkî
Divânı. Yüzlerce makale, tebliğ, konferans, ansiklopedi maddesi bulunuyor. Yurt
içi ve yurt dışında pek çok üniversitede görev yapan, bir dönem Selçuk
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanlığı’nı yürüten Hoca, Almanya, Irak ve
İngiltere’de de bulundu, o ülkelerde Türk dili kürsülerinde ders verdi. Hoca,
aynı zamanda ülkemizin önde gelen Nevâyî araştırmacılarındandı.
“DİN EN BÜYÜK
FAKTÖR”
Bâbıâli Sohbetleri’nde bir
program düzenlemiştik. Toplantı afişimiz, “Türkistan’dan Dünyaya Yayılan İrfan
Güneşi Hoca Ahmet Yesevi ve Hikmetleri” başlığını taşıyordu. Kemal Hoca
konuşmacı olarak katılmış, bilmediğimiz hususları bize anlatmıştı. Şöyle
demişti: “24 Oğuz boyu içinde varlık gösteren ve Türk birliğini kuran, Kayı
Boyu’dur. Kayı Boyu’nun öne çıkması ve Türk Birliği’ni kurmasındaki etken,
töreye bağlılık ve bir ideale sahip olmaktır. Oğuzname’de işaretler vardır. ‘Bir yere yerleşmezsek yok oluruz.’
diyor. Tarihte süre bakımından devam eden en büyük imparatorluk, altı asır
hüküm süren Osmanlı İmparatorluğudur.”
Hoca o
gün, Orta Asya’nın tarih sahnesindeki yeri üzerinde durmuştu. “Türkler, İslamiyet’i
kabul ettikten sonra daha büyük bir varlık gösterdiler. Din en büyük faktör
olarak birleştirici unsur oluyor. 11 ve 12’nci asra gelindiğinde Orta Asya’yı
batıda değiştiren en büyük güç İslamiyet’tir. İslamiyet sadece inanç
değişikliği yapmamış, yönetme şeklinde, dünyaya bakış, hâkimiyet anlayışı,
bilhassa vatan anlayışında da büyük rol oynamıştır.” sözleriyle de dikkat çekmişti.
“AHMED
YESEVİ TEMİZ BİR MÜSLÜMAN”
Kemal Eraslan’a göre Ahmet Yesevi’yi
okuduğumuzda, şunları görürüz: “Allah inancı, bağlılık ve sevgi”, “Peygambere
aşırı saygı ve sünnetine uyma.”, “Züht ve takva” yani ibadeti yerine getirme ve
dinin yasak ettiği şeylerden kaçınıp, onlara yaklaşmama (günah) korkusu”,
“Helâl lokma sahibi olma yani kendi emeği ile geçinme.”
Kemal Eraslan, konuşmasını şu sözlerle
tamamlamıştı: “Ahmed Yesevi çok seviliyor. Niçin? Halk neden çok seviyor; bir
kere çok temiz bir Müslüman, dürüst bir Müslüman. Emeğe değer veren bir
Müslüman, kimseden bir şey beklememiş, kendi emeği ile geçinen bir Müslüman.
Doğruluğu, dürüstlüğü, iyiliği telkin edip, kötülüğün karşısında duran bir
insan böyle bir insan asırlar geçse de değerinden kaybetmez, insanlar
tarafından sevilmeye devam eder.”
VEFA
TİMSALİYDİ
Kemal
Hoca davet edildiği birçok toplantıya katılıp konuşmuş, iştirak ettiği sempozyumlarda
tebliğler sunmuştu. Eserler vermiş, makaleler yazmış, seçkin talebeler yetiştirmişti.
Türkçenin inceliklerini ortaya koymuştu. Başta ESKADER olmak üzere birçok
kültür sanat kurumundan ödüller almıştı. Çok vefalıydı. Vefat eden Hocaların
cenazelerinde mutlaka bulunur, cenaze namazlarını kılar ve onlara dua ederdi.
En son Orhan Okay ve Ömer Faruk Akün hocalarımızın cenazelerinde kendisini görmüş,
taziyede bulunmuştum. Bütün bu üstün hususiyetleriyle hürmeti ve muhabbeti
ziyadesiyle hak ediyordu. O da talebeleri tarafından vefa gördü. 15 Temmuz 2016
tarihinde ESKADER olarak Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde “Kemal Eraslan’a
Saygı Gecesi” düzenlemiştik. Yönettiğim o panelde profesör talebeleri ve
meslektaşları Osman Fikri Sertkaya, Abdullah Uçman, Mustafa Özkan ve Erol
Ülgen, Hocanın hayıtını, eserlerini, fikirlerini ve hizmetlerini anlatmış,
hatıralarını nakletmişlerdi.
Bu fani
dünya hayatında unutulmaz izler bırakan abide şahsiyetlerimiz vardır. Onlardan
biri de Kemal Eraslan Hocamızdı. Allah rahmet eylesin. Ruhu şad, kabri nur,
mekânı cennet, menzili mübarek, makamı yüksek olsun. Türkoloji dünyasının başı
sağ olsun.