Türkiye'deki cinayetler ve İsrail!..
Rahmetli
Muhsin Yazıcoğlu, o ziyaretimde “PKK-İsrail ilişkisi”nden bahsetmişti.
Arz-ı
Mev’ud yani Büyük İsrail.
PKK Terör
Örgütü’nün ve Kürtleri temsil iddiasında olmakla birlikte en fazla zararı da
Kürtlere veren kimi yapıların, İsrail’in
menfur emellerine nasıl hizmet ettiklerini konuşmuştuk.
Rahmetli
Başkan, “oyunu bozmak için” çok
etkili çalışmalar yürütüyordu.
Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğünden yana olan içerideki ve
dışarıdaki Kürt gruplarının önde gelenleri ile görüşmelerinin, İsrail’i ve
içerideki uzantılarını ne denli rahatsız ettiğini biliyorduk.
O günlerde,
başından garip “kazalar” geçiyordu sık sık.
Rahmetli
Başkan, üst üste bu kadar “kaza”ya uğramasının normal bir durum olmadığı
söylendiğinde, hafiften gülümsüyor, “Allah’ın dediği olur!” diyordu.
O gün…
Kendilerine,
“Efendim, sizin çok özel bir yeriniz
var. Ülkücü Camia’nın en fazla mücadele vermiş, en fazla çile çekmiş, geçmişte
kurulan tezgâhların farkına bizzat yaşayarak varmış Dâvâ Adamı’sınız. Kürtlerin
büyük bir bölümü size, oy vermeseler de (bu esnada gülümsediğini hatırlıyorum)
büyük muhabbet duyuyor. Devlet görevlilerinin yaptıkları büyük ‘hataların’ da
etkisiyle, bölgede Devlet’ten büyük kopuş var. Mesafeyi ancak siz
kapatabilirsiniz!” dedikten sonra…
Aklıma o
anda gelen teklifimi arz ettim:
“Başta
Diyarbakır olmak üzere, Güneydoğu illerimize bir ‘gönül seferi’ tertip etsek.”
Üzerinde
düşündü…
“Elbette
güzel olur Serdar Bey, arkadaşlarla değerlendirelim!” dedi.
Bir gün
sonra da, o günlerde Büyük Birlik Partisi’nde Genel Sekreter olarak görev yapan
Sayın Yalçın Topçu, arayıp haberi verdi:
“Tamam, Serdar Bey, birlikte gidiyoruz!”
Bir süre
sonra, Güneydoğu’ya “Gönül Seferi”ne çıktık.
Uçak
Diyarbakır’a indi.
İl iĺ, ilçe
ilçe dolaştık...
Her anı,
birebir kaydetme imkânımız oldu.
Her
gittiğimiz yerde büyük bir muhabbetle karşılandı Merhum Başkan…
Gecenin bir
yarısında, Şırnak caddelerinde Kürt gençlerle buluştuk.
Rahmetli
Başkan, onlara “Benim hakkımda ne düşünüyorsunuz?” diye sordu…
Bir genç…
“Başkanım,
siz Türksünüz, biz ise Kürt’üz!” dedi ve
ekledi:
“Siz hilal içindeki
gülsünüz!.. Hilal içindeki bütün gülleri severiz biz!”
O böyle
deyince, diğer bütün gençler alkışladı.
Muhsin
Başkan, gerek o buluşmadan, gerekse her gittiğimiz yerlerdeki sımsıcak
sohbetlerden çok memnun kaldı.
Dönüş
yolunda da, “Biz bu sevgi bağını iyice
güçlendireceğiz Allah’ın izniyle. Memlekette Türk-Kürt ayrımı yok, yapılan
yanlışlar ve bu yanlışlardan istifade eden dış güçler var. Devlet, maalesef
Devlet’e kurşun sıkmayan Kürt gruplarını çok ihmal etti, hatta dışladı. Onları kazanırsak,
ülkemiz kazanır!” dedi.
Ben, o
seyahatin ayrıntılarını, o zaman görev yaptığım Akit Gazetesi’nde yazı dizisi
olarak yayımladım.
Dizi büyük
ilgi uyandırdı.
Rahmetli
Muhsin Başkan, “Devletine silah
sıkmayan, Devlet’in bölünmez bütünlüğünü savunan ya da girmekte oldukları
yanlış yollardan döndürülebilecek noktada olan grupların önde gelenleri ile
temasları”yla “Devlet Aklı”nın gereğini yerine getiriyordu.
Siyasal
İktidarın önde gelenlerini de, birçok defalar hem kamuoyunun önünde, hem de
birebir görüşmelerde ikaz ediyordu Muhsin Başkan.
Siyonist
Şimon Peres’in TBMM’de konuşturulduğu Genel Kurul’a katılmayan tek Milletvekili
de Rahmetli Muhsin Yazıcoğlu olmuştu.
Şöyle
diyordu Muhsin Başkan:
“Şimon Peres,
ağzına Mavi emzik alarak TBMM’ye gelse ve önce insanlıktan özür dilese, bugünü
kadar yaptıkları, Filistin halkına, insanlığa karşı yaptıkları, dünyada
yürüttükleri fitneden dolayı, katliamdan
dolayı özür dileyip konuşmasına başlasa, TBMM’nin misyonuna daha uygun olur!”
Rahmetli
Başkan o günlerde, Siyasal İktidar’ın “çözüme katkı” için adım atmak istediğini
ancak Türkiye’yi de bölmeye karar vermiş bulunan bu katliamcı, soykırımcı
zihniyetin bu yönde adım atmasının mümkün olmadığını ifade ediyordu.
Sık sık da
“Büyük İsrail Projesi”nin aşamalarına dair ikazlarda bulunuyordu.
Süreci
biliyorsunuz…,
İsrail,
Türkiye’nin “sorunu çözmek” için attığı bütün “radikal” adımları elinin
tersiyle itti…
Soykırımlarına
devam etti.
Sayın
Erdoğan da, Davos’da O Şimon Peres’e tarihi “One Minute” ayarını verdi:
“Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi
bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüz, nasıl vurduğunuzu çok iyi
biliyorum. Filistin'e, tankların üstünde girdiği zaman, 'kendimi bir başka
mutlu addediyorum' diyen başbakanlarınız var. Tankların üzerine çıkıp
'Filistin'e girince mutlu oluyorum' diyen başbakanlarınız var. Ve bana sayılar
veriyorsunuz. İsimini de veririm, belki merak edenleriniz vardır." Şimon
Peres'in konuşmasının salonda alkışlanmasıyla ilgili olarak da Erdoğan,
"Şu zulme alkış tutanları da ayrıca kınıyorum. Peki çocukları öldürenleri
kalkıp da alkışlamak öyle zannediyorum ki insanlık suçudur!”
Evet,
Türkiye…
Ve siyasal
iktidar, bugüne kadar “çözüme katkı” için atılması gereken adımların da çok
daha fazlasını attı.
Elinden
gelen her şeyi yaptı ama, karşıdaki “soykırımcı” güç, Müslümanları yemeyi,
bitirmeyi…
Büyük
İsrail hedefine ulaşmayı kafasına koymuş bir kere!..
Bunu ibadet
olarak görüyor…
Geçmişten
bugüne gelecek olursak…
İşte büyük
bir soykırım operasyonu daha yürütülüyor.
İsrail,
yine aynı İsrail…
Bebekleri
katletmeyi “ibadet” olarak görüyor!..
Muharref
(değiştirilmiş) Tevrat ta zira, şöyle deniyor:
“Onlara ait her şeyi tümüyle yok et,
hiçbir şeyi esirgeme. Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini
öldür.” (Samuel, 15.3)
Bütün gerçekler ortadayken…
Bazıları, insana has özelliklerden kırıntı kalmış olan bir
şahsın ağzından asla çıkmayacak, kalbinden
geçmeyecek lâflar ediyor.
Efendim, onlar Arapmış!..
Arapları
niçin bu kadar çok seviyormuşuz!..
Yuh,
yani!..
Bebekler
katlediliyor, bebekler!..
Bunlara, “İsrail, hamisi ABD ile birlikte Türkiye’yi
de hedef alıyor!” deseniz ne faydası olur…
Bebek
katlinden zevk alan “ırkçı kafa”, Türkiye’yi mi düşünecek, Türkleri, Kürtleri
mi düşünecek?
Neyse, biz
“insanlara” hitap ediyoruz.
Evet;
Rahmetli
Muhsin Başkan, sık sık Türkiye’nin, “hedef
ülke” olduğunu, Arz-ı Mev’ud Projesi yolunda atılan adımların, bir gün
mutlaka Türkiye’yi de vuracağını belirterek, sık sık ikaz ediyordu.
Bugün…
Hepimiz
görüyoruz ki, o noktaya hiç de uzak değiliz.
Belki eli
kulağındadır, belki ondan da yakındır veya biraz daha uzaktır.
Kısa vadede
mi olur, orta vadede mi olur…
Türkiye’ye
direkt olarak saldıracaklar.
Biz de bunun
bilincindeyiz ve onun için savunma alanında hızla güçlenmeye, millileşmeye
olağanüstü önem atfediyoruz.
Onun için “hava savunma sistemleri” üzerinde
çalışıyoruz…
Çıkış yolları
buluyoruz…
Ve bizim
bulduğumuz çıkış yolları ABD-İsrail İttifakı tarafından tıkanmak isteniyor!
X
Bak, sen…
Bugünkü
yazımızda, Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun katlinin arkasındaki “İsrail
Parmağı”na işaret edecektik.
Dahası,
1993 cinayetlerine dikkat çekecektik…
Ve, en
yakınların şahitlikleriyle, belgeleriyle Uğur Mumcu, Adnan Kahveci, Eşref
Bitlis, Turgut Özal cinayetlerindeki…
Sivas ve
Başbağlar katliamlarındaki “İsrail parmağı” meselesine gelecektik!
Cinayetlerin
bir şekilde faili meçhule, kazaya ya da tabii ölüme bağlanmasının sebeplerini
masaya yatıracaktık…
Bir sonraki
yazımızda kısmetse…