Dolar (USD)
32.52
Euro (EUR)
34.68
Gram Altın
2477.63
BIST 100
9530.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

04 Ekim 2013

TÜRKİYE'DE SİYASİ PARTİLER DÖNEMİ BİTTİ Mİ?

Başbakan Erdoğan merakla beklenen demokratikleşme paketini açıkladı.

İlk tepkiler siyasilerden gelirken şaşırtıcı ve beklenmedik bir tepki ile karşılaşılmadı.

Muhalefet partileri hazin bir biçimde yine ezber boz(a)madılar ve iktidar partisinin temel hak ve hürriyetlerle ilgili hamlesine karşılık, içselleştirdikleri rollerinin dışına çıkamayan değerlendirmelerde bulundular.

*

Merhum İdris Küçükömer, yıllar önce yaptığı ve kimi siyaset bilimcinin burun kıvırdığı tasnifinde, Türkiye siyasetinde sol ve sağ kompartımanlarının bir isim karışıklığından muzdarip olduklarını, sağ ve solun değişim ve reform konusunda, taşıdıkları isimlerin aksi istikametinde pozisyon aldıklarını tespit etmişti. Küçükömer'e göre Türkiye'de değişimci ve reformcu olan sağ, tutucu ve statükocu olan ise sol idi. Ne ilginçtir ki bu tasniften yıllar sonra, muhafazakar demokrat terkibi ile kendisini tanımlayan iktidar partisi, demokratikleşme paketi ile Türk siyasetinde hükümet makamından topluma sesleniyor. Yine söz konusu partinin devri iktidarında rejimin sivilleşmesi yönünde atılan adımlar ve çözüm süreci olarak kodlanan barış projesinin başlatılmış olması bir veri olarak önümüzde duruyor.

*

Muhafazakar bir ufukla sınırlılığına rağmen Ak Parti'nin Türkiye'de 'müesses nizam' olarak tarif edilen ve toplumun geneli ile nizalı olan rejimin demokratikleşmesi noktasında, temel hak ve hürriyetleri eksene alarak siyaset üretme becerisine karşılık, toplumsal alanın muhalefet partileri için hala okunaksız olması, Türkiye siyasetinde hazin bir durum yaratıyor.

Ak Parti'nin hükümet partisi olmasının ötesinde, Türkiye'de devletin demokratik bir noktaya evrilmesinden ümidi ve beklentisi olan herkes için gerçek bir muhatap olarak kendisini sunabilmiş olması; iktidarda olmanın gücünden çok daha önemli olan bir gücü bu partiye bahşediyor: İktidara gelebilme ve iktidarda kalabilme gücü.

Ak Parti, "Türkiye'yi toplumun taleplerine yaslanarak dönüştüren parti", algısını güçlü bir biçimde yarattı. Bu noktadan sonra reform için attığı adımların yeterliliği ikincil bir statüdedir. Zira Ak Parti'nin attığı adımları koşar adım geçecek ve bu yönüyle Ak Parti için zorlayıcı olacak rakip bir siyasi parti şu an itibariyle Türk siyasetinde yer almıyor. Ak Parti'yi alternatifsiz kılan da tam olarak bu gerçeklik. Bu durum ise 2002'den beri Ak Parti'nin Türkiye siyasetinde kurmuş olduğu hegemonyanın özeti ve izahı niteliğindedir.

Ak Parti çoğu zaman istenilen şarkıyı söylemese de repertuarının geniş olduğu izlenimini topluma vererek, istediği şarkıyı bir gün dinleyebileceği ümidini topluma veriyor.

Başbakan'ın paketin bir nihayet olmadığı yönündeki beyanı, her türlü eksiklik eleştirisini peşinen kabul ederek ileri doğru vaadkar bir imayı içeriyor.

*

Aslında epey bir süredir siyaset modern anlamdaki konumlanışından sıyrılıyor. Modernliğin katı kurumsallıkları aşınırken eski ezberler ile okunamayacak bir toplumsal alan tüm çeşitliliği ile zuhur ediyor. Türkiye'de siyasi partilerin içine düştükleri optik yanılsama bu durumu görmelerine mani olurken, toplumsal alanı onlar için 'okunaksız' hale getiriyor.

Türkiye'de, hayrına birisinin çıkıp, siyasi partilere; Soğuk Savaş'ın sona erdiğini, katı modernlikten akışkan bir modernliğin dolayımına girdiğimizi, küreselleşmenin, iletişim teknolojisinde yaşanan sıçramaların yeni meydan okumaları ile karşı karşıya olduğumuzu, bu noktada sanayi toplumu ufkunun kapsayamayacağı ve içeremeyeceği bir aralıkta bulunduğumuzu ve toplumdan yükselen değişim talebinin artık görmezlikten gelinemeyeceğini hatırlatması gerekiyor. Bütün bu sıraladığımız ve her biri başlı başına bir ağırlık teşkil eden ve içinde olduğumuz an'ı ve çağı kuşatan gelişmeler profesyonel siyasetçileri belli ki teğet geçiyor.

*

Açıklanan paketin içeriği ve ileriye dönük olarak vaat ettiği imalar dikkate alındığında fail her ne kadar Ak Parti gözükse de STK'ların yıllardır mücadelesini verdikleri konu başlıkları ile karşılaşıyoruz. İktidara eyleme geçmesi hususunda baskı, parlemento içindeki ya da dışındaki partilerden değil, STK'lardan ve halktan geliyor.

STK'lar, AK Parti ve demokratikleştirilmek istenen devletarasında salınan siyasetin, siyaset-dışı unsurları olan muhalefet partilerinin ciddi bir karar vermeleri gerekiyor: Oyuna müdahil olmak mı -ki bu kapsama ve içerme hacimlerinin yeniden gözden geçirilmesini zorunlu kılıyor- yoksa Türkiye'de siyasi partiler dönemini sona erdirecek olan siyasetsiz siyasi parti olma tercihinde ısrar mı?