Türkiye'de Gerçekten Kürt Sorunu Var Mı? (1)
1984 yılında Siirt Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçelerinde gerçekleştirilen, 1 askerin şehit düştüğü, 9 asker ve 3 sivilin yaralandığı ilk saldırılar ile Türkiye Kamuoyu PKK Terör Örgütünün çirkin yüzü ile tanışmış oldu.
Bu tarihten günümüze kadar
gelinen süreçte sürekli olarak bir Kürt sorunundan bahseder olduk. Çocukluğumda
Doğu Anadolu’nun şirin bir kenti olan El-Aziz’de (Elazığ) sokağımızda,
mahallemizde, okulumuzda, sınıfımızda, ailemizde yer alan KÜRT arkadaşlarımızla
aramızda Türklük ve Kürtlük problemi olduğunu hiç fark etmemiştim. Çünkü yoktu
ve olmadı…
Dedem, anneannemin vefatından
sonra yeniden evlenmiş ve Türkçe bilmeyen Kürtçe konuşan ve bizim kendisine
“nine” dediğimiz bir hanımla evlilik yapmıştı. Kadriye ninemizin eski eşinden
olan bildiğim 7 çocuğu vardı. Bir kısmını görmüştük ama şimdi hayal meyal
hatırlayamıyorum bile…
Kadriye ninemize çocuklarının
adlarını sorduğumuzda “Tero (Turan), Fero (Ferhat), Büyo (Bünyamin) Abdo
(Abdullah)… Diye sayardı. Hiçbirisi ile aramızda en ufak bir anlaşmazlık
çatışma olmazdı. Daha doğrusu sorun olduğu dahi düşünülmezdi ki…
Nitekim ben büyüdüm Harbiye’ye
girdim ve orada komuta kademesinin “KÜRTÇE” konuşmak yasak emri ile ilk defa
Türklük ve Kürtlük meselesi karşıma çıktı. Harbiye’ye girer girmez bizlere
dağıtılan “Türk Milli Bütünlüğü İçerisinde Doğu Anadolu” adlı kitapta
yazılan “Kürt denen bir ırk yoktur.” Türk Boyları Orta Asya’dan
Anadolu’ya gelirken karda yürürlerken çıkan “kart kurt” sesleri nedeniyle bu
boya “Kürt Boyu” denilmiştir. Tabirini duyuncaya kadarda böyle bir sorunun
olacağını hayal dahi etmemiştim.
Hele bir gün Harbiye
Camisinde namaz kılmaya giderken bir Harbiyelinin Kürtçe konuşan askerleri
azarlayıp; “Kürtçe konuşmayın. Kürtçe konuşmak yasak.” Demesi beni hayli
şaşırtmıştı.
Ama haklıydı. Çünkü Kürtler
PKK diye bir örgüt kurmuşlardı ve Türk askerine pusu kurarak onları şehit
ediyorlardı.
Bu durum kafamı kurcalamaya
başladı. Nasıl olurdu aynı topraklarda yaşamış, Çanakkale’de, Erzurum’da, Kahramanmaraş’ta
ve daha birçok cephede Milli Mücadele’de omuz omuza vermiş bu insanlar
kardeşine silah doğrultabilirdi?
Tabi Kürt bir arkadaşımın
“Babamla beraber köyden şehre giderken yol kontrolü yapan bir Jandarma’nın
arabada dinlediğimiz Kürtçe kaseti yere atıp ayağıyla ezerken benim yanımda
babamı tokatlayışını hiç unutamıyorum.” Demesi beni inanması güç bir çelişkiye
sevk etmişti.
Meseleyi derinlemesine
irdeledim ve çiçeği burnunda bir subay olarak Gercüş/Batman’da soluğu aldığımda
meseleyi tam olarak anlamaya başlamıştım.
Türkiye’de bir Kürt sorunu
yoktu. Türkiye’de iki kardeşi birbirine kırdırıp oluşan kargaşadan nemalanmak
isteyen ve bizleri yokluk ve yoksulluğa itmek isteyen birtakım güçlerin oyun
gerçeği vardı.
ASALA Terör örgütünü
bir anda bitirten bu güçler sonrasında Türkiye’yi itecekleri darboğazı
planlamışlardı. PKK Terör Örgütünü sahneye sürmüşlerdi. Tabi bunun oluşabilmesi
için alt yapıyı on yıllar önce hazırlamaya başlamışlardı.
Arkadaşımın anlattığı kaseti ayağıyla
parçalayan ve babasını tokatlayan jandarma görevlisi bu planın bir parçası
olduğunu bilmeden düşmüştü bu tuzağa…
Karda yürürken “KART KURT”
seslerine sarılan aydınlarda bu tuzağın içindeydiler. Bir kısmı bilinçliydiler
ama sinsice sindiklerinden fark edilemiyorlardı.
Kürt olan Ziya Gökalp’e
Türklük aşkını aşılayanlar ya da aşılatmış görünenler Türklüğün karşısında
Kürtlüğün yeşermesini istediklerinden bunu yaptırmışlardı.
Şırnak’ta Kürt vatandaşının
baktığı Tepeye “Ne Mutlu Türküm Diyene” yazısını yazanda bu tuzağın bir
parçasıydı elbet…
Ama onlara sorsan bu
memleketin sahipleriydiler…
İşte bu satırlara
sığdıramayacağımız kadar anekdot var elimizde…
Türkü ve Kürdü karşı karşıya
getirecek söylem ve uygulamalar! Okullardan önce 2-3 evin olduğu mezralara,
evlere kadar sokulan televizyonlar… Batıdan Marksist düşünceye sahip olduğu
için mahrumiyet bölgesi görülen şarka sürgün edilen öğretmenler…
İşte tüm bunlar olmayan Türk-Kürt
çatışmasını var etmek için hazırlanmış sinsi planın parçasıydı. Ülkemizde
asırlardır bir arada yaşayan bizler arasında olmayan nifak nasıl olduysa birden
hortlamıştı…
Ve maalesef bugün ülkemizde
terör örgütü üzerinden “Kürt Sorunu” söylemi siyasileri sarmış durumda.
Partiler bugüne kadar parti programında bahsetmedikleri “Kürt Meselesini” bir
anda parti programı haline getirdiler. Binlerce insan ölürken sessiz kalmayı
yeğleyenler, bugün sahnede yer almaya başladılar.
Bu yüzden bu meseleye bölgeyi
gezmiş ve bölge halkı ile meseleyi enine boyuna müzakere etmiş biri olarak
açıklık getirme ihtiyacı hissettim. Kürt halkının terörden arındırılmış cılız
sesine ses olmaya karar verdim. Meselenin bölgede var olan karşılığını Türkiye
kamuoyuna aktarma adına gözlemlerimi aktarmayı bir vatan borcu olarak
değerlendirdim.
Şimdi hep beraber önümüzdeki
birkaç gün bu meseleyi birlikte anlamaya çalışalım.
Bir sonraki yazımız bölgede
var olan Kürt Kimliği üzerine olacaktır.