Türkiye'de gelişen meslek sahaflık
Türkiye’de Sahaflık mesleği büyüyor. Daha önce sadece Beyazıt’ta yer alan sektörün temsilcileri, şimdi İstanbul ve Anadolu’da da kökleşiyor
Türkiye’de sahaflık, tarihi derinlere inen önemli mesleklerden biri. Bu sektörün geçmişini, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethiyle birlikte başlatanlar var. Osmanlı’da kitaba verilen değer malum. Hele kıymetli eserlerin peşine düşenler arasında Devletlular, sonra da ilim ve irfan erbabı da olduğuna göre, bu görüşün makul olduğuna rahatlıkla inanılabilir. Sahaflar’ın Beyazıt’taki çarşısı yapılmadan önce Fatih Camii civarında yer sergileri açıldığı biliniyor.
Sahaflar Çarşısı’nın kurulmasından sonra bu mesleğin
giderek itibar kazandığı biliniyor. Çünkü sahaflar sadece kitap alıp
satanlardan ibaret değil. Çevrelerinde ve yörelerinde mücellitler,
müzehhipler, kalem, divit, hokka, mistar, kalem açacağı gibi yazı malzemeleri yapıp
satan esnaf da bulunuyor. Şüphesiz sahaflar, ‘yazma’ eserlere değer ve önem
verirler ama matbaaların çalışması ve matbu kitapların basılmasıyla yine de önemleri
kaybolmamıştır. Aksine sahafların itibarı giderek artmış, bugüne kadar büyüyüp yayılarak
gelmişlerdir.
Peki sahaflık bizde sadece, payitaht olan
İstanbul’da mı yaygındı? Hayır, İslam dünyasının birçok kültür merkezi olan
şehrinde sahaflık ve sahaflar vardır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Mekke, Kudüs, Bağdat, Şam, Halep ve Kahire gibi
şehirlerde eski ve yeni kitapların alınıp satıldığı dükkânların bulunduğunu,
insanların bu mekânlara büyük alaka gösterildiğini anlatır. Sahaf ve kitapçı
dükkânları, İstanbul’da olduğu gibi İslam dünyasında da daha ziyade büyük
camilerin etrafında kurulmuştur.
Bizim
İçin Bir Mektepti
Sahaflarla ilk olarak İstanbul’a geldiğim 1978’de tanıştım. O zaman sadece Beyazıt’taki Sahaflar Çarşısı’nda, en az 40 esnaf vardı. Hepsi de çok değerli, ilim irfan sahibiydi. Aralarında Şeyh Muzaffer Ozak Hocaefendi, Necati Alpas, İsmail Akçay, İbrahim Manav, Arslan Kaynardağ, Turan Türkmenoğlu ve Halil Bingöl gibi kitaptan çok iyi anlayan şahsiyetler vardı. Çarşının hemen alt caddesi üzerinde bulunan Beyaz Saray Kitapçılar Çarşısı’nın büyük sahafı ise “Enderuni İsmail” namıyla maruf İsmail Özdoğan’dı. Sahaflar çarşısında bulamadığımız kitapları, Enderun Kitabevi’nde üstelik yine ucuza temin edebiliyorduk. Dükkânda cumartesi günleri herkese açık kültür sohbetleri de yapılıyor, dönemin belli başlı ilim, irfan ve edebiyat üstatları, burada tatlı tatlı sohbetler ediyordu.
Muzaffer
Ozak’a Göre Sahaflar
Rahmetli Muzaffer Ozak Hoca’yı hemen geçemem.
“Sahaflar Şeyhi” diye tanınıyordu. Bütün sahaflar ve kitapseverler kendisine
çok hürmet ediyordu. Mübarek insandı, nüktedandı. Mizahın İzahı kitabımda geçen “Ölüler ve Kitaplar” nüktesini
paylaşayım: Meşhur Muzaffer Ozak kendisine, “Mesleğiniz nedir?” diye soranlara
şu cevabı verirmiş: “Ölenlerin kitaplarını, öleceklere satmak!”
Bugün Beyazıt’ta o eski sahafların çoğu yok. Büyük
kısmı ebedî âleme göç etti. Bir kısmı Kadıköy veya Beyoğlu gibi semtlere
taşındı. Ama yine de arasıra çarşıdan geçtiğimde aşina simalara rastlıyoruz. İbrahim Manav ve Turan Türkmenoğlu onlardan
sadece ikisi. Bugün genç sahaflar da yetişiyor ve mesleği güzel bir şekilde
icra ediyorlar.
Bu hatayı düzeltmelim. Yüzyıllar öncesinden günümüze
uzanmış haksız bir yakıştırma var. Neymiş efendim: “Sahhaf-ı bîinsaf”. Yani
bugünün deyişiyle “insafsız sahaflar”. Her meslekte olduğu gibi sahaflıkta da
paragözler olabilir ama esnafın çoğunu tanırım. Son derece insaflı, merhametli,
vicdanlı ve kanaatkârdırlar. Müşteriye kitap satarken huzur duyarlar, meraklı
müşteri bütçeyi denkleştiremeyip göz kestirdiği kitabı alamayınca üzülür, hatta
tanıyorlarsa, “Kitabı al, sonra parasını getirirsin.” bile derler.
Halim
Selim Efendi
Halim
Selim Efendi kitabımda geçen aynı adlı bir hikâye
vardır. Orada eski bir sahafı anlatıyorum. 1950’li yıllarda edebiyat
muallimliğinden mütekait bir sahaf. Dünya tatlısı bir insan, haza bir irfan
ehli, halk adamı. Beyazıt’taki dükkânı garip gurebanın, fakir fukaranın
meskenidir. İhtiyacı olan talebelere yardım eder. Dükkânında ney üflenir, hat
meşk edilir. Raflardan kitap indirip karıştırmak serbesttir. Zaten Halim Selim
Efendi de bir kitap âşığıdır. Mesleğin tarihini ise yıllar önce Prof. Dr.
İsmail Erünsal yazmıştı: Osmanlılarda
Sahaflar ve Sahaflık. Çok iyi bir incelemedir.
Sahaflık
Giderek Canlanıyor
Bazıları sahaflığın öldüğünü, bu mesleğin artık yaşayamayacağını öne sürüyor. Bu tür iddialar eskiden de yazılıp çizilmiş ama aslı astarı çıkmamıştır. Eskiden bütün İstanbul sahafları, malum ve meşhur çarşıda tespih taneleri gibi dizilmişti. Şimdi sahaflar, çok daha geniş bir alana yayılmış durumda. Kadıköy Akmar, Beyoğlu Aslıhan, Beşiktaş, Moda, Beşiktaş, Fatih, Üsküdar ve Ortaköy gibi semtlere dağıldılar. Demek ki talep var. Sadece İstanbul’dalar mı? Hayır, başta Ankara, İzmir, Bursa, Konya ve daha birçok şehrimizde bu sevimli dükkânlara tesadüf edebilirsiniz.
İstanbul’da en çok huzur bulduğum mekânlardan biri
de sahaf dükkânlarıdır. Vakti olanlara hararetle tavsiye ederim. En az haftada bir
sahaflara uğranılmalı. Meraklılar, belki de uzun zamandır merak ettikleri
eserlerle, arayıp bulamadıkları dergilerle karşılaşacaklardır. Bu buluşmaların hudutsuz
bir sevinci, tarifsiz bir heyecanı vardır.
Sahaflar
Sohbetimiz
Bir ara yaşayan kıymetli sahaflarımızdan İbrahim Manav ile Turan Türkmenoğlu’nu Bâbıâli Sohbetleri’nde dinlemiştik. Enderunî İsmail için de bir anma günü düzenlemiştik. İdealist sahafların ortak özelliğini o gün öğrenmiştik: “İyi sahaf, kitapları erbabına satandır.”
Sahaflardan merhum Etem Coşkun’un kaleme aldığı ve
meslektaşlarını anlattığı güzel bir şiir vardır. “Der Beyân-ı Sahhafân-ı
İstanbul” başlıklı bu uzun eserin ilk kıtası şöyle: “Pîr-i muganımız Hacı Muzaffer, / Cennet-i âlâya eyledi sefer / Sahaflık
yolunda adsız cengâver, / MevlütŞâmi gibi umman bizde var”
Bayrak şairimiz Arif Nihat Asya da eski kitapların
yurdu olan sahafları sever. Onlar için Rübâiyyat-ı
Ârif eserinde dörtlük yazmıştır. “Eski Kitaplar” başlıklı şiir şöyle: “Yıllarca
ya rahneler, ya raflar yerimiz… / Derken, bakarız: kuytu taraflar yerimiz… / Bir
gün, yola çıkmış buluruz kendimizi: / Bir gün, yeniden, olur Sahaflar, yerimiz!”
Sahaflar
Kitabı
Bugünlerde Dergâh Yayınları arasında çok kıymetli
bir eser günışığına çıktı: Sahaflar
Kitabı. Kitap 448 sayfalık büyük boy ve resimli. “Son İstanbullu Sahaflarla
Konuşmalar”dan oluşuyor. Hazırlayanlar Fulya İbanoğlu, Filiz Dığıroğlu ve
İsmail Kara. Her iki hanım yazarı teşvik eden İsmail Bey olmuş. İyi ki bu eser
yayımlandı. Zira bugün mesleğe emek veren birçok sahafı bu şekilde yakından
tanıyabiliyoruz. Onlarla yapılan konuşmalardan sahaflığın duymadığımız,
bilmediğimiz hususiyetlerini, hatta sırlarını öğreniyoruz. Belge fotoğraflar
bizi maziye taşıyor. Kitapseverlerin ellerinden bırakamayacakları bu seçkin
eserin başında, Kara’nın uzun bir yazısı dikkat çekiyor. İsmail Özdoğan’ı tanıyan
yakın dostları Mustafa Uzun ve Mustafa Kutlu hatıralarını kaleme almış. İsmail
Özdoğan, İsmail Erünsal, Hilmi Merttürkmen, Lütfü Seymen gibi sahaflarla
yapılmış uzun röportajlarda mesleğin incelikleri ve özü anlatılıyor. Sahaflığın
kültür hayatımızda ne kadar mühim olduğunu, sahafların da irfanımıza ve
medeniyetimize ne kadar büyük katkılarda ve hizmetlerde bulunduklarını daha iyi
anlayabilmek için bu eserin dikkatle ve altı çizilerek okunması gerekiyor.
Yazmalar, fermanlar, levhalar ve daha nice hazinenin merkezi olan sahaf
dükkânlarının aynı zamanda dedikoduların da en çok yapıldığı yerler olduğunu
unutmamak gerek. Böyle olmasa, “cihan kaynanası” lakabıyla maruf
İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Mercan’daki konağına yakın olan sahafları sık sık
ziyaret eder miydi?
Kitabı okuyup bitirdiğinizde son İstanbullu
kitapseverlere, onların meslek ve meşreplerine, kıymetli eserlere, nadir
yazmalara, kitap muhiplerine, yazmalara ve basmalara, sahaf müdavimlerine, sahaflık
yaparken yaşanmış birçok maceraya dair duyulmamış bilgilere sahip olacaksınız.
Hurdacılarla sahaflar arasındaki o köklü köprüyü görecek, eski risale, kitap,
gazete ve dergi koleksiyonlarının esrarlı ve ilgi çekici hikâyelerini büyük bir
zevkle okuyacaksınız.