Dolar (USD)
34.54
Euro (EUR)
36.42
Gram Altın
2962.02
BIST 100
9153.47
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Eylül 2023

Türkiyeʼde Demokrasinin Hukuki ve Fiili Engelleri (1)

ÖMER FARUK UYSAL

Burada demokrasinin teorik, felsefi, hukuki tanım ve izahını yapmayacağız. Genel kabul görmüş bazı parametrelere; çok seslilik, yönetenlerin meşru seçimlerle gelmesi, çoğulculuk, gibi ilkeler açısından bakacağız. Görülecektir ki, Türkiye demokrasisinin pek çok hukuki ve fiili engeli vardır! Akla hemen şu soru gelebilir; fiili engelleri anladık da, hukuki engeller de ne oluyor? Evet, normalde hukuk demokrasi engeli değil, göstergesidir fakat bizde en önemli demokrasi engeli maalesef anayasal ve yasal hukuk metinleridir!

Esasen hukukun felsefesi ve mahiyeti, çok seslilik ve millet hâkimiyeti gibi demokratik ilkelerle bağdaşmayan metinleri hukuktan saymaz. Bu tür normlar kanuni olabilirler ama hukuki, yani meşru değillerdir! Ancak bir normun hukuki ve meşru olmaması, onun etik ve ahlaki geçersizliğini ihsas etse de, fiili geçerliliğine mani olmaz. İşte demokrasinin hukuki engelleri de bunlardır.

Demokrasiye engel hukuk metinleri saymakla bitmez, burada örnek kabilinden bazılarından bahsedeceğiz. 1982 Anayasası daha başlangıç kısmının ilk cümlesi şu talimatı verir; “Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk’ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda...” Devamla; “ Hiçbir düşünce ve mülahaza (faaliyetin) Türk milli menfaatlerinin, Türk varlığının, devleti ve ülkesi ile bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve manevi değerlerinin Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve medeniyetçiliği karşısında korunma göremeyeceği...” ne hükmetmiştir.

Yarısını Genel Kurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının oluşturduğu Milli Güvenlik Kurulu tedbirleri ve kararları, bakanlar kurulu tarafından öncelikli olarak dikkate alınır. (Ay md 118) Askeri vesayetin resmî ve hukuki ifadesi, teminatı!

Atatürk inkılap ve ilkeleri yani CHPʼnin altı oku ve devrim kanunları 1937ʼden beri tüm anayasalarda teminat altına alınmıştır ve bunların Anayasaya aykırılıkları iddia dahi edilemez. (Ay. md 24)

Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, ne işe yarıyor ve nasıl oluyor da laik devlette Atatürk’ün manevi himayesinde çalışır. (Ay md 134)

Pozitif bir hukuk metninde, üstelik anayasada, ölmüş bir insanın himayesi, tasarrufu, devam ediyor! Önderliği de devam ediyor çünkü o ölümsüz bir önder ve eşşiz bir kahraman! Bu metinler lâdini bir teokrasi ihsas etmiyorlar mı?

1982 Anayasası böyle ibarelerle dolu. Dahası pozitif bir, üst hukuk metnine hakim faşizan bir ruh var ki, hiçbir demokratik ülkede benzerine dahi rastlamazsınız!

Ancak Kuzey Kore ve İran gibi antidemokratik ülkelerin Anayasasında bir faninin isminin yer aldığını görürüz. Atatürk, Atatürk’ü Koruma Kanunu, 5816 sk ile özel olarak korunur ki, hiçbir demokratik ülkede böyle bir şey yoktur! DP iktidarının ilk yıllarında çıkarılan bu kanun Atatürk hakkında serbestçe konuşmayı, müzakereyi, anlamayı yasaklar!

Milletvekillerinin tümü Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacaklarına dair yemin etmeden, yasama faaliyetlerine katılamaz! Adeta her mebus Atatürkçü ve CHP’li olmak zorunda bırakılıyor!

Milli Eğitim Temel Kanunu ve YÖK Kanunu ise, anaokulundan, doktoraya kadar tüm öğrencilerin “ATATÜRK inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda ATATÜRK milliyetçiliğine bağlı “yetiştirilmelerini zorunlu kılar!

Türkiye’de iki dini bayram, dört Atatürk bayramı vardır. Mesela Atatürk’ün vapurla Samsun’a gitmesi bile bir resmî bayramdır. Önceden 27 Mayıs darbesi bile yıllarca bir bayram olarak kutlandı. Demokratik hükümetin silah zoruyla devrildiği ve halktan en yüksek oyları almış pek sevgili Başbakan ve iki Bakanın asıldığı darbe, Hürriyet ve Anayasa bayramı olarak kutlandı. 10 Kasımlarda saat 9u 5 geçe trafikte ve yayan bu milli ibadete katılmak zorundasın!

Bu kıyam şekli, ladini bir teokrasinin başka bir tezahürü sayılabilir mi?

Üçüncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar; “Atatürk’ü sevmek milli bir ibadettir” diyordu. Yine de Kemalist cuntacılarca devrilmekten ve hapse atılmaktan kurtulamamıştı. Merhum Menderes’i 5816 sk. ‘nın kurtaramadığı gibi!

Yabancı ve yerli tüm devlet başkanları ve siyaset adamları türlü vesilelerle Atatürk’ün Anıtkabrini ziyaret ile tazim etmek zorundadır. Allah’ı tazim ise namaz ibadetinin en önemli veçhesidir. Tüm resmî dairelerde, işyerlerinde Mustafa Kemal resimleri olmazsa olmaz. Ülkenin tüm meydanları, okul bahçeleri, uygun görülen her yer Atatürk büst ve heykelleri ile doludur. Her vesile ile çiçekler konur, kıyamda ve saygı duruşunda bulunulur! Adeta Kemalist bir şeair tezahüratı!

Yoğun, tek yönlü, ısrarcı bir, tek adam endoktrinasyonu! Atatürk zamanında bunların çoğu yoktu, acaba kendisi putlaştırmayı ister miydi? Kimse sormuyor! Kendisi “putlaştırılan lider ölür” demiştir! Böylelikle yaygın bir Atatürk suiistimali yapılmaktadır!

Atatürk üzerinden CHP’ye; seçimlerde hiç kaybetmeyen, ilişilmez, eleştirilmez, dokunulmaz, ebedi bir mutlak iktidar tasarlanmış, Anayasa ve kanunlarla da teminat altına alınmıştır. Hukuki durum böyle olduğu gibi, fiili, defacto durum da budur. Bizzat Atatürkçü, altı oklu Anayasalar ihlal edilerek on yılda bir yapılan darbeler, muhtıralar, komutandan tokat gibi cevaplar, ekseriyete karşı ilan edilen TOPYEKÛN SAVAŞLAR! Bütün darbe ve muhtıralar Kemalist bir motivasyon ile yapılmış ve mevcut antidemokratik anayasayı da ağır bir şekilde ihlal etmişlerdir.

Tüm darbelerin motivasyonu Atatürkçülükten sapılmasıdır ancak, teşvik eden, planlayan, destek veren de ABD’dir. Böylelikle ABD, Kemalist ideoloji, kariyer düşkünü, makam ve güç peşinde kanunsuz piyonlarıyla müttefikini kontrol ediyor, TBMM’yi ve hükümeti, yani milleti hainlere dövdürüyor! İlginçtir 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi dahi Kemalist bir görünümde, Yurtta Sulh Konseyi tarafından Atatürkçü motiflerle yapılmıştır. En hainane bir kötülüğü dahi Atatürkçü bir maskeyle kamufle ediyorlar.

Başka bir fiili demokrasi engeli de Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay gibi yüksek mahkemelerin hukuku zorlayarak, bazen ihlal ederek, vermiş olduğu antidemokratik, hukuk dışı kararlardır. Mesela Devrim kanunları içinde kadın kıyafetini düzenleyen, başörtüsü yasağı koyan bir hukuk metni yoktur. TBMM de bir yasak getirmedi. Bilakis “ Kanunlar çerçevesinde kılık-kıyafet serbesttir” dedi. Ancak Danıştay ve Anayasa Mahkemesi bizzat Anayasa ve serbesti kanununu çiğneyerek, yetki gaspı yaparak, cebr-i keyfi küfri bir tarzda de-facto yasak uydurmuştur! Bunun benzeri çoktur. Başbakanken Demirel’e, Kırat nasıl gidiyor denildiğinde, taylar, Danıştay, Sayıştay, Yargıtay bıraksa çok iyi gidecek demiştir. Böylelikle askeri Kemalist vesayet gibi yargı vesayeti, tutelarizmi görmüş bulunuyoruz.

Bir başka demokrasi engeli ise meydanlarda, statlarda, barolarda “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz“ diye bağıran, 27 Mayıs’ta bayram eden, 15 Temmuz da tankları alkışlayıp, sela okuyan müezzinleri döven darbeci, faşizan kitlelerdir. Antidemokratik hukuksuzlukları ve darbeleri canı gönülden desteklerler, darbelere marjinal de olsa bir zemin (taban) oluştururlar.

Böyle bir zaman ve zeminde çok seslilik, çoğulculuk, halk egemenliği, düşünce ve ifade hürriyeti, hâkimiyet-i milliye, kolayca, az bir tedbir ve gayretle ve yalnızca hükümet politikalarıyla nasıl sağlanabilir? Bunlar çok köklü, müzmin, yapısal, anayasal ve yasal sorunlar olup ciddi reformlar, hatta devrimler, karşı devrimler gerektirir! Demokrasi yokluğundan veya azlığından şikâyet eden, demokrasi vaat eden muhalefet, ana muhalefet, bu sorunların hiçbirine değil çözüm aramak, ağzına bile almıyor.

Esasen ana muhalefet CHP, bu devasa demokrasi sorunlarının kaynağı ve müsebbibidir. Hâkim kılınan Kemalist ideoloji ve sembolizmidir. CHP lehine kurulan bu amansız statük, her türlü yasal, anayasal, sosyal, askeri ve bürokratik, değiştirilmesi teklif dahi edilemez tedbirlerle de tahkim edilmiştir. Bu konuda maalesef Kuzey Kore rejimi ile yarışıyoruz!

Bu statükoyu temelden değiştirmeyi, dönüştürmeyi, reformlar ve karşı devrimler yapmayı vaat etmeyen hiçbir hareket, başta CHP, asla demokrasi vadedemez. Eğer bir demokrasi niyetleri var ise, buna sorunun kaynağı kendi partilerinden başlamalılar. Ancak değil Türkiye’yi, CHP’yi, hatta 13 seçim kaybetmiş, CHP’lilerin dahi illallah ettiği genel başkanı bile değiştiremezler.

CHP’nin kendi içindeki mezhepsel statükoyu yıkamazlar. Bunu CHP’li uzmanlar şöyle ifade ediyor; Atatürk Anıtkabir’den kalkıp gelse CHP lideri seçilemez!

CHP’nin ebedi, fiili iktidarı üzerine binmiş, Kılıçdaroğluʼnun parti içi bitimsiz iktidarı! Hangi demokrasi, hukuk devleti, çok seslilik, millet hakimiyeti?!

Son demokrasi engeli ise FETÖ, PKK gibi terör örgütleridir. Hiçbir demokratik hukuk devletinde, ABD ve Avrupa tarafından açıktan desteklenen, onların stratejisine uygun olarak katliamlar yapan, darbelere kalkışan, örgütler olamaz. Elbirliğiyle yok ederler. IRA, ETA gibi imha edilmiş örgütler ise FETÖ ve PKKʼın yanında pek amatör, zayıf ve acemi kalırlar. Yurtdışı patronları ve destekleri de yoktur, devlete, mahalli idarelere sızamamışlardır. Dahası Atatürk’ün partisi CHP, FETÖ ve PKK ile mücadele değil, meşru hükümete karşı örgütlerle dayanışma halindedir!

Demokrasiye jeopolitik, jeostratejik, tarihi, itikadi bir engel daha vardır. Türkiye çok önemli bir jeopolitik konumdadır. Boğazları, denizleri ve kıtaları tutmuştur, dolayısıyla rakipleri ve hasımları pek çoktur. İki büyük İslam imparatorluk bakiyesi ve hinterlandına sahiptir, küresel güçler tarafından müsamaha gösterilemez. Selçuklu Haçlı seferlerini defalarca durdurmuş, Osmanlı ise Viyana kapılarını zorlayarak Avrupa’nın kalbini tehdit etmiştir.

Türkiye Malezya, Arjantin, Danimarka gibi etkisiz bir bölgede değildir. İsveç, Norveç gibi bir demokrasi de mümkün değildir. Bu ülkelerin doğal düşmanları, Alevi-Sünni, Kürt-Türk, laisist, Kemalist- Dindar gibi emperyalistlerin oynayabileceği fay hatları da yoktur!