TÜRKİYE MODELİ SORGULANACAK
Ekonomi ve enerji konusunda dönüm noktası olacak bir yıla giriyoruz.
Enerjide, Güney Gaz Koridoru olarak Avrupa’nın "güvenli
sağlayıcısı olma" noktasında hızla ilerlerken Türkmenistan ve Azerbaycan gibi Türk
Devletlerini de birer birer bulunduğumuz ekosistemin içine dâhil etme
konusundaki maharetimiz, geleceğimizi de şekillendirecek önemli bir devlet
politikası olarak oluşmak üzere...
Güvenlik konseptinde ise Macaristan’ın yanında Türk Devletleri
Teşkilatı'ndan bir devleti daha NATO’ya ekleme imkânı konusunda
halihazırda önümüze gelecek önemli bir fırsatı sabırla bekliyoruz.
Gardaş Azerbaycan’ın ordusunu NATO konseptinde eğiterek Rusya’nın
da rızasını alabilecek uygun bir zamanda, Kuzey Atlantik İttifakı’na
dâhil edecek önemli bir adım atmak için sessiz ama epey hevesliyiz.
İsveç ve Finlandiya için işleyen NATO'nun açık kapı
politikasına verilen bu sınırsız destek boşuna değil tabii ki...
Akrabalarla dolu bir ittifakta, sonradan keşfettiğimiz Macaristan dışında
büyük bir yalnızlık yaşadığımız ortada...
Ekonomide de giderek bu yalnızlık durumu kendini gösteriyor, derken bir
anda çıkan pandemi ile Ukrayna işgali, Türkiye’nin
yakın coğrafyadaki herkes tarafından ne kadar da önemli bir partner olduğunu
görmesini sağladı.
Fakat tüm farkındalığa rağmen Batılı devletlerin kendilerine "kullanışlı
aparat arama" konusundaki o acizane refleksi hâlâ son bulmuş
değil.
Türkiye’nin eksiklikleri olsa da Avrupalıların esas
meselesi, eksiklikten ziyade fazlalıklarımız olması...
Gerek hava gücü olarak ortaya koyulan otonom
silahlar gerek ise denizde giderek yükselen
gücümüz askeri anlamda Yunanistan’ı rahatsız etse
de, Fransa’dan Amerika’ya kadar uzun dönemli güç
dengelerinde beklenmedik bir oyuncu olarak sahneye çıkmamız dengeleri
değiştirmek yerine "Türkiye’yi dönüştürmenin daha ucuza mâl
olacağı" gibi garip bir düşüncede ısrarcı olmaya devam etmeleri
gerçekten çok anlamsız!
Ülkemize figüranlık rolü biçenlerin bu çıkışımızı Cumhurbaşkanı
Erdoğan ile ilişkilendirerek Erdoğan sonrasında bu
yükselişin son bulacağı düşüncesine kapılması Türk devlet
geleneğini son 100 yıldır unutmalarından kaynaklanıyor.
Ama ikinci yüzyılımızda bu düşünceyi tamamıyla yıkacak işlere imza
atacağız.
Bunlardan biri ve belki de en önemlisi 6.İzmir İktisat Kongresi’nin
İzmir’de ilk kongrenin tam yüz yıl sonrasında, o ilk binasında yapılacak olması
olacak.
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’ye kongrenin temasını sordum.
“Önceki yüzyıldaki hedeflerin gerçekleşmesini analiz etmek, yeni yüzyılın
hedeflerini belirlemek.” olarak tanımladı.
Konunun uzmanı akademisyenler, piyasa yapıcılarının yer alacağı 17
Şubat-4 Mart arasındaki kongrede, Türkiye ekonomisi enine
boyuna masaya yatırılacak ve "Türkiye için en iyi
politika" belirlenmeye çalışılacak.
Tamam bu çok güzel bir proje...
Geçmişi yâd etmek ve geleceğe mesaj yüklemek çok anlamlı...
Burada sorun yok.
Sorun şu: Ortak aklın işletileceği bir kongrede, ülkemiz için en
iyi model olarak lanse edilen Türkiye Ekonomi Modeli yerine
aksi yönde bir karar çıkabileceği çelişkisi nasıl aşılacak?
İçeriğin bağımsız ve tarafsızca tartışılabileceği seçeneği gerçekleşecekse
-ki böyle büyük bir kongre için aksini düşünmek istemiyorum- Türkiye
Ekonomi Modeli sakat mı ki böyle bir adım atılıyor, yoksa İzmir
İktisat Kongresi’nin görevi bu modele yönelik fikirsel bir altyapı
hazırlamak mı olacak?
Ülkemizde ortak aklı işletmemiz çok önemli...
Özellikle Avrupalıların bize ihtiyacı daha da artmışken burunlarından kıl
aldırmayıp geri adım atmamasını, Türkiye'nin ortak aklını işletmemesiyle
ilişkilendirmemek gibi bir fikirle yabana atmamalıyız.
Gururumuzu sadece ele güne karşı bir böbürlenme aracı değil, doğruyu bulma
konusundaki dik duruşumuzda da hayata geçirmeliyiz.
İnanıyorum ki, Türkiye’nin geleceği çok parlak...
Üzülüyorum ki, ortak akıldan uzakta kalarak verdiğimiz tüm kararlarla geçip
giden bu yıllarda harcadığımız zamanı ilerde çok ama çok arayacağız.
Bu durumu daha iyi anlamlandırmak için ekonominin o temel kaidesini
eklemeden olmaz: Vakit nakittir!