Türkiye, Kıbrıs, Yunanistan ve Büyük Tehlike!
Arz-ı Mev’ud- Vaat Edilmiş Topraklar “projesi”nin önemli merkezleri arasında yer alan Kıbrıs’ta yaşananları biliyorsunuz…
“İşgalci
Türkiye Kıbrıs’tan Defol!” pankartlarının açıldığı eylemler..
Rezillik diz boyu!
“Küçük
bir azınlık” demeyin sakın…
Değil!..
Hatırlayın, Rum tarafını sevindiren çıkışlarıyla ünlü kişi, Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde galip gelerek o koltukta oturmaya devam
edecekti de…
İkinci turda, az bir farkla dönüldü direkten!..
Koskoca Türkiye’nin desteklediği Aday’ın ikinci turda, az bir farkla kazanabilmesi, “başarı” hanemize de yazılabilir, “endişe” hanemize de…
Takdir sizin.
*
Bu sütunu ve katıldığımız programları tâkip edenler, “Kıbrıs Meselesi”ne dikkat çekmek için
nasıl çırpındığımızı bilirler.
Ada’nın “kalben”
kopmakta olduğunu, Ana Vatan ile Yavru Vatan arasındaki “sevgi bağını” yok etmeye çalışan odakların her türlü pisliği
yaptıklarını…
Anadolu’da “Kültürel
İktidar” sıkıntısı çeken Türkiye’nin, her türlü “maddî” ihtiyacını karşıladığı, dahası –helâli hoş olsun- canıyla,
kanıyla savunduğu Kıbrıs’ın “maneviyâtını”
epeyce ihmal ettiğini…
Bu durumdan, Kıbrıs’taki “Anadolu Âşıkları”nın da çok şikâyetçi olduklarını…
Türkiye’yi “işgalci
güç”, Katil Yunan tarafını ise “kendilerini Avrupa Birliği’ne götürecek
müşfik el” olarak gösteren odakların gittikçe etkinleştiklerini…
Bunların, sosyal “ilişki” ağlarını ve sosyal medyayı
aktif bir şekilde kullanarak, Kıbrıslı gençlerin, Anavatan’a düşman
olmaları için her türlü yalana, iftiraya başvurduklarını…
Oralarda, mütedeyyin vatandaşlar tarafından cami inşa
etmek için vakfedilen birçok arazinin “kötü
evler”in, barların, pavyonların kullanımında olduğunu…
Ecdat yadigârı eserlerimizin başlarına getirilenleri…
En verimli, stratejik önemi en fazla olan toprakların hangi
unsurlar tarafından satın alındığını…
Sokaklarda, caddelerde “ajanların” cirit attığını…
Yavru Vatan’ı Ana Vatan’dan kopartmak için ellerinden
geleni ardına koymayan odakların, buralardan oraya “eğitim” almak üzere giden
gençlerimizi de kalben ve fikren zehirlemek için neler, neler yaptıklarını…
Kıbrıslı gençlerin, Rumların beğenmedikleri işlerde
çalışmak için Güney Kıbrıs’a yöneldiklerini…
Rum tarafının, “istihdam
politikası”nı KKTC’nin ve haliyle de Türkiye’nin zeminini kaydırmak için
kullandığını…
Yazdık, yazdık, söyledik, söyledik…
*
“Topraklarımız hızla elimizden çıkıyor!
Kıbrıs, bu gidişle Filistin’e dönebilir!” bile dedik!..
Bunları parsel
parsel, rakam rakam ortaya koymaya çalıştık…
Çalıştık da ne oldu?
Kavramlar üzerinden yürütülen “menfaat” çatışmalarının, çekişmelerinin tarafı olan…
“Bal tutup parmak yalamaktan başka”
derdi kalmamış nice “gasteci”, “akademisyen”, “politikacı” için bunların ne önemi var!..
Onlar…
Mevcut dursa da gitse de, Kıbrıs dursa da gitse de
menfaat çarklarında yerlerini almayı çok iyi bilirler!
Biz yanarız derdimize!..
******************
Pazar
Sâkinliğinde Huzur Kaçırmak!
ABD Devlet Başkanı tarafından Yunan Bayrağı’nın Mavi Beyaz renklerini taşıyan kravatla karşılanan
Yunanistan Başbakan’ı Miçotakis’in Kongre’deki “Kıbrıs sadece Rumlarındır!” kıvamlı konuşmasının ayakta
alkışlanması…
ABD Yönetimi’nin, Türk-Yunan çekişmesinde net bir
şekilde “Yunan” dan yana olduğu
ortaya koyması…
Terör hâmileri İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya
üyeliğine karşı çıkan Türkiye’ye yönelik baskıların gittikçe artması…
ABD ve Avrupa’nın “Kavala
Dâvâsı”nı da vesile kılarak, Türkiye’ye iyice “düşman”
muamelesi yapması…
Siyasi İktidar’ın ekonomideki ve dış politikadaki
sıkıntıları aşabilmek için yeni açılımlara yönelmesi…
Ülkedeki ortamın her türlü provokasyona gittikçe daha
fazla açık hale gelmesi…
*
Vücut yorulduğunda, birikmiş hastalıklar ortaya
çıkıyor.
Düşmanlar cüretlerini arttırıyor.
Üç için gelen, beş için gidiyor.
Beş için gelen, elli beş için gidiyor.
Kimileri de, “Sesimizi
duyan yok, ne halleri varsa görsünler!” diyerek kenara çekiliyor.
*
Bütün bunlar olurken…
Şımarık Velet
Yunanistan da, fırsattan istifade cüretini arttırıyor.
*
Türkiye’nin bu zor süreçten çıkabilmesi için, “Anadolu”su ile “Kıbrıs”ı ile “birlik ve
beraberlik ruhu”na sarılması gerekiyor…
Gerekiyor da…
********
Diyanet
Hutbesi’nde “Aile” Vurgusu!
Mesele mesele içinde…
Birlik ve beraberlik ruhunun zeminini oluşturan “AİLE”ne sahip çıkamıyorsan, nasıl
sahip çıkacaksın Memleketine?
Ana Vatan’a ve Yavru Vatan’a?
Bu haftaki Cuma Hutbesi çok güzeldi.
Diyanet Metni’ni okuyan Hocamız,
“Yüce
dinimiz İslâm, meşru bir nikâh ile aile yuvası kurmamızı emreder… Aile; iffetli, huzurlu ve güvenli bir
hayatın temeli ve teminatıdır. Nefsimizi ve neslimizi emniyet altına alan,
temiz ve sağlıklı bir toplumu inşa eden yegâne kurumdur. Aile, bir tercih
değil; fıtri bir ihtiyaçtır.” dedi.
Millî, manevî değerleri
muhafaza ve müdafaa ile, “Sağlam Aile
Yapısı” arasındaki ilişkiye dikkat çekti.
*
Dostlar;
“Ailemiz Çöküyor!” muhtevalı ikaz yazıları kaleme alan kaç gazeteci,
kaç akademisyen kaldı?
Çok az değil mi?
Peki ya…
“Kıbrıs elden gidebilir?” diye ikaz eden…
Onlar da çok az.
Peki, bu kadar “çokluğun” olduğu bir vasatta, bu “azlığın” sebebi nedir?
Ben niçin, ikide bir “Kültürel İktidar” sıkıntısından
bahsediyorum…
Aile Bakanı’nın sürekli
olarak, “Sayın Cumhurbaşkanı en az 3
çocuk demişti. Tehlike var, Avrupa’dan 4-5 kat hızlı yaşlanıyoruz!” demesi
ne anlama geliyor?
*
Bunları düşünmek ister
misiniz, bu sakin Pazar gününde?
Huzurunu kaçırdıklarımdan
özür diler, soranlara selâm ederim.