Türkiye İslam Dünyasını Nasıl Konsolide Edebilir?
Türkiye’nin ayağa kalkmasını istemeyenler, aslında Türk ve İslam Dünyası’nın ayağa kalkmasını istemiyor. İslam Dünyası perişan vaziyette ve bu perişanlıktan kurtulabilmesi için içinden birkaç ülkenin bir miktar kalkınması ve demokratikleşmesi gerekiyor. Günden güne güçlenen ve pek çok alanda güçlü adımlar atan Türkiye, hem sandığa dayalı demokrasisi, hem büyüyen ekonomisi ve hem de geliştirdiği savunma sanayisi ile adeta göz dolduruyor, diğer İslam ülkelerine umut veriyor, ilham veriyor. Bu yüzden Türkiye herhangi bir alanda bir sıçrama yaptığında etrafı kuşatılıyor ve durdurulmak isteniyor.
Adına İslam Dünyası denilen ancak sadece halklarının Müslüman oluşu sebebiyle İslam Dünyası olarak zikrettiğimiz dünya, özgürlük, refah, demokrasi, güvenlik, hukukun üstünlüğü ve insan hakları bakımından çok zor bir dönemden geçiyor. İslam ülkelerinin pek çoğunda kaos ve çatışma var. Terör örgütlerinin, yıkıcı ve bölücü akımların etkili olmadığı, böl-parçala-yut planına maruz kalmamış İslam ülkesi neredeyse yok. İslam ülkelerinin pek çoğunda düşük yoğunluklu iç savaş var. Cehalet, kıtlık, açlık, sefalet ve en temel insani gereksinimlerden yoksunluk ise işin cabası. Hastalıklar, açlık ve yoksulluk bugün Yemen’i, Suriye’yi, Filistin’i, Somali’yi, Sudan’ı perişan ediyor.
Ülkelerin başındaki diktatörler ise ayrı bir bela. Sandıktan çıkmamış, demokrasi ile iş başı yapmamış, darbe ile ülkelerin yönetimlerine çökmüş pek çoğu asker kökenli diktatör halklarına kan kusturuyor, nefes aldırmıyor. Mısır’da Mursi’nin başına gelenler ortada. Seçimle işbaşına gelen meşru yönetici Mursi, Sisi denilen asker kökenli diktatörün girişimi ile makamından alaşağı edildi ve zindanlara atıldı. Zindana atılması da yetmedi, alçak bir girişimle hayatına son verildi, şehit edildi! Şimdilerde ise Libya’da ortaya çıkan asker kökenli Türkiye düşmanı Genaral Hafter, Suud’un başındaki ABD maşası Selman, kimi Arap Emirliklerinin başında bulunan Amerikan-İngiliz uşağı haline gelmiş çöl müptezelleri, adına İslam dünyası değimiz dünyanın emperyalist güçlerle birlikte altını oymaya ve Müslüman milletlere ihanet etmeye devam ediyorlar. Ortadoğu’daki Müslüman toplumlar, maalesef içeriden ve dışarıdan büyük bir kuşatma altındalar. İçerideki diktatörlerle mi mücadele etsinler, dışarıdan saldıran emperyalistlerle mi boğuşsunlar, ne yapsınlar? Gerçekten büyük bir çaresizlik ve ümitsizlik almış başını gidiyor.
Türkiye, pek çok açıdan daha stabil ve daha müreffeh bir ülke. En azından demokrasiyle yönetiliyor, halk istediği partiyi iktidara taşıma şansına sahip. Üstelik güçlenen ve günden güne büyüyen bir iktisadi merkez haline gelmiş durumda. İslam ülkelerinde meydana gelen insanlık dramlarının yaralarını da halihazırda Türkiye sarıyor. Türkiye yakın coğrafyasında sığınılacak yegane baba evi pozisyonunda şu an. İstanbul hâla hilafetin manevi merkezi gibi fonksiyon icra ediyor. Ankara ise mazlum milletlerin yükselen feryadına cevap veren tek İslam başkenti. Sayın Erdoğan’dan başka da mevcut sömürü ve zulüm düzenine itiraz eden, baş kaldıran kimse de yok! Bu anlamda Türkiye hem ülke olarak hem de yönetim katı olarak İslâm Dünyası için canlı bir umut ışığı olmaya devam ediyor, gelecekte de edecektir. Sancağın gölgesi oldukça geniş ve bu gölgenin altına milyonlarca mazlum sığınma arzusu içindedir. Türkiye bu görevden kaçamaz, bu sorumluluğu başkasına da devredemez. Bu tarihsel bir yükümlülüktür, ulvi bir vazifedir. İlgi coğrafyamız, inanç ve kültür havzamız resmi sınırlarımızdan çok daha geniştir.
Peki adına İslâm dünyası denilen dünya, Türkiye önderliğinde yeniden ayağa kalkabilir, yeniden bir birlik tesis edebilir mi? Türkiye bu birliğin tesisi için işe öncelikle balkanlardan ve Ortaasya Türki Cumhuriyetlerinden başlamalıdır. Mevcut siyasi iradenin bugün Arap diktatörlerden önce Türk Dünyasının bazı liderleri ile daha kolay anlaşabileceği ortadadır. Türkiye önce Ortaasya’yı arkasına alacak, buradan ürettiği sinerji ile Ortadoğuyu konsolide edebilecektir. Türkiye Türk dünyası ile ittifak kurmadan İslam dünyasını konsolide edemez. Çünkü Ortadoğu’daki İslam ülkelerinin mevcut idarecileri henüz buna hazır değiller. Bunu ırkçı bir anlayışla değil mevcut duruma bakarak söylüyorum. Türkiye’nin başarı haritası önce doğuda sonra Ortadoğu’da çizilecektir. Ortaasya’yı ihmal etmemeliyiz.