Türkiye-İslam Âlemi ve İsrail 2
Haçlı Siyonist soykırım son hızıyla devam ediyor. Müslüman ülkeler zillet içinde seyrederken dünyanın vicdanlı insanları soykırıma destek olan ülkelerine tepki göstermeye devam ediyor.
Batının hegemonyasını sürdürebilmek adına dünyaya dayattığı ve söylemde benimsediğini iddia ettiği her değeri, çıkarı uğruna nasıl yok ettiğini -aslında taktığı maskeyi çıkardığını- gören insanlık, ruhen isyan a halinde. Kendilerine öğretilen, adeta beyinlerine nakşedilen birçok şeyin aslında yalan olduğunu görmelerini sağladı Gazze.
Gazze, insan olmanın ve insan kalabilmenin kriteri oldu dünyaya. Sarrafın mihenk taşı gibi. Vuruyorsun ülkeleri, insanları, liderleri, değerli bir cevher mi teneke mi görüyorsun tek tek…
Devlet olarak onlarca Müslüman ülkenin aslında kof bir devletçik yığını olduğunu ve çoğu ülke liderinin aciz, çıkarı için zillete razı olan korkak olarak tarihe adını yazdırdığını da gösterdi Gazze.
Ama daha da önemlisi, hala bağımsız, inancı ve değerleriyle küresel sisteme karşı dikilebilecek durumda bir tane Müslüman devletin olamayışını gösterdi Gazze.
Gazze’nin, dünyadaki en özgür bölge, Gazze’li Filistinlilerin ise dünyadaki en özgür insanlar olduğunu gördük hepimiz. Müslüman ülkeler niye bu halde peki?
Son İslam Devleti Osmanlı’nın yıkılışından beri dünyada gerçek anlamda bir İslami devlet henüz kurulamadı. Emperyalistler, Osmanlı’yı yıkarken sadece bir devleti yıkmadılar. Müslüman dünyayı bir arada tutan, liderlik eden ve son dönemde zayıflamış olsa da ortak refleks gösterme iradesine sahip bir devleti yıktılar. Ve bunu yaparken, içimizdeki milletlerin belirli unsurlarını kullandılar. Özgürlük, devlet, iktidar vaadiyle...
Parçalanan imparatorluğun içinde oluşturdukları onlarca devletçiği önce fiilen işgal ettiler, sistem oluşturdular, kadrolar yetiştirdiler, tefrika soktular ve kaotik şekilde istedikleri gibi güdecek bir zemini hazırlayıp çıktılar. Osmanlı sonrası fiilen veya ruhen esaret altına alınan Müslüman ülkeler, birbirinden kopuk ve hatta düşmanlaştırılarak Batı esaretine boynu eğik şekilde varlığını sürdürdü
Fiilen işgal edilmeyen tek ülke Türkiye idi. Bizi ise en kötüsü, ruhumuzdan yakaladılar. On yıllardır içimizdeki emperyalist kuklaların zorbalıklarından kurtulmaya çabalıyoruz. Düşünün, ülkemizi kendisine vaadedilmiş toprak olarak gören Siyonisti destekleyecek kadar vatan ve millet düşmanı bir zihniyet var karşımızda.
Küresel sömürü sistemi olan Emperyalizmle hesaplaşabilecek güce ve tarihi arka plana sahip, dünyada bağımsızlık noktasında en ileri aşamaya Türkiye olarak biz geldik. Ama içimizdeki Siyonist- emperyalist kuklaların hala aktif şekilde çalışmalarının yanında, bir de meseleyi tarihi misyonunu kuşanacak şekilde bir hesaplaşma ve mücadele zemini olarak göremeyen şuursuz ve ahmak kadroların davayı kendi keyiflerine meze yapmaları yüzünden boynumuzdaki prangalardan bir türlü kurtulamıyoruz.
Sorunu tam teşhis edemiyor, teşhis edilemeyen hastalığı suni ve yanlış ilaçlarla tedavi etmeye kalkıyoruz. Bu da hastalığı daha da artırmaktan, daha fazla kişiye sirayet ettirmekten başka bir işe yaramıyor.
Sorun bu sistemdir! Siyasi iktisadi ve sosyal olarak Batıcı, laik ve Kemalizm maskesiyle yoğrulmuş inancından ve insanından kopuk sistem…
Galiplerin yazdığı tarihle, dayattığı yaşam tarzıyla, oluşturdukları kanunlarla, kurguladıkları senaryolarla, yetiştirdikleri kadrolarla ve maalesef ele geçirdikleri zihinlerle emperyalistlerin kendilerine biçtikleri role uygun köksüz, gayesiz ve hedefsiz şekilde yürüme çabası, atılan her müspet adımı akîm bırakmakta.
Türkiye özgür olmadan Gazze özgür olamaz. Türkiye’nin mevcut haliyle eksik ve yanlışları olsa da, Filistin’in yanında durduğuna ve elinden geleni yapmaya çalıştığına şüphemiz yok.
Fakat dün Bosna, Kosova, Doğu Türkistan, Kırım, Kafkasya, Irak, Suriye.. Yakından uzağa bütün Müslüman ve Mazlum ülkelerde yaşanan zulümler için az veya çok bir şeyler yapmaya çabalasak da ne katliamları engelleyebildik ne ülkemize dikilen gözleri kör edebildik.
Çünkü boynumuzdaki prangalardan, bizi devamlı aşağı çeken zihniyetten, o zihniyetin dayattığı kurallardan, neslimizi ele geçiren yaşam tarzından kurtulamadık henüz.
Batı devletleri Siyonist soykırıma destek verirken dünyanın her yerinde vicdanlı insanlar ayakta, hakim sömürü düzenine isyan ediyorlar. İnsanlık, zalim emperyalist-siyonist düzenin dayatmalarıyla insan olma çabası arasında sıkışıp kaldı. Küresel sömürü düzenine karşı durabilecek, insanlığın sığınabileceği tek güç ise İslam... Müslüman ülkelerin Müslümanca sistem inşa etmeleri hem Müslümanların hem de insanlığın geleceği için varlık-yokluk mücadelesidir.
Sadece Müslümanlar için değil, bütün insanlığın sığınacağı bir liman olmanın yolu önce bizim özgür olmamıza bağlı…
Özgür olmak için tekrar ruhumuza dönmeliyiz. Ruhumuza kelepçe vuran kanunları yaşam tarzı kültürü ve dünya görüşü Batının biçtiği role göre belirlenmiş bu sistemden kurtulmalıyız.
İçte ve dışta yaşanan her hadiseyi bu ana gaye yolunda verim olarak değerlendirmek ve hedefi gözden kaçırmadan yürümek zorundayız. Haçlı Siyonist soykırıma tepki göstermeye devam edeceğiz. Bu tepkilerin kalıcı ve zulmü durduracak noktaya gelebilmesi ancak bizim özgür olmamızla gerçekleşir.
İş işten geçmeden, boynumuza yeni prangalar takılmadan, helak olup gitmeden…