Türkiye-İran-Suudi Arabistan
Geçmişten günümüze dünya siyasetinin merkezi coğrafyalarından birisi olan Ortadoğu, özellikle son 10 yılda yeni bir döneme girdi. Ortadoğu, tarihteki yerini yeniden konumlandırırken bölge dışındaki devletlerle geliştirilecek ilişki biçimleri kadar bölge devletlerinin kendi aralarındaki ilişkilerinin içeriği ve yöntemi de çok daha önemli hale geldi.
11 Eylül saldırısı sonrasında ABD'nin Afganistan'a ve daha sonra Irak'a girmesi bu bölgenin eskisi gibi olmayacağının işaret fişeğiydi. Arap Baharı olarak adlandırılan ve Ortadoğu'yu kasıp kavuran kaos ortamının son halkası Suriye'de yaşanan iç savaş olarak düşünülürken DAEŞ terör örgütü bu coğrafyadaki kaosu fırsat bilerek ve bataklıkta hızlıca büyüyerek diğer ülkelerin buraya müdahale etmesi için zemin oluşturdu.
Rusya'nın Kırım'ı ilhak etmesinin ardından Esed rejimine destek amaçlı olarak DAEŞ'e askeri operasyon kılıfı ile Suriye'ye girmesi bu bölgedeki hararetin daha da artacağını gösteriyordu. Nitekim 24 Kasımda hava sahamızı ihlal etmesi sonucunda Rus uçağını düşürmemiz ile bölge daha da hareketlendi. Türkiye'ye destek amaçlı olarak lanse edilen NATO askeri birliklerinin Akdeniz'e gelmesi sadece NATO güçlerinin değil bu bölgeden pay kapmak isteyen diğer ülkelerin de gelmesine zemin hazırladı.
Petrol ihraç eden ülkeler (OPEC) kendi aralarında anlaşamadıkça düşen petrol fiyatları, bölgedeki gelişmelerin de bir sonucu olduğu söylenebilir. Bir yanda üretim maliyetleri diğer petrol ihraç eden ülkelere göre daha düşük olan ve Batı ile ilişkileri dolayısıyla Körfez'de ciddi bir konumu olan Suudi Arabistan diğer tarafta İran'ın İslam devriminden bugüne bölgede etkin olma çabalarının bir etkisiyle son günlerde bu bölgenin harareti artmış durumda.
Elbette Türkiye'nin bu coğrafyadaki jeopolitik, jeostratejik, jeokültürel, jeoekonomik konumu dolayısıyla yine kilit ülke durumunda olduğunu söyleyebiliriz. Yine İran ve Türkiye'nin bölgede etkin olma çabaları da bu iki ülkeyi rakip komşular haline getirmiştir. İki ülkenin Suriye örneğinde olduğu gibi karşıt politikalar izlemesi, söz konusu rekabeti gerginliğe ve belki de daha ötesine taşımaya namzet bir durum olarak karşımıza çıkarmaktadır.
Mezhep ayrılıkları konusunun ise tartışma alanından, şiddetli tartışma alanına geçtiğini müşahede etmekteyiz. Öyle görünüyor ki bölgenin önümüzdeki süreçte önemli gündemi arasında şiddetli mezhebi tartışmalar olacaktır. Ancak bu yaşananların bir mezhep çatışması değil mezheplerin enstrüman olarak kullanıldığı çıkar, güç ve hakimiyet mücadelesi olduğunu görmemek imkansızdır.
İran ve Suudi Arabistan'ın Körfez üzerinde hakimiyet kurma çabası, İslam Dünyasına liderlik iddiası, enerji kaynakları gibi birçok neden bu gerilimin esas nedenleri olarak söylenebilir. Bunlarla birlikte İran'ın adeta ne seninle nede sensiz anlayışı içerisinde yürüttüğü nükleer müzakereler yolu ile Batı dünyasıyla ilişkilerini onarmaya başlamasıyla uluslararası sisteme geri dönme çabaları da bölgenin karışmasındaki büyük etkenlerden olarak gösterilebilir. Bu arada Batı ile ilişkilerini onarmış bir İran ile rekabet etmek Suudi Arabistan için eskiden olduğundan daha zor olacaktır.
Yemen'de Husilerin Meclisi feshederek yönetimi ele geçirmesi bazı kesimler tarafından "darbe", bazıları tarafından da "devrim" şeklinde algılanmıştı. İran ve Suudi Arabistan arasındaki mücadelenin yeni bir aşaması olarak değerlendirilen bu gelişmeden sonra Yemen'de yaşanan gizli İran-Suudi Arabistan mücadelesi artık günümüzde açık bir hal almış ve İran-Suudi Arabistan ilişkileri kopma noktasına gelmiştir. Suudi Arabistan-İran arasında yaşanan gerginlik sonrasında Bahreyn, Cibuti, Sudan, Kuveyt ve son olarak da Katar büyükelçilerini geri çekme kararı aldılar. Birleşik Arap Emirlikleri ise İran ile olan diplomatik ilişkilerini en alt seviyeye indirdi.
Özellikle Kral Selman'ın başa geçmesiyle yeni bir döneme giren Türkiye Suudi Arabistan ilişkileri Rusya'nın Suriye'ye girmesiyle hem Türkiye için hemde bölge ülkeleri için ayrı bir önem kazanmıştır. Geçtiğimiz haftalarda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Suudi Arabistan'a gerçekleştirdiği ziyaret sonrasında ikili ilişkilerin daha da artacağı sinyali verilmişti.
Suudi Arabistan'da konut piyasası ve inşaat malzemeleri gibi arzın kıt olduğu alanlarda yaşanan talep artışı nedeniyle enflasyon üzerinde oluşan bu baskı, gıda fiyatlarındaki artışın ve Suudi Arabistan Riyali'nin endekslendiği ABD Doları'nın diğer önemli kurlar karşısındaki zayıflığının etkisiyle daha da artığı görülmektedir. Bu noktada Türkiye devreye girmektedir. Suudi Arabistan'ın ihtiyacı olan 2 milyon konut için TOKİ Başkanı M. Ergün Turan'ın Türkiye'nin dünyada müteahhitlik sıralamasında ikinci sırada olduğunu, işi alıp ülkemizdeki firmalarla paylaşacağız şeklinde açıklamaları dikkat çekti. Elbette Suudi Arabistan ile olan ticaret sadece konut sektörüyle sınırlı kalmayacaktır. Enerji konusunda bir anlaşmanın gündeme gelmesi beklenmektedir.