Türkiye-İran Dostluğu
Türkiye-İran arasındaki bağ, her iki ülkenin tarih sahnesine çıkışları kadar eskilere dayanmaktadır. “Coğrafya kaderdir.” sözünün ne kadar doğru olduğunu anlamak için yaşadığımız coğrafyaya bakmak yeterlidir. Aynı coğrafyada yaşadığımız milletlerle çok eski, derin, sağlam ve ayrılmaz bir ilişki içinde var olmuşuz.
Türkiye ve İran, bu nazardan bakılınca iki köklü ve derin bağları olan büyük devlettir. Bu iki ülkenin ilişkilerini ise kardeşliğimize, ortak edebiyatımıza, sanatımıza, ortak kültürümüze, şiirimize bakarak değerlendirmek lazımdır. Ticaretten önce kültürel bağ gelmektedir. Bu bağı korumak, güçlendirmek ve devam ettirmek en büyük gaye olmalıdır. Ticaret, karşılıklı menfaate dayalıdır. İşinize gelir ticaret yaparsınız, işine gelmez yapmazsınız ama tarihî bağınızı, ortak kültürünüzü ve kardeşliğinizi devam ettirmek mecburiyetindesiniz. Bu veçhile düşünmek elzemdir. Çünkü sözün tesiri, silahınkinden fazladır. Asırladır İran ve Türk şairleri birbirini takip etmiş, aynı konuları aynı duygularla terennüm etmişler, aynı kaynaktan beslenmişler, aynı coğrafyanın dağından, taşından, ırmağından etkilenmişler. Şiirimizde aynı çiçeklerin kokusu var. Mesela gül, hem Türk hem de Fars edebiyatının vazgeçemediği yegâne çiçektir. Gül varsa tabii olarak bülbül de olacaktır. Türk ve Fars edebiyatlarının ortak iki unsuru bile bizi ayrılmaz bir dil ve manada buluşturmaktadır.
Bülbül, “Bülbülnâme”, “Bülbüliyye”, “Gül ü Bülbül” gibi adlarla anılan eserlere konu olmuştur. İlk bülbülnâmenin Fars edebiyatında Ferîdüddin Attâr (ö. 618/1221) tarafından yazıldığı bilinmektedir. Türk edebiyatında ise XVI. yüzyıldan başlayarak “Bülbülnâme”, “Bülbüliyye” ve “Gül ü Bülbül” adlarıyla beşten fazla eser kaleme alınmıştır. Görüldüğü gibi edebiyatımız gönlümüzü, derdimizi bir eylemiştir. Farsçanın edebî dil olarak benimsenmesi de apayrı bir konudur.
Farsça ile yazılan Türk edebiyatına ait eserleri düşündüğümüzde Mevlana ve Fuzûlî gibi büyük şahsiyetler asırlar öncesinden Türk-Fars bağını sağlam bir şekilde kurmuşlardır. Her iki edebî şahsiyetin Farsça eserleri bizim şâheserlerimizdendir. İslâmiyet’ten sonra İran bölgesine uzanan ilk Türk devleti olan Gazneliler’den (352-582/963-1186) itibaren Farsça, Türk devletleri tarafından devlet dili olarak kullanılmıştır. Büyük Selçuklularda da resmî dil Farsçadır. Bizim millî destanlarımıza ait bazı bilgiler de yine Fars kaynaklarında mevcuttur. Özellikle Firdevsî’nin Şehnâme’si, Reşîdüddin’in Câmi‘ü’t-Tevârih’i ve Melik Atâ Cüveynî’nin Târîh-i Cihângüşâ’sı Türk destanlarına ait en eski kayıtları taşıyan eserlerdir.
Türk edebiyatı içinde Divan edebiyatını ele aldığımızda reddedemeyeceğimiz ölçüde Fars kültürü ve şiirinin etkisi vardır. Türk kültürü ve şiiri de Fars edebiyatını etkilemiştir. Farsça içinde de 3000 Türkçe kelime mevcuttur.
Tarih boyunca devamlı komşu olduğumuz, etkilediğimiz ve etkilendiğimiz İran ile dostluğumuzun daha sağlam temeller üzerinde devamı her iki ülke yararına olduğu kadar bölge için de çok mühimdir. Son günlerde Orta Doğu siyaseti anlık ve çok hızlı bir değişim içindedir. Türkiye’nin beka mesesi olarak gördüğü PKK/YPG/PYD terör koridorunu yok etme çabası, Rusya, ABD ve İran ile yapılan görüşmeler ve bölgesel anlaşmalar neticesinde günden güne Türkiye lehine dönen siyasal bir kazanım olmuştur. Son olarak ABD’nin Suriye’den çekilme kararı ve hemen akabinde İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Türkiye’ye gelmesi, Türkiye-İran dostluğunun pekiştirilmesine dönük Cumhurbaşkanı’mız R. Tayyip Erdoğan’ın açıklamaları dikkatlerimizi çekmiş durumda.
Tarihte olduğu gibi bugün de şiir bizi ortak paydada buluşturdu, birleştirdi. Şiirin gücünü, sözün gücünü diplomaside de görmüş olduk. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasını İranlı şair Şîrâzî'nin bir şiirini hem Farsça hem de Türkçe okuyarak sonlandırması, İran Cumhurbaşkanı Ruhani ve beraberindeki heyeti mest etmiş durumda. Elbette Türk heyetini de her iki milleti de etkilemiştir bu şiir. Şîrâzî’nin o dörtlüğü: “Dostluk ağacını dik ki/Gönlünün arzusu meyve versin/Düşmanlık fidanını sök ki/Sayısız sıkıntıya yol açmasın.”
Şiir, Türkiye-İran dostluğunun teminatıdır. Bir cümle daha ekleyecek olursak, İran’da da Türkçe yayınların çoğalması ve Şehriyar’a kulak verilmesi arzumuz ve duamızdır.