Türkiye, İdlib’i ilhak eder mi?
Türkiye, son dönemde olağanüstü bir diplomatik çaba ile İdlib’de büyük boyutlara ulaşacak insani dramın önüne geçti. İdlib ki, zalim Esed rejimine muhaliflerin toplandığı son noktaydı. Esed, İdlib’de bir katliama kalkışsa, ki kalkışmak üzereydi… En mutedilinden en aşırısına muhalefet eden kim varsa tamamını öldürmeyi veya sürmeyi hedeflemişti… Kimyasallarla, tanklarla, toplarla, varil bombalarıyla…
Türkiye, “Suriye’de ben de varım” diyen Rusya ile mutabık kalarak bu insani dramı önledi. Birleşmiş Milletler temsilcilerinin takdir ve şükranla karşıladığı bu olay, tek başına bile en büyük insanlık ödülünü almaya adaydır.
İdlib operasyonu, sadece İdlib’i ve muhalifleri kurtarmakla kalmadı. Aynı zamanda çok önemli ezberleri de bozdu. Birincisi, Türkiye’nin büyük oyuncu olduğunu bir kez daha kanıtladı. İkincisi, ABD’ye teklif edip bir türlü kabul ettiremediğimiz “güvenli bölge” uygulamasının hayata geçmesini sağladı. Üçüncüsü, bölgeyi Türk ve Rus ordularının birlikte korumaya başlaması sonucunu getirdi.
Batı’nın on yıllardır önümüze koyduğu düşman olan Rusya ile ilk kez ortak operasyon yapacağız. Burada başlayacak uyumlu bir ilişkinin sırf burayla sınırlı kalmayacağı da çok açık… Sınır komşumuz olan Rusya ile turizm ve ticarette her gün daha da iyiye giden ilişkilerin, askeri alanda da Suriye örneğinden sonra daha ileri boyutlara ulaşması kaçınılmaz olacaktır.
***
İdlib, Hatay’ın bitişiği. Doğu tarafı… Bir bakıma Halep ve çevresi olarak tarif edilebilir. 1. Dünya Savaşı’nda Fransızların işgalinden önce 500 yıl Osmanlı hâkimiyetinde kalmış bir bölge… Selçukluların bölgeye girişinden sayarsanız, buradaki Türk tarihi binli yılların başına kadar gider…
İdlib çevresinde Türkiye’nin 12, Rusya’nın 10, İran’ın 7 gözlem noktası var. Bu gözlem noktaları artık 15 – 20 kilometre eninde, 180 kilometre uzunluğunda dev bir “güvenli bölge”ye dönüşecek. Güvenli bölgede ağır silahlar olmayacak. Bölgeyi Türk – Rus orduları birlikte koruyacak. Türkiye, bu amaçla İdlib’e beş bin kişilik yeni bir kuvvet sevk ediyor.
Asıl sorumluluk ve hassasiyet ise Türk tarafının muhalifler içinden aşırı uçları temizleyecek olmasıdır. Türkiye’nin kontrol ettiği ÖSO (Özgür Suriye Ordusu)’nun İdlib ve çevresinde 30 bin civarında askeri var. Aşırı uçlardaki militan sayısı ise 3 bin civarında. Bunların bir kısmı yabancılardan oluşuyor. Aşırı uçtaki muhalifler ya kendi teşkilatlarını tasfiye ederek ÖSO’ya katılacak veya bölgeden uzaklaşacaklar. İki şıkkın birden uygulanması ihtimali daha kuvvetli...
***
Peki Batılılar Türkiye’nin bu olağanüstü çabasını nasıl görüyor? Sivil halkın Esed rejimi tarafından katledilmekten kurtarılmış olması herkesin takdir ettiği bir olay. Esed’in Şam çevresindeki banliyölerde yaptığı gibi bir katliama kalkışması durumunda İdlib’e sığınmış sivil halkın Türkiye’ye ve Batılı ülkelere doğru yola çıkacağı biliniyordu.
Ancak tüm olumlu çabalara karşı, olayı provoke etmeye çalışanlar da az değil. Geçmişte Hatay’ın halk oylaması ile Türkiye’ye katılmasını örnek göstererek İdlib’in de aynı yolu izlemesinden çekiniyorlar. Batı basını bu endişesini açık açık yazıp dile getiriyor.
Suriye’nin İdlib bölgesi, buradaki Gab Ovası’ndan dolayı tahıl ambarı özelliği ile biliniyor. ABD’nin elindeki doğu tarafı ise petrol kaynaklarına sahip. Türkiye’nin Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarından sonra İdlib’i kontrol altına alması, ABD’nin Suriye’de ileriye dönük hedeflerini baltalayan en önemli gelişme.
ABD’nin, İngiltere ve Fransa ile birlikte YPG/ PYD’yi PKK’dan ayrıştırma çabaları var. YPG’nin bir PKK kuruluşu olduğunu bile bile bunu bize yutturmaya çalışıyorlar. Bir yandan da yeni yeni provokasyonlarla ortalığı karıştırıyorlar. Gizli servis elemanları bölgede cirit atıyor. İdlib’de huzur sağlandıktan sonra bizim bir an önce Münbiç ve Suriye sınırına yönelmemiz şart. Hele hele, ABD’nin dolar silahı ile cebimizi boşaltmasından sonra…