Türkiye için kritik üç ay
Başlığa bakıp Ne oluyor? diye muhakkak soracaksınız. Evet, Türkiye için kritik çok önemli bir üç ayımız var önümüzde.
Yaşadığımız çağ maddi gücün ötesinde zekânın, aklın kullanımının ana sermaye olduğu, paranın, pulun, maddi servetin ikinci planda kaldığı bir dönem.
Bugün elinizde bulunan maddi güce güvenirseniz, o güveniniz sizi rehavete sürükler ve zamanın gerisinde kalmaya mahkûm olursunuz. Kaba güç bir yere kadardır.
Bugün dünyada ABD’nin yaptığı da odur aslında. ABD İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana biz dâhil ülkeleri elindeki teknik güç, dört binin üzerindeki atom bombasının varlığı ile hizaya getirmeye çalıştı. Japonya’ya attığı iki atom bombası bugüne kadar bütün ülkelerin tepesinde Demokles’in kılıcı gibi sallandı durdu.
ABD’nin dünyaya hâkimiyet stratejisi kovboy kabalığında devam etti. Halende bu stratejini yenileyebilmiş değil. Sonuçta kovboylarda yorulacak, kovboylara karşı tedbirlerde alınacak. Öylede oluyor zaten. Bugün Japonya’nın ABD bloğunda yer alması, Almanya’nın yer alması, Güney Kore’nin yer alması, Suudi Arabistan’ın veya diğerlerinin yer alması çok sevdiklerinden mi, yoksa zorunluluklarından mı? Daha üç yıl önce Suudi Arabistan’ın önüne 11 Eylül olaylarının faturasını koymadı mı? 700 Milyar dolar tazminat ödemesi konusunda. İkinci Dünya Savaşında Japonya’nın iki büyük kentini yerle bir etmedi mi? Almanya’nın 10’larca bölgesinde halen ABD askeri üssü yok mu?
Birçok örnek çoğaltılabilir.
Gelinen noktada ABD’nin 1980’lerden bu yana terör olayları ile 1991’den bu yana ise Çekiç Güç üzerinden dost gibi görünüp bize çektiği operasyonlar ve örtülü mücadelemiz, Suriye olaylarından bu yana ise açtığı savaşı görmezden gelemeyiz.
Hele ABD’nin son 3-4 yıldır Türkiye’ye karşı takındığı tavır, açıktan adı konulmamış savaş. Türkiye’yi Akdeniz üzerinden doğrudan tehdit Suriye, Irak ve içerdeki terör örgütleri üzerinden endirekt saldırıları geri dönülmez stratejilere yöneltiyor.
Türkiye şu an 1800’lü yıllardaki Osmanlı Devletinin kendini korumak için izlediği stratejiyi izliyor. O dönmede dünyanın güç sahibi devletleri arasında tavizler vererek denge stratejisi izlemek zorunda kalıyordu. Şimdi ise hem denge politikalarını devam ettiriyor, hem de tamamen yalnızmış gibi kendi göbeğini kendisinin keseceği tedbirlere ağırlık veriyor.
Türkiye kendi göbeğini kendisinin kesebileceği kıvama gelmiştir. Osmanlı’nın son döneminin aksine denge politikasının çok üzerinde ana oyuncu durumuna yükselmiştir. Şu an halen ABD veya Rusya gibi açık denizlerde üstünlüğü olmasa da Türkiye iç denizlerde en kıvrak en hızlı ve en kuvvetli donanmaya sahip konuma gelmiştir. Ne ABD, ne İngiliz, ne Fransız, ne Rus donanmasının Ege ve Karadeniz’de Türkiye’ye kafa tutacak durumu kalmamıştır.
Yazının girişinde değindiğim gibi bu dönemde kaba kuvvete dayanan Atom Bombanız, Uçak geminiz, F-35’siniz veya SU-57’niz size çok şeyi olduğunuzu ifade edebilir ama her şeyinizin olduğunu ifade etmez.
ABD odaklı Türkiye’ye karşı Doğu Akdeniz’deki gelişmeler üzerine yeni saldırı girişimleri bekleniyor. Türkiye ise şu an itibarı ile elde ettiği cesaret silahını devreye koyarak açık oynama stratejine geçti. Barbaros, Yavuz, Fatih, Piri Reis arama ve sondaj ve sismik gemileri Kıbrıs Adasının çevresini sarmış durumda. Bu gemileri korumak üzere ise savaş gemilerimiz koruma kalkanındadır.
Gelinen noktada Türkiye zekâ ve aklını kullanmaktadır. Türkiye’yi Akdeniz’de ablukaya alan ABD başta olmak üzere sahip oldukları 10’ar Milyar dolarlık uçak gemilerinin geliştirilen 10’ar milyon dolarlık yeni teknoloji savunma sistemleri ile nasıl imha edileceğinin tecrübesi zorunda kalınıp kalınmayacağını üç ay içinde göreceğiz.
Üç ay sonrası mı ‘Sen sağ ben selamet’
Cuma’nın hayrı üzerinize olsun…