Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
14 Haziran 2023

Türkiye güvenlik mimarisinin yeni yapısı

Cumhurbaşkanımız, milletin kendisine verdiği yetkiyle bakanlık kabinesini hızlı bir şekilde atadı. Sonrasında aynı hızla görev devir teslimleri yapıldı.

Pazarlık yok, kaos yok, her şey hızlı ve tastamam. Böylece Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin avantajlarından birine şahit olduk.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde bakanlar Cumhurbaşkanı tarafından seçildiği için kabinenin genel karakteri minimum siyaset maksimum liyakat oldu.

Mevcut kabine de teknokrat ağırlığını iyice hissettirerek yeni sistemin aradığı ilkelerle uyumu dikkat çekiyor.

Kabine ve sonrasında bürokrasiye yapılan atamalarda hiç kuşkusuz en çok konuşulan makamlar ve isimler Türkiye’nin güvenlik mimarisine dair paradigmalara konu edilen Dışişleri Bakanlığına atanan Hakan Fidan, MİT Başkanlığına atanan İbrahim Kalın ve Savunma Bakanlığına atanan Org. Yaşar Güler.

Türkiye’de dış politika yöneliminin değişip değişmeyeceği, ulusal güvenlik anlayışında benimsenen politikalara devam edilip edilmeyeceği, güvenlik mimari paradigmada değişiklikler olup olmayacağı, Sayın Erdoğan’ın milli menfaatlerin zararına olacak her türlü dayatmalara karşı taviz verilmeyeceği vaadinin merkezinde olan bu isimler üzerinden okumalar yapılıyor.

Bana göre;

Her şeyden önce şunu not edelim; Savunma Bakanlığı, Dış işleri Bakanlığı ve MİT Başkanlığı Türkiye’nin güvenlik paradigmasının omurgası olan kurumlardır. Dolayısıyla bu kurumların başında olanlar; Türkiye’nin kadim politikalarının bileşkesinden oluşan devlet geleneğinden ve mevcut konjonktürü dikkate alan rasyonel olgulardan beslenen devlet aklının çerçevesini çizerek sınırlandırdığı politikaların dışında bir politika belirleme özgürlükleri yoktur.

Bu isimler üzerinden bir okuma yapılacaksa öncelikle kadim devlet aklının çizdiği bu sınırlamaların dikkate alınması gerekir. Aksi halde yapılacak okuma spekülasyondan ibaret olur.

Bu açıdan bakıldığında;

HAKAN FİDAN’IN DIŞİŞLERİ BAKANLIĞINA ATANMASI:

Hakan Fidanın Dışişleri Bakanlığı için adı geçmeye başladığında İsrail ve ABD’li evanjelistler ilk tepki verenler oldu. Hem İsrail’e hem de Atlantik ile İsrail arasında ki sıkı bağı oluşturan evanjelistlere göre Hakan Fidan bu coğrafya için tehlikeli biri. Bunu açıkça dile getirdiler.

İsrail için Hakan Fidan neden tehlikeli ?

İsrail, Hakan Fidanı İran politikalarına hizmet etmekle suçluyor. Hatta daha da haddini aşarak Fidan’ı Türkiye’nin Kasım Sülaymani’si olarak nitelendiriyor. İsrail siyasetinin Fidan’ın Dışişleri Bakanlığına atanmasından rahatsız olduğu kesin. Çünkü İsrail’den gelen bu yazılı açıklamalar itibarsız yazılar değil. Bu yazıların her biri dış politika aşısından veri niteliğinde.

İsrail’in bakış açısı elbette gerçekle örtüşmeyen, spekülatif ve kirli bir zihniyeti sapkın sapmalar ile gizleme çabasından ibaret.

Gerek İsrail’in ve gerekse onların Anglo sakson küre ile bağının kurulmasını sağlayan evanjelistlerin Hakan Fidan yorumu sürpriz değil. Tabi ki bu tepki Sayın Cumhurbaşkanımız içinde beklenmedik değil. Aslında Sayın Erdoğan’ın Hakan Fidan’ı Dışişleri Bakanlığına ataması hem İsrail’e hem’ de ABD’ye verilen önemli bir mesajdır.

Sayın Erdoğan’ın mesajı şudur;

Türkiye’nin menfaatlerini önceleyen politikalara devam edilecektir.

ABD tarafından NATO ya da benzeri ittifaklar üzerinden yapacağı dayatmalara prim verilmeden, proaktif dış politika izlenecektir.

Bu mesaj Hakan Fidan üzerinden net olarak verilmiştir.

Keza Sayın Fidan da ilk mesajında “Milli yarar ve Milli çıkarlar tartışma konusu olamaz” diyerek Sayın Erdoğan’ın vermiş olduğu örtülü mesajı teyit etmiş oldu.

İBRAHİM KALIN’IN MİT Başkanlığına ATANMASI:

MİT gibi önemli bir kurumun başına İsrail ve ABD tarafından şahin olarak nitelendirilen bir ismin değil’ de daha yumuşak söylemleri olan, diplomasiden gelen, Cumhurbaşkanı sözcülüğü yapmış, entellektüel yapısı, akıcı İngilizcesi ve ABD’de ki bağlantıları güçlü bir isim olan İbrahim Kalın’ ın atanması da kendi içinde mesajlar içeriyor.

Sayın Erdoğan’ın İbrahim Kalın mesajı bana göre;

ABD ve onun çıkar ortağı İsrail’e Türkiye’nin menfaatlerini öncülemek kırmızı çizgimiz olacak şekilde genel menfaatler için istihbari diyaloglara ve ortaklıklara açık kapı bırakmak olabilir.

Bu okumaları henüz atlattığımız seçim sürecindeki vaatlerden bağımsız olarak da yapamayız.

Hatırlayalım;

Millet ittifakı “Demokratikleşme” taahhüdü altında ABD ve çıkar ortaklarının menfaatleri doğrultusunda politikaları öncülledi. Bu aynı zamanda Türkiye’nin dış dünyanın müdahalelerine karşı daha kırılgan olması veya en iyi ihtimalle daha az direnç göstermesi anlamına geliyordu.

Cumhur İttifakı ise tam tersini vadetti. Milli beka sorunu başlığında ülkenin milli menfaatlerini her ne pahasına olursa olsun bugün canla başla savunulmasını siyaset olarak belirledi ve bunu seçmene vaadetti. Seçmen ise Cumhur İttifakının milli beka sorunu üzerinden vadettiği siyaseti onayladı.

Türkiye de halk milli çıkarların söz konusu olduğu durumlarda bireysel çıkarlarını siyasete malzeme etmekten imtina etti veya en azından erteledi.

O halde Türkiye proaktif dış politikaya devam etmeli ve ABD’nin NATO üzerinden veya F-16’lar üzerinden yapacağı dayatmalara prim vermemelidir.

Böyle olacak mı; işte onu zaman gösterecek.

Örneğin İsveç’in yarım yamalak ve dostlar alışverişte görsün tarzındaki yasal düzenlemeler Hükümet tarafından yeterli görülüp NATO üyeliği onaylanacak mı? Yoksa aldatmacadan ibaret bu düzenlemeler ABD ve bizi kandırmaya gelen NATO genel sekreteri Stontonberg’ e rağmen yetersiz görülerek Türkiye’nin milli çıkarları her türlü kollektif çıkarın üstünde tutularak İsveç’in NATO üyeliği için ABD’nin arzuladığı onayı bekletilecek mi?

Siyasetimizin politikamıza, politikamızın vadelerimizle örtüşüp örtüşmediğinin turnusolu, hükümetin İsveç kararı olacak.

Ben Sayın Erdoğan’a ve hükümete güveniyorum. Türkiye’nin menfaati neyi gerektiriyorsa o yapılacaktır.

Şimdiye kadar yaptığı gibi…