Türkiye ekonomisinin problemleri
Bir süredir Türkiye ekonomisinde bazı olumsuzluklar yaşandığını hep beraber görüyor ve yaşıyoruz.
Peki, bu problemlerin altında yatan sebepler neler?
Ekonomide yaşanan problemleri iç ve dış olarak ikiye ayırmak gerekir.
Dış nedenlerden zaten sürekli bahsediyoruz.
Küresel ekonomik savaşlar ve siyasetteki artan belirsizlik ortamı dünya genelinde ekonomiyi altüst etmiş durumda.
Diğer taraftan ise küresel konjonktürün değişmeye başlamasıyla birlikte Türkiye’nin başlattığı tam bağımsızlık mücadelesi engellenmeye çalışılıyor.
İthal ettiğimiz, savunma sanayi başta olmak üzere yüksek katma değerli ürünleri yurt içinde üretmeye başlayınca dış destekli iç görünümlü olaylar yaşanmaya başladı.
Siyasi olaylar sırasında başlatılan finansal spekülatif saldırılar neticesinde cari açığımızın da yüksek olmasının etkisiyle döviz kurunda yükselme oldu ve enflasyon oranları yükselişe geçti.
Bunlara bağlı olarak da faiz ve işsizlik oranları da arttı.
Gelelim iç nedenlere!
Türkiye ekonomisinin en önemli problemlerinden biri şüphesiz ki ahlak problemi…
Giderek kapitalistleşen insanımız iş ahlakını bir kenara bırakarak kârını artırmaya çalışıyor.
Yine iş dünyasında verilen sözlere riayet edilmemesi en önemli problem.
Akitlere uyma konusunda ciddi problemler var.
Büyük şehirlerde nüfusun yoğun olmasını fırsat olarak gören esnaf “Müşteri veli nimettir” sözünü unutmuş, teşbihte hata olmaz yolunacak kaz olarak görmeye başlamıştır.
Yasal düzenlemelere rağmen semt pazarlarında hâlâ ürünlerinin kilogram fiyatları net bir şekilde belirtilmiyor. Örneğin; Etiketlere ürünün kg fiyatı yazılması gerekirken küçük harflerle yarım yazarak fiyatları büyük puntolarla yazılıyor.
Aynı şekilde ürünlerin gramajını azaltarak ve tartarken hızlı hareketlerle müşterilerden çalınıyor.
Bir diğer husus da şu ki; israf olmasın, dökülmesin diye düşük gramajlarda alışveriş yapmak istenildiğinde “belli miktarın altında satmıyoruz” sözleriyle karşılaşılıyor.
Özellikle fiyat-kalite konusunda Osmanlı Devleti’nin uyguladığı “Narh sistemi” gerçekten önemlidir.
Bir diğer ahlaki problem ise tüketim çılgınlığı…
Özellikle reklam ve dizilerin etkisiyle insanlarda oluşan lüks yaşam arzusu tüketim harcamalarını artırmıştır.
Artan tüketim harcamaları borçluluğu artırmış, bu durum cari açığın büyümesine, döviz kurunda artışa, faiz oranlarının yükselmesine, enflasyonun ve işsizliğin artmasına neden olmuştur.
Artan borçluluk insanımızı kapitalist sisteme daha fazla bağımlı hale getirmiş bu da ahlaki bozulmada etkili olmuştur.
Borçluluğun artmasındaki en önemli nedenlerden biri de faizdir.
Sermaye sahiplerinin herhangi bir üretime katılmadan paradan para kazanması yani milletin emeğini sömürmesi gelir dağılımı adaletsizliğini artırmaktadır.
Aynı şekilde banka ile esnaf arasında riskin bölüşülmemesi dolayısıyla firma iflasları artmaktadır.
Eğer faiz sistemi değil de ortaklık sistemi olsaydı risk bölüşülür ve iflaslar önlenirdi.
Ancak yine konu ahlaki temellere dayanmaktadır.
Ahlaki bozulmalardan dolayı insanlar arası güvensizlik gittikçe artmaktadır. Bu durum esnafların ortak iş yapmasını engelliyor ve mevcut kapitalist sisteme mecbur bırakıyor.
Ahilik teşkilatlarında olduğu gibi insanların ahlaki değerlerini kaybetmemesi için bir yandan manevi yönlerinin gelişmesi sağlanmalıdır.
İnsanlar arası salt rekabete dayalı gelişme değil iş birliğine dayalı bir büyüme modeli oluşturulmalıdır.
Ahlaktan yoksun bir ekonomik büyümenin sürdürülebilirliği yoktur.
Türkiye küresel bir devlet olacak ise bunu yüksek ahlaki değerlere bağlı kalarak yapmalı.
Osmanlı öyle yapmıştı…