Türkiye ekonomisi gerçekleri
Türkiye’de ekonomi denince akla sadece dolar, euro ve altın geliyor. Dolar yükseliyorsa ekonominin kötüye gittiği, düşüyorsa ekonominin iyiye gittiği yönünde bir algı var.
Ekonomi, uluslararası ilişkilerden, psikolojiden, sosyolojiden, eğitimden bağımsız bir bilim değildir.
Son günlerde altın ve döviz kurunda yaşanan hareketlilik ile birlikte yine bir kısım sosyal medya trolü tarafından ekonominin kötüye gittiği yönünde algı operasyonları başlatıldı.
Ekonomide yaşanan bazı yapısal sorunlar yok değil ancak bu trollerin oluşturduğu algı gibi kötü ve kötüye gidiş yok.
Hatta Türkiye ekonomisi pandemi sonrasında en hızlı toparlananlar arasında diyebiliriz.
Sanayi üretimi, perakende satış hacmi, ciro endeksleri “V” çizmeye başladı.
Enflasyon aylık bazda 0,58 artış gösterirken yıllık bazda düşme gösterdi. (Enflasyon oranlarının düşmesi fiyatların düştüğü anlamına gelmiyor. Fiyat artış hızının düştüğü anlama gelir.)
İşsizlik konusunda devletin aldığı işçi çıkartma yasağı tedbiri ile büyük bir artış yaşanmazken ekonomideki toparlanma süreci ile birlikte ikinci dalga olmazsa istihdamda artış görebiliriz.
Bir yandan yurt içinde terörle mücadeleyi sürdürürken diğer taraftan yurt dışında Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin güvenliğini ve çıkarlarını korumak amacıyla askeri varlığımızı sürdürmeye devam ediyoruz. Elbette bunların her biri de ayrı maliyet getirmektedir. Ayrıca pandemi sebebiyle Türkiye COVID-19 hastalarının tedavisini ücretsiz bir şekilde yapmakta ve hangi ülke vatandaşı olursa olsun bunu sürdürmektedir.
Yollar, barajlar, hastaneler, köprüler, yerli savunma sanayi ürünleri, yerli otomobil, yerli raylı sistemler, yerli tıbbi ve medikal ürünler gibi birçok alanda üretimler ve yatırımlar devam ediyor.
Salgının şiddetli bir şekilde yaşandığı, ölüm oranlarının yüksek olduğu dönemlerde hiçbir vatandaşın mağdur olmaması için para dağıtımı, kısa çalışma ödenekleri, ücretsiz izin desteği gibi gerek hanehalkına gerekse işletmelere verilen destek göz ardı edilemeyecek kadar büyük…
Ancak Mart 2020 döneminde 1450 dolar seviyesinde olan altının ons fiyatı 2053 dolar seviyelerine çıkınca (ki bu durumun Türkiye ekonominin iyi ya da kötü olmasıyla hiç alakalı değil, tamamen küresel ekonomik belirsizlikler ve pandeminin oluşturduğu problemlerden kaynaklı) hemen Türkiye ekonomisinin kötüye gittiği yönünde algı operasyonları başladı.
Bir diğer husus ise, Türkiye’de haziran ayında 190 bin 12 konut satılırken Temmuz ayında 141 bin 434 konut satışı gerçekleşti. Otomobil satışlarına bakıldığında ise haziran ayında 70 bin 973 otomobil ve hafif ticari araç satılırken temmuz ayında bu sayı 87 bin 401’e yükseldi.
Temmuz ayında bir önceki yılın aynı ayına göre konut satışındaki artış oranı %1000 olurken otomobil satışları da geçen yılın aynı ayına göre %350’nin üzerinde artarken hafif ticari araçlar da bu artış %610’un üzerinde gerçekleşti.
Finansman maliyetlerinin azalmasıyla birlikte bu kadar konut ve otomobilin satılması bile ekonomideki gücü göstermektedir. Yani ekonomide kriz var söylemi gerçeği yansıtmıyor.
Ancak oluşturulan kriz algısı sebebiyle vatandaşların dövize olan talebi artarak bu söylem ile gerçek kriz çıkarma çabası var.
Çünkü hanehalkı son bir buçuk ayda 6,2 milyar dolar büyüklüğünde döviz almış durumda. Döviz mevduatlarının toplam mevduatlar içindeki payı %51,1’e çıktı.
Salgında ikinci dalga beklentisi ile artan altının ons fiyatı küresel çaplı bir olay iken, sebebin Türkiye’de ekonominin kötü yönetildiği algısı oluşturarak vatandaşları dövize yönlendirip kriz çıkarmaya çalışmak bu ülkeye yapılan bir saldırıdır.
Türkiye hâlihazırda küresel güçlerle mücadele ederken onların Türkiye uzantıları ve aramızda gezen iş birlikçileri ile de mücadele etmek zorunda kalıyor.
Muhalefet adı oluşturulmaya çalışılan kriz algısı Türkiye’nin ekonomik gerçekleri ile uyuşmuyor.
Yukarda da bahsedildiği üzere terörle mücadele, sağlık, alt yapı, pandeminin verdiği zararı finanse etme gibi büyük ekonomik maliyetlerin karşılanması bile Türkiye ekonomisinin gücünü göstermektedir.
Olması gereken, ekonomideki gerçek sorunların (örneğin; emek arzı ve talebinin uyuşmazlığı, işletmelerin dijital dönüşüme ayak uyduramaması, ahlaki problemler vb.) çözümü için çaba sarf etmektir.
Böylece Türkiye ekonomisinin gelişimi sağlanırken her türlü saldırıya karşı daha güçlü bir hale getirilebilir.