Türkiye denince…
Çölde yaşayan zengin mi zengin bir kabile reisinin dillere destan, eşi benzeri az bulunur bir atı varmış.
Günün birinde kabile
reisi, çok sevdiği atına atlayarak tek başına çöle gezmeye çıkmış. Hayli zaman
at koşturduktan sonra tam da dönmek üzereyken uzaklarda bir kımıltı dikkatini
çekmiş. Yaklaşmış ve bir insan yerde yatıyor. Belli ki çok hasta veya ölmek üzere,
yardıma muhtaç!
Hemen oraya yaklaşıp
atından inerek yerdeki adama yardıma gitmiş. Hala nefes aldığını görünce
sevinip atının terkisinden su kırbası almak üzere iken, yerde mecalsiz ve hasta
adamı, o herkesten kıskandığı değerli atın üzerinde görünce şaşırıvermiş. Adam
atı topuklayıp yetişilemeyecek kadar bir hızla uzaklaştıktan sonra dönüp, atın
sahibine alay edercesine bakmış.
Fakat bir gariplik var; atın sahibi ardından koşarak bağırıp çağırmıyor; sadece durduğu yerde ağlıyor.
- Ne oldu diye
seslenmiş hırsız, zoruna mı gitti de ondan ağlıyorsun değil mi? Sen ki bu
atı kendi gözünden, evladından bile kıskanırdın ama bak, aklım ve çevikliğim
sayesinde şimdi benim oldu atın; ne kadar ağlasan yeridir!
Atın sahibi
gözyaşlarını silmiş; demiş ki,
- Hayır ey
hırsız, atımı çok severdim, doğrudur; senin onu benden çalman elbette gücüme
gitti fakat onun için ağlamıyorum.
- Yaa, niçin ağlıyorsun öyleyse, kadınlar gibi?
- Şunun için: Bu haber yarın etrafta duyulduğunda senin nasıl bir hile ile atımı elimden kapıp çaldığın dilden dile gezdiğinde bundan sonra şu sessiz ve tehlikelerle dolu çölde hiç kimse ölmek üzere olan gerçek bir ihtiyaç sahibine yardım etmeyecek ve bir damla su vermeye çekinecektir. Benim üzüntüm işte bundan!
Rahmetli babam, yanlış yapanlar, haram lokma yiyen ve kul hakkına girenler için “at hırsızı” benzetmesi yapardı. Çocuk yaşta buna bir anlam verememiştim. Bu hikayeyi okuduğunda babamın ne demek istediğini anlamış oldum.
ABD ve Batı, her türlü ahlakı ve insani duygudan uzak, dünyayı yağmalıyor, soygun ve hırsızlık yapıyor. Buna inanç istismarı dahil. Afrika’dan Asya’ya kadar bütün verimli toprakların altını üstüne getiriyor. İnsanları birbirine kırdırıyor!
ABD kendini dünyanın Valisi ve efendisi görüyor. Bu nedenle dünyanın tüm kaynaklarını kendisinin tek hakkıymış gibi yağmalıyor. Altın ve gümüş gibi değerli madenleri, petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarını çalıp kendi ülkelerine taşıdılar ve hala devam ediyorlar.
Öteden beri, Afrika’yı getirdikleri perişan durum ortada. Bir yudum suya ve bir lokma ekmeğe bile muhtaçlar. Kendilerine karşı koyanları yok ediyorlar, kitlesel katliamlar yapıyorlar. Milyonlarca insanın ve Müslümanın katliamına sebep oldular. Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da, Yemen’de. En son Suriye’de. Suç listesi o kadar kabarık ki say saymakla bitmiyor.
Türkiye ise bu zalim dünyanın merhamet eli oluyor. Türkiye ve Erdoğan denince aklımıza mazlumlara koruyuculuk ve yardım, samimiyet ve yiğitlik geliyor.
Türkiye; Kızalay, TİKA, AFAD ve gönüllü kuruluşlar dediğimiz sivil yardım elleriyle yaralar sarıyor. Yetimlere ana baba, açlara aş, susuzlara su oluyor.
Evet, bizim bir derdimiz ve davamız var. Erdoğan’la birlikte çıta çok yükseklere taşındı. Renk, dil, din ve ırk ayırım yapmadan bütün coğrafyalarımıza sahip çıkıyoruz.
Yarın bayram, bayramımızı tebrik ediyorum. Bu kurban bayramı vesilesi ile bir kez daha dünyanın dört bir yanındayız. Kurbanlar kesiyoruz. “Neredesiniz” diye çırpınan her yüreğin yardımına koşuyoruz. Dünyadaki kardeşlerimizle kucaklaşıyoruz.
Hakikat yolunda yürüyenler er ya da geç galip gelecektir. Türkiye, dünyanın parlayan yıldızıdır.
Allah, iyilerin yanındadır.