Türkiye Aşkı
Hatırlarsın değil mi, Oğuzlar topraklarına ilk geldiğinde nasıl da çok sevinmiştin. Sonra Alparslan'ın Alpleri ile Selahaddin'in askerleri Doğu topraklarına yerleşince mutluluğun kat be kat artmıştı. Çünkü Asırlardır zulümlerin işlendiği, masumların katledildiği bu bereketli topraklar, artık adaletle tanışacak, huzuru tadacak ve yaşanabilir yurtlar olacaktı.
Hiçbir zaman ümidini kaybetmedin. Sana sevdalanacak, senin de seveceğin, nizam-ı alem için çalışacak Kayılar, yer ararken seni gördüler, senden hoşlandılar. Oba çadırlarını hemen kurdular. Bu nazlı ve nazenin sevgiliden ayrılmak istemediler. Doğu'dan Orta Anadolu'ya, Ankara'dan Söğüt'e doğru ilerlediler. Attıkları her adım, atlarının her nalı, Alplerinin her sedası sende garip heyecanlar uyandırıyordu. Beklediğin 'beyaz atlılar' onlardı. Ertuğrul evladın sana ümit verdi, Osman Gazi seni gönendirdi. Osmanlı tahtı, bahtına kuruldu.
Nice demler sürmüştün geçmişte, nice sefalı/acılı devirler yaşamıştın. Tarihin kadu00eem izleri sırtında şerha şerha yaralar açmıştı. Osmanlı, adalet ve huzuru toplumda yayarken yüzün daha bir güleç, sağlam bir medeniyet tesis ederken keyfine diyecek yoktu. Asırlar sürecek bir devletin işaretini almıştın, keyfin bundan olsa gerek. Osmanlı seni anlayan, sana bağlanan, seni kucaklayan bir özge topluluktu. Öz ve esas oldun. Ama o delifişek Alpler seninle yetinmediler. Atlarına atlayıp dörtnala uçtular. Dört koldan üç kıtaya yayıldılar.
Fatihlerin, Yavuzların, Kanunilerin, Muratların, Abdülhamidlerin oldu. Her biri cihangir birer sultandı. Yedi düvele meydan okudular. Sonra yüreklerde muhabbet tohumları dokudular. Gün geldi, her fani gibi Osmanlı da yaşlandı ve mazideki hatıralarla yetinmeye başladı. Halbuki senin tarihin de, coğrafyanın da her vakit dinamik, ataktı. Birinci Dünya Harbi'nde düşman seni parçalamak istedi. Sen öylesine bakıp güldün. Ümit kapıların hiçbir zaman kapanmamıştı. Moral pencerelerin ardına kadar açıktı. Kadere asla küsülmez, kızılmazdı.
Ve yorgun Osmanlı son demlerini yaşamaya başladı. Yaşlanmış bir sakinin vardı artık yanında. Gözleri görmeyen, bastonu elinden bırakmayan adam. Elbette onunla geçmişi yad ediyor, bu hislerle muhabbet ediyordun. Lakin gözlerin yollarda, hayalin ufuklardaydı. Birinci Dünya Harbi, biterken senin ümitlerin tükenmiyordu. Zaman amansız harplerle geçiverdi. Millet, yokluğu varlığa çevirmiş, külfeti nimet yapmıştı. Sınırlarında dolaşan o vatanseverler senin bir sözüne bakıyordu. Az kuvvetle, destanlar yazdın. İlkin Çanakkale, ardından Milli Mücadele ile İstiklal Harbi. Tarih taçlanmıştı.
Ve günün birinde beklediğin o nazlı genç yar, bir gün Cumhuriyet olup çıkageldi. Aldın kabul ettin, kucakladın, benimsedin. Eski devlet yaşlı, tecrübeliydi. O bahtını görmüş, tahtını sürmüş, hayatını hoş demlerle idrak etmişti. Yeni perestişkarın ise toydu, acemiydi. El bebek, gül bebek dedin ve alıp elinden umur erkan gösterdin. Alışıverdi hemen sana. Birbirinize denk, birbirinize eş olmuştunuz. İlk yıllarınız sancılı geçmişti, sonra olgunlaştı. Tek Parti devrinin bitmesiyle demokrasi rayına oturdu. Artık halk irade ettiklerini seçiyordu. Ve 1950'de sevgili evladın Adnan Menderes ortaya çıktı. Milletine hizmet etti, sana layık bir lider oldu. Ezan-ı Muhammedu00ee esaretten kurtulmuştu.
Daldın bir an. Ne düşündüğünü biliyorum, bilmesem de en azından hissediyorum. Bir devrin ihtişamı ve hüsranı film şeridi gibi gözlerinin önünden geçti. Kanlı darbecilerin kurduğu darağaçlarını gözyaşlarıyla seyrettin. Menderes ve iki arkadaşı 'mahşerde buluşuruz' diyerek senden ayrıldılar. Onları koruyamadığın için kahroldun. Vefasız bir toplum mu yaşıyordu üstünde artık ne? Köylüler, şehirliler Başvekillerinin ardından matem tutamadı, ağıt yakamadı, mersiye yazamadı. Kirli kanlı dereler, dört bir yandan akıp gidiyordu. Zaman hızla akıp giderken 70'li yıllarda, farklı zamanlarda besleyip büyüttüğün çocuklar giderek serpiliyordu. Her biri birer cengaver, kahraman ve alp oldu. Aralarından Turgut Özal çıktı. Zehir gibi çalışan kafası, merhametli yüzü ve yüksek vicdanı vardı. Kara gözleri sana ve milletine aşkla bakıyordu.
Ve dünya lideri Recep Tayyip Erdoğan! Milletin ve ümmetin hizmetkarı oldu. Sen de şaşırmıştın onun hızına, gayretine, azmine. Ertuğrul Gazi'ye benzetmiştin önce, sonra Fatih, Alparslan ve Selahaddin'i andırdı. Aslında bu kahramanların bir mürekkebiydi. Ertuğrul gibi atak, Alparslan gibi cesur, Fatih gibi kararlı ve Selahaddin gibi zekiydi. Zaman geçti, talih zebun oldu ve başını bir meczubun çektiği hain haşhaşiler, onunla uğraşmaya başladılar. Öldürmeye, devirmeye kalkıştılar. 15 Temmuz 2016 tarih ve milat oldu. Millet ve Devlet kucaklaştı. 81 şehirde 81 milyon insan ayağa kalktı. Hain güruha karşı kahramanlarına sahip çıktılar. Tezgahı bozdular. Halkın iman gücü, tankları mağlup etti. Albayraklar, uçakları kararttı. Millet, yediden yetmişe meydanları doldurdu. Bunları mutluluk gözyaşlarıyla ve huzurla seyrediyor, şükrediyordun Türkiye'm. Büyük bir milletin, güçlü bir ümmetin duaları semalara yükseliyor, zalimler kahroluyor, mazlumlar kazanıyordu. Üstünde taşıdığın masum ve mübarek millet, Malazgirt ve Çanakkale gibi büyük bir zafer daha kazanmıştı.