Dolar (USD)
34.48
Euro (EUR)
36.22
Gram Altın
2960.41
BIST 100
9367.77
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
21 Eylül 2022

Türkiye artık merkezi bir güçtür

Uluslararası ilişkilerde maalesef bu emperyalist dünya, güce ve paraya bakar; güce ve paraya adeta tapar. Ne kadar güçlüyseniz o kadar haklısınız, ne kadar zayıf, fakir ve pısırıksanız o kadar suçlusunuzdur. Demokrasi ve insan hakları hikâye. Salt kendine demokrat, salt kendi insanlarına insan hakları. Ülkelerin hiçbir zaman değişmez dostlukları veya sabit düşmanları olmaz. Değişmez çıkarları, dönemsel ve mekânsal menfaatleri vardır. Suriye ateşinde Türkiye, gün gelir Suriye’nin batısında Rusya’yla ilişkiler ve diyalog geliştirir, gün gelir Suriye’nin doğusunda Amerika ile diyalog ve ilişkiler geliştirir. Çıkar ve menfaatler ortaklaştığı noktada bir birine rakip ve hasım görünen ülkeler bir birine yakınlaşır, çıkar ve menfaatlerin çatıştığı noktada dost görünen ülkeler bir birine rakip ve hasım olur.

Türkiye’nin tarihindeki en Amerikancı dönemi 1950-1960 yılları arasıydı. 60’lardan itibaren yani 27 Mayıs sonrasında Türkiye’nin, Batı bloğunda olmasına rağmen, iki kutuplu düzen olmasına rağmen Sovyetlere doğru çok olumlu adımları attığını da görüyoruz. Özellikle 65 sonrasında ve Süleyman Demirel zamanında yani Türkiye’de bir sağ iktidar zamanında o ziyaretlerin yapılması başta demir çelik fabrikaları olmak üzere Sovyetlerle ilişkilerin geliştirilmesi var.

80’li yıllara geldiğimiz zaman özellikle Özallı yıllarda Türkiye, Sovyetler Birliği’nin yıkılma sürecinde Azerbaycan’ı tanımak başta olmak üzere birçok konuda Türk- Sovyet ilişkilerindeki dengeyi düşünerek davranmak zorunda kaldı. Çünkü Sovyetler ile ekonomik ilişkilerimiz son derece tavan yapmış durumdaydı. Bir noktada Türkiye batı bloğunun önemli bir üyesi ve batı bloğunun en büyük korkusu Sovyetler Birliğiyken bile Sovyetler Birliği ile çok farklı konularda iş birliği yapmış bir ülke. Yani geçmişte Türkiye aynı andaki soğuk savaşın en zor sürecinde dahi bu dengelemeyi korumayı başarabilmiştir.

Kimi yapı ve gruplar Türkiye’nin yüzünü tamamen Rusya, Çin ve İran’a dönmesini, Batı Bloğuna da sırtını dönmesini, kimi yapı ve gruplar da tam tersini diretip, dikte ediyorlar. Bugün baktığımız zaman Türkiye, tamamen yalnız kalmış ve Batı bloğundan tamamen izole edilmiş bir ülke haline itildiğinde, kimse için artı değer olarak çok büyük şeyler sunamayacak. Ama Türkiye’nin Batı bloğunun ve Nato’nun önemli bir üyesi olması, Rusya’yla ilişkilerin gelişkin olması, Suriye ve Irak’da bir nüfuzunun olması, İran’la olumlu ilişkiler kurması, Türk Dünyası ülkeleri üzerindeki gücü ve bunları kullanabilmesi büyük bir güç dengesi demektir. O nedenle Türkiye’nin pazarlık payı dendiğinde, Türkiye’nin elindeki bu büyük güçleri de kimse görmezden gelemez. Türkiye artık doğu ve batı arasında dışlanamayacak, yok sayılamayacak, hor görülemeyecek merkez bir güçtür.

Rusya, muhakkak ki Türkiye’nin Batı bloğu karşısında daha çok kendi yakınında ve yanında durmasını ister. Bu çok doğal. Yıllardır Batı bloğuyla çekişme ve rekabet halinde. Ama Batı’dan kopmuş, tamamen izole edilmiş bir Türkiye’nin Rusya’ya mahkûm olması, Rusya’nın yedek oyuncusu gibi görünmesi Türkiye’nin hiçbir çıkar ve menfaatine olmayacaktır. Türkiye, hem Batı dünyasında değersizleşecek hem de Rusya karşısında bugünkü güce ve değere de sahip olmayacaktır. Yani bir ülkenin değeri, başka ülkelere yaptırım aracı, gücünü ve ilişkilerini kullanabildiği oranda daha fazla olacaktır. O yüzden bir bütün olarak bakıldığında bu ilişkilerde Türkiye’nin en büyük zenginliğinin, çıkar menfaatinin hem Batı’yla hem de Rusya’yla iyi ilişkilerinin olmasıdır.

Türkiye’nin elindeki zenginlikler, sahip olduğu unsurlar, bölgesel politikalar, tarihsel geçmişi, kültürel birikimi, genç nüfusu Türkiye için çok büyük bir servet ve güçtür. Bunun farkındalığıyla politika oluşturmamız gerekiyor. O nedenle sahip olduklarımızdan vazgeçmememiz hatta yeni ilişkiler kurmamız lazım. Ki Afrika’nın en ücra ülkelerinde bile ekonomisi, kültürü, milli değerleri ile sahada olan bir Türkiye var artık. Belki gün gelir bu gücümüzü ve ilişkilerimizi arka plana atabiliriz, biraz vitesi düşürebiliriz ama bunlardan tamamen vazgeçmek uluslararası ilişkilerde bizi güçsüzleştirecek, sahadan da masadan da uzak tutacak unsurlar olacaktır.