Türkiye artık merkezi bir güçtür
Uluslararası
ilişkilerde maalesef bu emperyalist dünya, güce ve paraya bakar; güce ve paraya
adeta tapar. Ne kadar güçlüyseniz o kadar haklısınız, ne kadar zayıf, fakir ve
pısırıksanız o kadar suçlusunuzdur. Demokrasi
ve insan hakları hikâye. Salt kendine demokrat, salt kendi insanlarına insan
hakları. Ülkelerin hiçbir zaman değişmez dostlukları veya sabit düşmanları
olmaz. Değişmez çıkarları, dönemsel ve mekânsal menfaatleri vardır. Suriye
ateşinde Türkiye, gün gelir Suriye’nin batısında Rusya’yla ilişkiler ve diyalog
geliştirir, gün gelir Suriye’nin doğusunda Amerika ile diyalog ve ilişkiler
geliştirir. Çıkar ve menfaatler ortaklaştığı noktada bir birine rakip ve hasım
görünen ülkeler bir birine yakınlaşır, çıkar ve menfaatlerin çatıştığı noktada
dost görünen ülkeler bir birine rakip ve hasım olur.
Türkiye’nin tarihindeki en Amerikancı
dönemi 1950-1960 yılları arasıydı.
60’lardan itibaren yani 27 Mayıs sonrasında Türkiye’nin, Batı bloğunda olmasına
rağmen, iki kutuplu düzen olmasına rağmen Sovyetlere doğru çok olumlu adımları attığını
da görüyoruz. Özellikle 65 sonrasında ve Süleyman Demirel zamanında yani
Türkiye’de bir sağ iktidar zamanında o ziyaretlerin yapılması başta demir çelik
fabrikaları olmak üzere Sovyetlerle ilişkilerin geliştirilmesi var.
80’li
yıllara geldiğimiz zaman özellikle Özallı yıllarda Türkiye, Sovyetler
Birliği’nin yıkılma sürecinde Azerbaycan’ı tanımak başta olmak üzere birçok
konuda Türk- Sovyet ilişkilerindeki dengeyi düşünerek davranmak zorunda kaldı.
Çünkü Sovyetler ile ekonomik ilişkilerimiz son derece tavan yapmış durumdaydı.
Bir noktada Türkiye batı bloğunun önemli bir üyesi ve batı bloğunun en büyük
korkusu Sovyetler Birliğiyken bile Sovyetler Birliği ile çok farklı konularda
iş birliği yapmış bir ülke. Yani geçmişte Türkiye aynı andaki soğuk savaşın en zor
sürecinde dahi bu dengelemeyi korumayı başarabilmiştir.
Kimi
yapı ve gruplar Türkiye’nin yüzünü tamamen Rusya, Çin ve İran’a dönmesini, Batı
Bloğuna da sırtını dönmesini, kimi yapı ve gruplar da tam tersini diretip,
dikte ediyorlar. Bugün baktığımız zaman Türkiye, tamamen yalnız kalmış ve Batı
bloğundan tamamen izole edilmiş bir ülke haline itildiğinde, kimse için artı
değer olarak çok büyük şeyler sunamayacak. Ama
Türkiye’nin Batı bloğunun ve Nato’nun önemli bir üyesi olması, Rusya’yla
ilişkilerin gelişkin olması, Suriye ve Irak’da bir nüfuzunun olması, İran’la
olumlu ilişkiler kurması, Türk Dünyası ülkeleri üzerindeki gücü ve bunları
kullanabilmesi büyük bir güç dengesi demektir. O nedenle Türkiye’nin
pazarlık payı dendiğinde, Türkiye’nin elindeki bu büyük güçleri de kimse
görmezden gelemez. Türkiye artık doğu ve batı arasında dışlanamayacak, yok
sayılamayacak, hor görülemeyecek merkez bir güçtür.
Rusya,
muhakkak ki Türkiye’nin Batı bloğu karşısında daha çok kendi yakınında ve
yanında durmasını ister. Bu çok doğal. Yıllardır Batı bloğuyla çekişme ve
rekabet halinde. Ama Batı’dan kopmuş,
tamamen izole edilmiş bir Türkiye’nin Rusya’ya mahkûm olması, Rusya’nın yedek
oyuncusu gibi görünmesi Türkiye’nin hiçbir çıkar ve menfaatine olmayacaktır. Türkiye,
hem Batı dünyasında değersizleşecek hem de Rusya karşısında bugünkü güce ve
değere de sahip olmayacaktır. Yani bir ülkenin değeri, başka ülkelere
yaptırım aracı, gücünü ve ilişkilerini kullanabildiği oranda daha fazla
olacaktır. O yüzden bir bütün olarak bakıldığında bu ilişkilerde Türkiye’nin en
büyük zenginliğinin, çıkar menfaatinin hem Batı’yla hem de Rusya’yla iyi
ilişkilerinin olmasıdır.
Türkiye’nin
elindeki zenginlikler, sahip olduğu unsurlar, bölgesel politikalar, tarihsel
geçmişi, kültürel birikimi, genç nüfusu Türkiye için çok büyük bir servet ve
güçtür. Bunun farkındalığıyla politika oluşturmamız gerekiyor. O nedenle sahip
olduklarımızdan vazgeçmememiz hatta yeni ilişkiler kurmamız lazım. Ki
Afrika’nın en ücra ülkelerinde bile ekonomisi, kültürü, milli değerleri ile
sahada olan bir Türkiye var artık. Belki
gün gelir bu gücümüzü ve ilişkilerimizi arka plana atabiliriz, biraz vitesi
düşürebiliriz ama bunlardan tamamen vazgeçmek uluslararası ilişkilerde bizi
güçsüzleştirecek, sahadan da masadan da uzak tutacak unsurlar olacaktır.