Türkiye ailesiz toplum projesine 'hayır' dedi
Ülkemiz, 44 ülkenin 2011 yılında imzaladığı dünya çapında bir sözleşme olan “İstanbul Sözleşmesi’nden, 19 Mart Cuma akşamı ayrıldığını duyurdu. İyi de oldu.Neticede ilahi kaynaklı bir metinden bahsetmiyoruz.
Kamuoyunda epeydir tartışılan bu sözleşme ilginçtir
muhafazakârlardan da destek görüyordu.
2017 tarihinde bu köşede, MEB ve AB ortaklığıyla yürütülen ETCEP (Eğitimde Toplumsal Cinsiyet
Eşitliğinin Geliştirilmesi) adındaki projeyi yazdığımda kamuoyundan ciddi
anlamda destek gelmişti.
Çünkü bu proje, imam
hatip okullarının da yer aldığı pilot okullarda karma futbol maçlarından,
erkeklerin ip atlamayı, kızların da futbol oynamayı sevdiğine varana kadar
bir yığın saçma etkinlikleri ve seminerleri kapsıyordu.
Proje,İstanbul Sözleşmesi’nin
14. Eğitim Maddesi’ne göre yapılmaktaydı. Çünkü bu maddede;“Kalıplaşmış
toplumsal cinsiyet rollerinin yeni nesillere taşınmaması için, “Toplumsal
Cinsiyet Hakkı gibi konulara ilişkin materyalleri öğretim müfredatına ve eğitimin
her seviyesine eklemek için gerekli adımları atmaktan devlet sorumludur”
deniliyor.
Sözleşmeyi eleştirenler haksız sayılmazdı. Örneğin VII.madde 1-1 Bend bölümünde toplumsal
olarak klişeleşmiş rollerine dayalı ön yargıların, törelerin, geleneklerin ve diğer
uygulamaların kökünün kazınması amacıyla… devletin yükümlülüğüdür” diyor.
“Kökünü kazımak” gibi bir tabir hukuka yakışan bir ibare
olmamasına rağmen bu ifade İstanbul Sözleşmesi’nde yer etmişti.
Keza sözleşmeye göre “kadınlar” kelimesi 18 yaşın altındaki
kız çocuklarını da kapsıyordu.
Bu çerçevede kamuoyuna da yansıyan birçok mağduriyet
yaşandı. Sözleşme; kızı ile babasını
ayrı düşüren, ders vermek amacıyla şikâyette bulundukları bazı memurları hapse
attıran( sonra pişman olup şikâyetlerini geri alan) baba ve anne rolünü
bambaşka bir boyuta taşıyarak babayı sahne gerisine iten bir zihniyeti adım
adım hayatımıza sokmaktaydı.
Kaldı ki Batı orijinli sözleşmelerin bir faydası olsa önce
kendilerine olurdu.
Bakınız 2013 yılında Norveç Tıbbi Doğum Kayıt Kurumunun
yaptığı bir araştırmaya göre; yılda 2 bin 500 çocuk biyolojik (gerçek)
babasının kim olduğundan habersiz doğuyor.
Amerika'da
neredeyse her yıl ortalama olarak dünyaya gelen 4 milyon 100 bin çocuktan 570
bininin kimliğinde baba ismi bulunmuyor. Amerika Birleşik Devletleri Nüfus
Bürosu’nun kayıtlarına göre ülkede 24 milyon çocuk babasız büyüyor.
İngiltere’de ise yılda 20 binden fazla çocuk babasının kim
olduğundan habersiz büyüyor. Örnekleri çoğaltabiliriz.Belli ki “Babasız, annesiz bir aile isteniyor.”
Bu anlayışın Türk toplumunda da içselleştirilmesi arzu ediliyordu.
Batı’da ailenin iki anne, iki baba ve çocuklardan da
oluşabileceğini dillendiren görüşler yaygınlaştı ve bazı ülkeler, yasalarını bu
görüşe uygun olarak değiştirmeye başladı.
Ailesiz
toplumun temellerini atmak için de evvela aileyi ayakta tutan baba rolünü
mümkün mertebe tırpanlamaya çalışıyorlar. Bir gazetede, kız çocuklarını
babalarına karşı kışkırtarak onları sokağa çağıran yazarları hatırlayınız.
Yeni Dünya Düzeni dedikleri proje,yeni üreme biçimleriyle babasız ailelerin planlandığı, geleneksel aile
yapılarının darmadağın edileceği bambaşka bir toplumsal yapının kurgulandığı
bir projedir.
Bu proje kapsamında elini veren kolunu kaptırıyor. Bereket
versin Türkiye, aile yapısını hedef alan yabancı kaynaklı bu tür metinlerden kurtulmak
için ilk adımı attı.
Şimdi bu sözleşme çerçevesinde oluşturulan yasalarda bazı
düzenlemeler yapılmalıdır. En önemlisi
de kendi kavramlarımızı oluşturmalı ve batı kaynaklı sözleşmelerden daha
kaliteli, daha özgün, aileyi ayakta tutan, kadına değer veren, babayı
önemseyen, çocuklarına sahip çıkan bir anlayışla buraya ait sağlam bir metin
yazmalıyız.
Kadın cinayetlerini azaltmak için sadece ve sadece İstanbul
Sözleşmesi’ne bel bağlamak hele hele bu tür metinleri demokrasinin garantisi
olarak görmek bana pek mantıklı gelmiyor. Çünkü sözleşme, kadını da erkeği de
mağdur eden bir yapıya sahip olduğu gibi kadın cinayetlerini de maalesef
azaltmadı.
Türkiye, bu hususta daha iyisini yapabilir. Çünkü tarihte
kadına hiç olmadığı kadar değer veren, koruyan, kollayan bir anlayışa ve
birikime sahibiz. Bunun için kadına piyasa malı muamelesi yapan yabancı
metinlere ihtiyacımız yok.