Türkiye, ABD Ve Kürtler
ABD sonunda kararını verdi. Doğru yaptığına inanarak mı yoksa Türkiye'nin bastırması sonucu mu bilmiyoruz, lakin Rakka ile ilgili "Rakka'da Türkiye ile beraberiz" açıklaması bazı ipuçları vermiyor değil.
1952'den sonra adeta mandaya dönüştürülen Türk-Amerikan ilişkileri "gönüllü kölelik" olarak devam ediyordu. Türkiye'de zaman zaman kendi ülke ve milletinin hayati menfaatlerini önceleyenler oldu ise de iktidarda kalamadılar. Darbeler, idamlar, suikastlar bu minvalde değerlendirilmeli.
2003 sonrası R. Tayyip Erdoğan hükümetleri ile ABD masaya gönüllü köle ve efendi gibi değil, iki bağımsız devlet olarak oturdular. Bu "denk" durum ABD'nin hoşuna gitmediği gibi izzet-i nefsine dokunmuş olmalı. Olmalı ki askerlerimizin başına çuval geçirmeleri bu öfkenin sonucunda gerçekleşti.
"Domuzların eşitliği" meselesini Türkiye kabul etmeyince ABD küplere bindi, bunun neticesinde kimi zaman içerdeki işbirlikçileri ile, ama en çok da terör örgütleri üzerinden Türkiye'ye "gönüllü olmasa da aramızda süregelen zoraki köle-efendi ilişkisi devam edecek" mesajları vermeye başladı.
Hatırlar mısınız bilmiyorum, lakin HSBC adındaki bankanın İstanbul şubesi bombalanmış ve pek çok insanımız hayatını kaybetmişti. Ağır bir saldırıydı. PKK ateşkes ve sınır ötesine çekilme döneminde olduğu için son dört yılda Türkiye böyle bir terör saldırısı görmemişti. Üstelik Ak Parti'nin iktidara gelmesinin üzerinden henüz birkaç ay geçmişti.
O dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan çıkıp bütün kanalların canlı verdiği konuşmasında, "Ben bu mesajı elimin tersiyle itiyorum" demişti. O dönem herkes saldırıyı el-Kaide yapmış biliyordu. Ama kimse çıkıp da neden el-Kaide sorusunu sormuyordu.
Yazmıştım, devletlerin birbirlerine karşı farklı dilleri, iletişimleri, mesajları olur. En etkili olanı ise "mesaj"dır. Zira muhatap devlete kabul etmekte zorlandığınız bir talebi (aslında buyruk demeliydim) "mesaj" yoluyla iletmek mümkündür. Hem bu yol daha etkilidir. Çünkü sizin talebinizi karşılamayan devlete acı tattırıyorsunuz ve bu mesajla "aksi halde devamı daha acı olacak" demiş oluyorsunuz.
Kısa kesiyorum, ABD 3-4 yıldır bu "acı mesaj" yönetimini kullanarak Türkiye üzerindeki hegemonyasını sürdürmek istedi, her seferinde Cumhurbaşkanı Erdoğan buna karşı dik durdu. ABD mesajlarının acı dozunu arttırdı ve en son uşaklarının TSK içindeki köleleri üzerinden Türkiye'ye tarihinin en acı operasyonunu çekti.
Gel gör ki yine karşılarında Erdoğan vardı. 15 Temmuz hezimeti sonrası toparlanan müttefik ve stratejik ortağımız! ABD beslediği terör örgütlerini daha bir kışkırtarak üstümüze saldı. Türkiye çok acılar yaşadı, öyle ki her gün en az 6-7 cenazemiz oldu.
Pes etmedi Türkiye, ABD'ye "restini de kozunu da köz'ünü de gördüm" dedi. Mesaja mesaj ile karşılık vermeyi keşfeden Türkiye artık ABD'ye kendi görüşlerini kabul ettiriyor. Cerablus, Başika, Münbiç ve Rakka bu "mesaj tekniği" ile alakalı olduğu kanaatim pekişti.
Süper güç devletler süper güçtür, evet, doğru, lakin süper güç her bir haltı yapabilecek güç değildir. Türkiye bunu millete dayanarak kavradı. Sayın Cumhurbaşkanımız bunu "devlete" de kabul ettirdi. Millet yanınızda, potansiyelleriniz çok fazla, gücünüz ezilip bükülmeyi gerektirmeyen bir seviyede, o halde "öleceksek adam gibi ölelim" aforizması "devlete" de geçmiş oldu.
Şimdi, ABD ağırlığımızı görmüşken yeni bir dünyanın arefesindeyiz. Türkiye Suriye ve Irak'ta Türkiye'nin güvenliğini, menfaatlerini korumayı esas almada ne kadar haklı ise bu coğrafyada Kürtlerin yararlarını korumakta da o kadar hak sahibidir. Tarih, coğrafya, inanç, hak ve hakkaniyet bunu gerektiriyor. Tek essah kardeşi olan Kürtlerin bölgede daha fazla mağdur edilmemesi için iletişim, paylaşım, stratejik ve territoric ortaklığına Kürtleri de dahil etmelidir. Yeni paylaşımın ana ekseninde yine Kürtler var, bu açıdan Türkiye Kürtler söz konusu olduğunda meseleye "bir bütün olarak" bakmalı.
Ne demek istiyorsun diyenler çıkabilir, haklısınız.
Bu yazı 'devlet'e, devlet de ne demek istediğimi anladı, eminim.