Türkiye, 2053'te 'Savunma Sanayi Hizmet Sektörü' ile daha güçlü!
12 Temmuz 1947 tarihinde Ankara'da ABD ile
imzalanan «Türkiye'ye Yardım Anlaşması” ile Türkiye, askeri ve siyasi açıdan ABD’nin vesayetine
girdi. Birçok tavizlerle dolu bu anlaşma 3
Temmuz 1969 tarihinde ‘Askeri
ve Ekonomik İş birliği Anlaşması’ başlığıyla yeniden düzenlenmiş olsa da harp silah, araç ve gereç,
savaş taktiği ve tekniği ile ülkenin stratejik konulardaki karar alma
süreçleri, ABD’ye bağımlı olmaktan kurtulamadı. Bu bağımlılık, ABD kongresinde
çıkarılan ve tarihe ‘Truman Doktrini’ olarak geçen yasanın kapsamına alınmamız
ile birlikte ülkemizde bir iç hukuk haline getirildi.
O yasa ve anlaşmada: “Madem ki Türk ve Yunan Hükümetleri, Birleşik
Devletler Hükümeti’nden, milli bütünlüklerini ve hür milletler olarak
mevcudiyetlerini idame ettirebilmek için gerekli ve diğer yardımları acil
olarak talep etmişlerdir…” maddesi
Türkiye’yi her yönden ABD’nin denetimine soktu. Çünkü; 1952 tarihli kongre
yasasının 511 numaralı paragrafının (a) ve (b) bentleri bunu
gerektiriyordu: “…askeri taahhütleri yerine getirmekten şu veya
bu sebeple kaçınan ülkelere hiçbir şekilde iktisadi yardım yapılmaz. Ya da
Birleşik devletlerin güvenliğini artırmaya hizmet etmeyen hiçbir iktisadi
yardım yapılmaz.” deniliyordu. Dönemin Milli Şefi İnönü, bu
tuzağı ancak iş işten geçtikten çok sonra anlayabildi. Bu anlaşmaların
bağlayıcılığı karşısında 1963-1974 yılları arasında Kıbrıs’ta yaşanan Rum-Yunan
mezalimine karşı maalesef hiçbir şey yapılamadı. Niyet edildi fakat Johnson
Mektubu ile durduruldu. 1974’e gelindiğinde Rahmetli Erbakan’ın da ortağı
olduğu hükümet Kıbrıs Barış Harekâtı kararı aldı. Kıbrıs Barış Harekâtı,
Amerika’ya rağmen Türkiye Cumhuriyeti’nin batı karşısındaki ilk diklenişidir.
O dönem ABD Başkan Yardımcısı olan
Yahudi kökenli Nelson Rockefeller:”
Ekonominin kilit noktalarını ele geçirerek politik etkinliği sağlamak gerekir.
Amerika’nın yaptığı budur.” Diyordu. ABD, gerçekten Türkiye’de kilit
noktaları ele geçirerek Rockefeller’ın dediğini yapıyordu. Karar vericiler
üzerinde kurulan baskılar neticesinde Türkiye’nin, harp sanayindeki imkân ve
kabiliyetlerini geliştirmesi hep engellendi. Ta ki Kıbrıs Barış Harekâtı ile karşılaşılan ambargoya kadar. Bu ambargo
sayesinde bazı stratejik kuruluşlara dair kararlar alındı. Aselsan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin
haberleşme ihtiyaçlarının milli ve özgün olarak karşılanması amacıyla 1975 yılında başladığı
faaliyetlerini günden güne geliştirerek, bugün ülke sınırlarını aşan,
uluslararası ölçekte bir firma haline gelmiştir. Ülkemizin roket ve füze ihtiyaçlarını karşılamak üzere 1988 yılında kurulan
Roketsan da bu kararların önemli meyvelerinden birisidir. Türkiye'de savunma sanayini geliştirme çalışmalarından en
doğru kararların alındığı dönem hiç kuşkusuz 1974- 1998 tarihleri arası
dönem ile 2003’ten bu yana devam etmekte olan süreçtir.1998 yılından bu yana
yürürlüğe giren Türk Savunma Sanayii Politika ve Stratejisi Esasları 2003’ten
bu yana bütün zorluklara rağmen büyük mesafe katetmiştir. 12. Kalkınma Planının (2=
https://www.sbb.gov.tr/wp-content/uploads/2023/12/On-Ikinci-Kalkinma-Plani_2024-2028_11122023.pdf)
hedefleri ve politikaları başlığı
altında savunma sanayi alanında “Silahlı Kuvvetlerimizin ve güvenlik
güçlerimizin ihtiyaçlarını, sürekli gelişim anlayışı ile azami ölçüde milli
teknolojiler ve yerli imkânlarla karşılamak ve savunma ihracatını artırmak
üzere savunma sanayii ekosistemini güçlendirmek ve savunma sanayiinde edinilen
becerilerin sivil sektöre yayılımını sağlamak” temel amaç olarak belirlenmiş ve yerlileşmede
2023 hedefi %75 olarak konulmuştur. 2023 yılı sonu itibariyle toplam Savunma ve
Havacılık Sektör Cirosu 15 milyar $’a Sanayi İhracatı 6 milyar dolar, yerlilik
oranı ise %80’e ulaşmıştır.
Türkiye Yüzyılında ülkemizin Savunma Sanayi ve Havacılık Stratejik Vizyonuna hizmet kolu da eklenerek “Küresel güç olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Türkiye’nin yerli ve milli savunma sanayi alanında ürün ve hizmet ihracı ile küresel pazar payını artırmak” şeklinde olmalıdır. Savunma ve Havacılık sektörü katma değerli mal ihracında hedeflerin ilerisindedir. Sektöre mal ihracının yanı sıra katma değerli hizmet ihracı kalemi de konulmalı ve desteklenmelidir. Özel kuruluşlarca yürütülen Savunma Hizmet sektörünün küresel ölçekteki ederi 200 milyar $’ı aşmış durumdadır. Sadece kendi iş hacmi 200 milyar $’ı aşan sektörün, ülkelerin dış politikada etkisini artırmaktadır. Ayrıca dost ve kardeş ülkelerin, Türk Silahlı Kuvvetlerinin taktiği ve tekniğine uygun şekilde eğitilmesi ileride tesis edilecek askeri ve savunma iş birliklerinin önünü açacaktır. Bu manada yapılması gereken şey sağlam bir zemine oturmuş yasal mevzuat ile birlikte Savunma Sanayi Hizmet sektörünün teşvik edilmesidir.