Türk siyaseti karbonu neden düşmanlaştırıyor?
Dünya Ekonomik Forumu'nun büyük sıfırlamacı elitlerine göre; tüm dünyadaki şehirler, ihtiyacımız olan her şeyin yürüme veya bisiklet mesafesinde olduğu 15 dakikalık şehirlere dönüşmelidir.
Kulağa hoş geliyor değil mi? Bakalım öyle mi?
Bu elitlere göre, gezegenin yıpranmasının temel nedeni biz
sıradan insanlarız. Bu şehir planı da tam olarak bu düşünceden doğdu. Bu plan, 2015 yılında resmi olarak ilan
edildi ve 2030 yılına kadar da her yerde uygulanacak.
Örneğin Paris, 15 dakikalık şehir uygulamasına yani
hapishanesine öncülük etmesiyle biliniyor. Avustralya'nın
Melbourne şehri, Amerika'da New York City, Los Angeles ve Cleveland
şehirlerinde buna uygun inşaatlar yapılmaya başlandı.
Belli ki Hatay ve İstanbul da buna hazırlanıyor.
Bu şehir planlamasına göre iş, alışveriş, eğitim, sağlık ve
boş zaman etkinlikleri gibi her şeye sadece 15 dakika uzaklıkta olacaksınız.
Hal böyle olunca
zamanla araba kullanımını sınırlandırılacak ve hatta yasaklanacak çünkü her şey
yürüme veya bisiklet mesafesinde olacak. En önemlisi de karbon salınımını
sıfırlamak zorundayız!
Şehirlerin bu şekilde ıslah edilmesi ve insanların belirli
bölgelerde tutulması, kalmaya zorlanması, yapay zeka tarafından kontrol
edilmesi zamanla burayı The Truman
Show'a dönüştürecek gibi.
15 dakikalık
şehirlerde yapay zekânın herkesin nerede olduğunu izlemesi tam anlamıyla
panoptikonu anımsatmıyor mu? Aman Allah’ım tam bir hapishane!
Aslında buradaki fikir, insanların arabalarını, uçak ve
toplu taşıma araçlarını kullanmamalarını sağlamaktır. Nedeni de iklim krizi ve düşmanımız olan(!) karbon.
Kısacası dünyayı,
kimsenin evinden 15 dakikadan fazla uzaklaşmadığı Orta Çağ'a götürmeye
çalışıyorlar. Bu aynı zamanda ulus devletlerin de tasfiyesi ve küçük şehir
devletçiklerine dönüştürülmesi anlamına gelmektedir.
İki ittifakın ortak
seçim vaatleri;
Şimdi Cumhur İttifakı(AK Parti) ve Millet İttifakı seçim
beyannamelerine bir bakalım. Her iki ittifak da aynı cümlelerle “2053 net sıfır emisyon hedefiyle yeşil
dönüşüm sürecini başarmış dijital bir Türkiye inşa edeceğiz” diyor.
Millet İttifakı; net
sıfır karbon emisyonu hedefini gerçekleştirmek için bir iklim bankası
kuracağını vaat ederken AK Parti de karbon
ayak izi hesaplama ve doğrulama mekanizmaları ile karbon borsası ve karbon
muhasebesi uygulamalarını geliştireceklerini söylüyor.
AK Parti, iklim değişikliği konusunda uluslararası alandaki
gelişmeleri de dikkate alarak, mevcut vergilerimizi karbon salınımı daha az
olandan daha az vergi alacak şekilde gözden geçireceğiz vaadinde de bulunuyor.
Belki de en önemlisi şu madde;
“Vatandaşımızın; akıllı uygulamaları, akıllı trafik ve
ulaşım elamanlarını kullanarak şehrin her yerine 15 dakikada ulaşabilmesini
sağlayacak yenilikçi bir strateji üzerinde çalışıyoruz”
Az evvel yukarıda 15 dakikalık şehirlerin kimlerin projesi
olduğundan bahsetmiştim. Peki, akılı trafik ve akıllı uygulamaları ile
insanların karbon ayak izleri mi takip edilecek?
AK Parti’nin bu vaadini, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı
Lütfü Savaş uygulamaya sokacak gibi. Zira Hatay’ın
güvenli, sağlıklı ve sürdürülebilir şekilde yeniden inşası için Birleşmiş
Milletler-Smart City ile 10 yıllık anlaşma imzalandı.
Şimdi hemen her
konuda birbirine ters düşen bu partiler neden karbon konusunda hemfikir.
Karbonu kim neden düşmanlaştırıyor?
Karbonun fiyatlandırması meselesi DAVOS’ta konuşulmuş ve herhangi
bir borsa veya bankacılık sisteminden daha karlı bir seçenek gibi duruyor
denilmemiş miydi?
O halde partilerimiz
bir yaşam kaynağı olan karbonu düşmanlaştırarak ve akıllı şehirler inşa ederek küresel
emperyalizm ile mücadele edeceklerini mi düşünüyor?
Bunlar Klaus Schwab’ın “büyük sıfırlama” planının bir
parçası değil mi? Türk milleti neden buna ortak olsun ki?