Dolar (USD)
32.55
Euro (EUR)
34.66
Gram Altın
2489.37
BIST 100
9524.59
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

23 Ekim 2021

​TÜRK-KÜRT Kardeşliğinde Ortak Payda;

Bir süredir Türkiye’de silahlı terör eylemlerine sahne olan ve iç karışıklığı körükleyerek kardeş kavgasını alevlendirmek isteyen zihniyetin elinde her daim KOZ olan Kürtlük meselesinin kardeşlik deryasında eritilmesinin nasıl olabileceğine değinmeye çalışacağız.

Türklerin ve Kürtlerin İslam ile müşerref olmalarından sonra Türk ve Kürt Devletleri yıkıcı olarak karşı karşıya gelmemişlerdir. Tarihsel süreçte görünen o ki bu iki millet aynı milletin birer parçası gibi kısacası etle tırnak gibi birbiriyle kaynaşmış ve tek yürek, tek toplum olmuşlardır.

Bu iki toplum arasında kız alıp kız vermeler öyle yoğunlaşmış ki bazı bölgelerde Türklük ve Kürtlük asla ayrım unsuru olmamıştır. Sadece bununla kalmayan bu birliktelik din, kültür, ortak yaşam ve vatan birlikteliği ile zirveye çıkmıştır.

Özellikle İslam anlayışı kardeşlik vurgusu ile son derece kıymetli bir ortak nokta olmuş Rabbimiz bir, peygamberimiz bir, kıblemiz bir, binlerce bir içinde birler bu unsurun çimentosu haline gelmiştir.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde var olan medreseler, tekke ve zaviyeler yüzlerce talebe yetiştirmiş ve Anadolu’muzun birçok köşesine bu medreselerden yetişen ilim insanları hayat vermiştir.

Cizre‘de, Botan beylerinin medresesi (Medrese Sor), Van ‘da ki Şikal, Bitlis Hizan‘daki Xeyda Medresesi, Van‘daki Bediüzzaman Said Nursi medreseleri, Bitlis, Norşin medreseleri, Muş Oxin medreseleri, Silvan, Diyarbekir, Tillo, Musul ve Zaho medreseleri bunlardan en önemlileri olmuştur.

Bölge halkı asırlarca bu medreselerin maddi ihtiyaçlarını karşılamış, ayakta kalmalarını sağlamışlardır. Bu durum göstermektedir ki bölgede din anlayışı kalplerde derin bir yer edinmiştir.

Bedîüzzaman Said Nursi’nin tespiti göstermiştir ki Türkler ve Kürtler eskiden beri düşmanla mücadelede aynı ordularda silah arkadaşlığı yapmışlardır. Hatta Malazgirt savaşında Alpaslan’ın ordusunda Kürtler ön saflarda yer almışlardır.

Kürtlerin İdris-i Bitlisinin ve Yavuz Sultan Selim’in arasında ikili ilişkiler sonrası gönüllü olarak Osmanlı Tebaası olmaları calibi dikkat bir hadisedir. Bu hadiseler göstermiştir ki Türkler ve Kürtler kesinlikle kardeştirler.

Bölgede var olduğu iddia edilen problemin ana kaynağı milli ve manevi değerlerden uzak eğitim anlayışı ve ırkçılık olarak nitelenebilecek milliyetçi yaklaşımlardır. İşte bu nedenledir ki bu işin yegâne çaresi din eğitiminin ve İslam kardeşliği duygusunun gelişmesi yönünde çalışmaların başlatılması ve medrese kültürünün yeniden yerleştirilmesidir.

Elbette bu medrese kültürü çağın gereklerine cevap verecek şekilde donatılıp geliştirilerek çağa uyum sağlayan bir eğitim anlayışının yerleştirilmesi ile sağlanabilir.

Bölge vatandaşlarımıza baktığımızda sosyal yaşantıları, anlayışları, kültür ve töreleri Türklerle aynılaşmış. Birbirinden farkı kalmamıştır. Bu durum Kürtlerle Türklerin ayrılmaz bir toplum olduklarının ispatıdır.

Bu anlamda birçok ilim adamı ve özellikle Bediüzzaman Said Nursi bir Kürt alimi olarak şu ifadeleri büyük bir nasihat ile kendi insanına ifade etmekten çekinmemiştir;

Bizim düşmanımız cehalet, yoksulluk ve ayrılıktır. Bu üç düşmana karşı sanat, bilim ve ittifak (birlik) silâhıyla cihad edeceğiz. Ve bizi bir cihette uyanık olmaya ve ilerlemeye sevk eden hakikî kardeşlerimiz Türklerle ve komşularımızla dost olup elele vereceğiz. Zira düşmanlıkta fenalık var, düşmanlığa vaktimiz yoktur.”

1908 yılında yaptığı bu konuşma sanki doğrudan bugüne hitap ediyor. Etrafımızda olup bitinler, içte ve dışta bizlere karşı kurulan komplolar, yedi düvele karşı yapılan mücadeleler bunu göstermektedir. Birbirimize yapacak düşmanlığa vakit yoktur. Birbirimizle didişirken ellerini ovuşturanlara vatanı teslim etmek olsa olsa en hafif tabiri ile aptallık olur.

Buraya kadar anlatmaya çalıştıklarımızdan ve tarihin derinliklerinden kulağımıza fısıldanan düsturlardan yola çıkarak bölge halkı ile kardeşliğimizi tesis edecek önerileri takdirlerinize arz ediyorum;

-Müslümanların kardeş olduğuna vurgu yaparak ortak paydamızın İslamiyet olduğunu benimseterek Arap’ın Arap olmayana tek üstünlüğünün takva olduğunu benimseterek menfi milliyetçilikten uzaklaşmalarını sağlamak,

-Bölgede din eğitimine önem vermek, İslami ilimler ile pozitif fen ilimlerini birlikte okutmak.

-Bölge halkının özlediği ve geçmişte oldukça yaygın olarak kabul gören medrese tarzı eğitimleri yeniden tesis etmek,

-Eskiden medreselerde Arapça okutulan eserlerin yan tarafında Kürtçe açıklama ve izahat ile konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayan bölümlerde olduğu gibi yeniden bu tarz eserlerin yazılmasını sağlamak, böylece Arapça, Türkçe ve Kürtçe dillerinin eğitimde kullanılmasını sağlayarak bölge halkının eğitim seviyesini yükseltmek,

-Bölgedeki eğitim kurumlarında Türk-Kürt ayrımı yapmayacak kardeşlik duygularını harekete geçirebilecek Kürt âlimlerin görevlendirilmesine fırsat vermek,

-Bölge halkı sosyolojik ve psikolojik açıdan gözlemlenerek kendilerine uygun eğitim modellerinin belirlenerek en uygun eğitim modelini hayata geçirmek,

-Bölgede işsizliği giderecek iş imkanları oluşturmak ve yatırımları teşvik etmek,

-Kalifiye ve mesleki eğitim desteği verecek eğiticilerin bölgede uzun süre kalmasını sağlayacak ek ödeme imkânı sağlamak,

-Tarih kitaplarında Türkler ile Kürtlerin düşmanlarımıza karşı bir sancak altında savaştıkları kahramanlık hadiseleri anlatılmalı ve okullarda okutulmalıdır,

Nihayet Malazgirt’te, İstanbul’un Fethinde, Çanakkale’de, Trablusgarp’ta, Yemen’de, Rus Cephesinde ve en nihayetinde milli mücadele savaşımızda yan yana omuz omuza savaşarak şehit ve gazi olduğumuz Türk-Kürt kardeşliğimizin görmezden gelinmesinin büyük yanlış olduğu dimağlara nakşedilmeli, içimizdeki Ermeni tohumları fikren temizlenmelidir.

Şimdilik bu meseleyi nihayete erdirip, karar vericilerin aklı selim hareket edecekleri günü beklemeye koyulalım.

Ya Allah Bismillah…