TÜRK-KÜRT Kardeşliğinde Ortak Payda;
Bir süredir Türkiye’de silahlı terör eylemlerine sahne olan ve iç karışıklığı körükleyerek kardeş kavgasını alevlendirmek isteyen zihniyetin elinde her daim KOZ olan Kürtlük meselesinin kardeşlik deryasında eritilmesinin nasıl olabileceğine değinmeye çalışacağız.
Türklerin ve Kürtlerin İslam ile müşerref olmalarından sonra Türk
ve Kürt Devletleri yıkıcı olarak karşı karşıya gelmemişlerdir. Tarihsel süreçte
görünen o ki bu iki millet aynı milletin birer parçası gibi kısacası etle
tırnak gibi birbiriyle kaynaşmış ve tek yürek, tek toplum olmuşlardır.
Bu iki toplum arasında kız alıp kız vermeler öyle yoğunlaşmış ki
bazı bölgelerde Türklük ve Kürtlük asla ayrım unsuru olmamıştır. Sadece bununla
kalmayan bu birliktelik din, kültür, ortak yaşam ve vatan birlikteliği ile
zirveye çıkmıştır.
Özellikle İslam anlayışı kardeşlik vurgusu ile son derece kıymetli
bir ortak nokta olmuş Rabbimiz bir, peygamberimiz bir, kıblemiz bir, binlerce
bir içinde birler bu unsurun çimentosu haline gelmiştir.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde var olan medreseler, tekke ve
zaviyeler yüzlerce talebe yetiştirmiş ve Anadolu’muzun birçok köşesine bu
medreselerden yetişen ilim insanları hayat vermiştir.
Cizre‘de, Botan beylerinin medresesi (Medrese Sor), Van ‘da ki
Şikal, Bitlis Hizan‘daki Xeyda Medresesi, Van‘daki Bediüzzaman Said Nursi
medreseleri, Bitlis, Norşin medreseleri, Muş Oxin medreseleri, Silvan,
Diyarbekir, Tillo, Musul ve Zaho medreseleri bunlardan en önemlileri olmuştur.
Bölge halkı asırlarca bu medreselerin maddi ihtiyaçlarını karşılamış,
ayakta kalmalarını sağlamışlardır. Bu durum göstermektedir ki bölgede din
anlayışı kalplerde derin bir yer edinmiştir.
Bedîüzzaman Said Nursi’nin tespiti göstermiştir ki Türkler ve
Kürtler eskiden beri düşmanla mücadelede aynı ordularda silah
arkadaşlığı yapmışlardır. Hatta Malazgirt savaşında Alpaslan’ın ordusunda
Kürtler ön saflarda yer almışlardır.
Kürtlerin İdris-i Bitlisinin ve Yavuz Sultan Selim’in arasında
ikili ilişkiler sonrası gönüllü olarak Osmanlı Tebaası olmaları calibi dikkat
bir hadisedir. Bu hadiseler göstermiştir ki Türkler ve Kürtler kesinlikle kardeştirler.
Bölgede var olduğu iddia edilen problemin ana kaynağı milli ve manevi
değerlerden uzak eğitim anlayışı ve ırkçılık olarak nitelenebilecek milliyetçi
yaklaşımlardır. İşte bu nedenledir ki bu işin yegâne çaresi din eğitiminin ve
İslam kardeşliği duygusunun gelişmesi yönünde çalışmaların başlatılması ve
medrese kültürünün yeniden yerleştirilmesidir.
Elbette bu medrese kültürü çağın gereklerine cevap verecek şekilde
donatılıp geliştirilerek çağa uyum sağlayan bir eğitim anlayışının
yerleştirilmesi ile sağlanabilir.
Bölge vatandaşlarımıza baktığımızda sosyal yaşantıları,
anlayışları, kültür ve töreleri Türklerle aynılaşmış. Birbirinden farkı
kalmamıştır. Bu durum Kürtlerle Türklerin ayrılmaz bir toplum olduklarının
ispatıdır.
Bu anlamda birçok ilim adamı ve özellikle Bediüzzaman Said Nursi
bir Kürt alimi olarak şu ifadeleri büyük bir nasihat ile kendi insanına ifade
etmekten çekinmemiştir;
“Bizim düşmanımız cehalet, yoksulluk ve ayrılıktır. Bu üç
düşmana karşı sanat, bilim ve ittifak (birlik) silâhıyla cihad edeceğiz. Ve
bizi bir cihette uyanık olmaya ve ilerlemeye sevk eden hakikî kardeşlerimiz
Türklerle ve komşularımızla dost olup elele vereceğiz. Zira düşmanlıkta fenalık
var, düşmanlığa vaktimiz yoktur.”
1908 yılında yaptığı bu konuşma sanki doğrudan bugüne hitap ediyor.
Etrafımızda olup bitinler, içte ve dışta bizlere karşı kurulan komplolar, yedi
düvele karşı yapılan mücadeleler bunu göstermektedir. Birbirimize yapacak
düşmanlığa vakit yoktur. Birbirimizle didişirken ellerini ovuşturanlara vatanı
teslim etmek olsa olsa en hafif tabiri ile aptallık olur.
Buraya kadar anlatmaya çalıştıklarımızdan ve tarihin
derinliklerinden kulağımıza fısıldanan düsturlardan yola çıkarak bölge halkı
ile kardeşliğimizi tesis edecek önerileri takdirlerinize arz ediyorum;
-Müslümanların kardeş olduğuna vurgu yaparak ortak paydamızın İslamiyet
olduğunu benimseterek Arap’ın Arap olmayana tek üstünlüğünün takva olduğunu
benimseterek menfi milliyetçilikten uzaklaşmalarını sağlamak,
-Bölgede din eğitimine önem
vermek, İslami ilimler ile pozitif fen ilimlerini birlikte okutmak.
-Bölge halkının özlediği ve geçmişte oldukça yaygın olarak kabul
gören medrese tarzı eğitimleri yeniden tesis etmek,
-Eskiden medreselerde Arapça okutulan eserlerin yan tarafında Kürtçe
açıklama ve izahat ile konunun daha iyi anlaşılmasını sağlayan bölümlerde olduğu
gibi yeniden bu tarz eserlerin yazılmasını sağlamak, böylece Arapça, Türkçe
ve Kürtçe dillerinin eğitimde kullanılmasını sağlayarak bölge halkının
eğitim seviyesini yükseltmek,
-Bölgedeki eğitim kurumlarında Türk-Kürt ayrımı yapmayacak
kardeşlik duygularını harekete geçirebilecek Kürt âlimlerin görevlendirilmesine
fırsat vermek,
-Bölge halkı sosyolojik ve psikolojik açıdan gözlemlenerek
kendilerine uygun eğitim modellerinin belirlenerek en uygun eğitim modelini
hayata geçirmek,
-Bölgede işsizliği giderecek iş imkanları oluşturmak ve yatırımları
teşvik etmek,
-Kalifiye ve mesleki eğitim desteği verecek eğiticilerin bölgede
uzun süre kalmasını sağlayacak ek ödeme imkânı sağlamak,
-Tarih kitaplarında Türkler ile Kürtlerin düşmanlarımıza karşı bir
sancak altında savaştıkları kahramanlık hadiseleri anlatılmalı ve okullarda
okutulmalıdır,
Nihayet Malazgirt’te, İstanbul’un Fethinde, Çanakkale’de,
Trablusgarp’ta, Yemen’de, Rus Cephesinde ve en nihayetinde milli mücadele
savaşımızda yan yana omuz omuza savaşarak şehit ve gazi olduğumuz Türk-Kürt
kardeşliğimizin görmezden gelinmesinin büyük yanlış olduğu dimağlara
nakşedilmeli, içimizdeki Ermeni tohumları fikren temizlenmelidir.
Şimdilik bu meseleyi nihayete erdirip, karar vericilerin aklı selim
hareket edecekleri günü beklemeye koyulalım.
Ya Allah Bismillah…