Dolar (USD)
35.19
Euro (EUR)
36.83
Gram Altın
2967.83
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
20 Nisan 2015

Türk-Ermeni dostluğunu pekiştirmeliyiz

Berlin, Londra ve Paris üçgeninde organize olan Jön Türkler devamla "İttihat Terakki", Osmanlı'nın son döneminde 1000 yıllık barış ve huzur içinde sürdürülen kadim birliktelikleri tasfiye ederek bu çok kültürlü toplumsal anlayışa ciddi bir darbe indirmiştir.2.Abdülhamid tüm çabalarına rağmen bu birlikteliği/ittifakı 30 küsur yıl kadar uzatmayı başarmış fakat dış destekli İttihat ve Terakki'nin tuzaklarına yenik düşmüştü. İttihat ve Terakki zihniyetinin kodlarında ötekine karşı bir tavır, dışlama ve yok sayma vardır. Kürtlere de daha düne kadar Türk diyen bu zihniyet ülkenin Ermenilerinden, Alevilerine, Kürtlerinden, Lazlarına ve dindar insanlarına varana kadar dışladı, yok saydı, hak ve hukuklarını gasp etti. Kısacası ben farklıyım diyen herkesi imha etti. İçimize öyle bir nefret tohumu ektiler ki bizler yıllardır bilhassa Ermenilerle Kürtlerin esaslı bir Türk düşmanı olduğu gerçeğiyle büyüdük. Birisine kızdığımızda bile ona Ermeni dememiz kafiydi. Hatırlarsanız bir ara dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün annesinin Ermeni olup olmadığı sorgulanmış ve bunun üzerinden Gül yıpratılmak istenmişti. Annesinin uzaktan-yakından Ermeni olduğunu ispatlasalardı yandıydı Cumhurbaşkanı!

***

Evet, bu meselenin bir yönü ve kimse bize ittihat ve terakki'nin masum olduğunu söyleyemez. Peki, bu topraklarda bir Ermeni soykırımı yapıldı mı? Yoksa bunun adı tehcir mi ya da sevk ve isyan kararı mı? En önemlisi de meseleye yaklaşımımızı belirleyen temek kriter ne olmalı? Yani yaşanılan trajediye ideolojik ve siyasi bir perspektiften mi bakmalıyız yoksa işi tarihçilere bırakıp belgeleri mi konuşturmalıyız. Ben başka bir şey deneyeceğim. Bir Türk olarak okumalarımdan elde ettiğim kadarıyla meseleye evvela vicdani açıdan yaklaşmak ve mümkün mertebe bir çözüm önerisi sunmak niyetindeyim. Kabul etmek lazım, 1915'te tarihin en büyük trajedilerinden biri yaşandı. Tehcire neden olan sebepler arasında farklı görüşler ve belgeler ileri sürülmekte. 1915 öncesi İttihat ve Terakki'nin Ermenilerin en güçlü partisi olan Taşnak Partisi ile işbirliği sözkonusu. Bu ittifak Abdülhamid'e karşı mı yapılmıştı? Bunun karşılığında Ermenilere ne tür vaatler verildi? Bu kısım aydınlatılmayı hak ediyor.

Diğer taraftan Başbakanlık Devlet Arşivleri Müdürlüğü'nün yayınladığı belgelere göre Ermenilerin Ruslar ve İngilizler tarafından desteklendiğine ve yönlendirildiğine dair bilgiler yer alıyor. 1915 öncesinde Ermeni örgütleri ile İngiliz ve Rus istihbaratı arasındaki ilişkilere bakıldığında İngilizlerin ve Rusların Ermenileri açıktan destek verdikleri ve Osmanlı Devleti aleyhine kışkırttıkları görülüyor. Her farklı unsurun yüzyıllardır barış ve huzur içinde yaşadığı her türlü tehdidi birlikte bertaraf ettikleri Osmanlı İslam coğrafyası en başından beri batılı ülkelerin hedefindeydi. Selçuklular döneminde Haçlı Seferleriyle yıkamadıkları bu birlikteliği Osmanlı Devleti'nin son zamanlarında en zayıf anında içeriden ve dışarıdan tertiplenen tuzaklarla yıkmayı denediler. Yıllardır bir Şark Meselesi olmayan bu coğrafyanın bir Şark Meselesi oldu. Ermeni örgütlerini kullanarak bu topraklarda 1015 yılından beri tanıştığımız ve hep iyi ilişkiler içerisinde olduğumuz Ermeni dostlarımızla aramıza aşılmaz duvarlar ördüler. Bugün bile Hatay'da sürdürülen Türk-Ermeni komşulukları kurulan dostane ilişkiler işte bu kadim kültürümüzün birer uzantısıdır. Bir papazla cami imamının aynı sofrada buluştuklarını ve şakalaştıklarını çok kez tanıklık ettiğim bu ülkede hedef; işte bu birliktelik ve tesis edilen kadim dostluklardı..Ve başardılar..

İttihatçı zihniyetin her ne sebeple olursa olsun kadın, yaşlı, çocuk demeden Ermeni halkını bu ülkeden kovması yanlıştı. Devlet arşivlerinde tehcir için alınan tedbirlerinden bolca bahsedilmekte. Hatta bazı valilerin sorumsuzca davrandıkları için idamla yargılandıkları davalar açıldı. Fakat ne olursa olsun bu Ermeni dostlarımızın çektiği acıyı hafifletmez. Ermeni örgütlerin İngilizlerin ve Rusların kışkırtmasıyla işledikleri cinayetler de kuşkusuz kabul edilemez. Bu karşılıklı çatışma ortamının cezasını ülkelerini seven Ermeni vatandaşlarımız çekmemeliydi. Tayip Erdoğan'ın yayımladığı taziye tam da bu noktada çok önemliydi. İçten ve samimi bir taziyeydi bu. Hrant Dink ise ömrünü bu dostluk ilişkilerin yeniden tesisi için harcadı ve ne yazık ki bunu canıyla ödedi. Keza Markar Esayan ve Etyen Mahçupyan gibi Ermeni dostlarımız da bu kadim dostluğun yeniden filizlenmesi için her türlü yaftalanmayı göze alarak büyük bir mücadele örneği sergilemekteler. İçinde benim de yer aldığım bazı aydın, yazar ve entelektüeller de Anadolu'nun diasporadaki çocuklarına geri dönüşün yolları için kampanyalar başlatıyor.

AK Parti ise Türkiye'de farklı inanç grupların bugüne kadar 1014 vakıf arazisi iade etti. Yedikule Surp Pırgiç Hastanesi Vakfı'na ait, hastane binasının karşısında yer alan 42 bin 259 metrekarelik arazi, Vakıflar Genel Meclisi kararının ardından, vakıf adına tapuya tescil edildi. Diyarbakır'daki Surp Giragos Kilisesi Ekim 2011'de ibadete açıldı. Kumkapı Meryemana Kilisesi ile Mektebi Vakfı'na ait Vorvoks Vorodman Kilisesi de restore edilip ibadete açıldı. Öte yandan, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Trabzon Sümela Manastırı'nda ve Van Akdamar Kilisesi'nde ayin yapılmasına izin verildi. Ermeniler ilk defa bu dönemde bu ülkenin onurlu vatandaşları olduklarını hissettiler. Bu ilişki devam etmelidir. Kısacası AP'nin Papanın ve bazı Avrupa ülkelerinin Ermeni soykırımını tanımaları bizleri Ermeni düşmanlığına sevk etmemelidir. Onların vazifesi budur. Her fırsatta Türkiye aleyhine karar çıkartacaklardır. Lakin biz kendi içimizde farklı kesimlerle birlikte dağılan dostluğumuzu, kırılan kalplerimizi yeniden tamir etmenin yol ve yöntemlerini aramalıyız. Benim için mesele budur.

Twitter.com/sivildemokrat

[email protected]