Türk dizileri
Bizim köydeki teyzeler toplanmış “ah”, “tüh” diyerek biraz üzüntü biraz da öfke karışımı bir ruh halinde Kanal 7’de yayınlanan “Emanet” adlı bir diziyi izliyorlardı.
“Ne oluyor burada?”
diye sordum. “Ne olacak” dediler “annesi uzun zamandır kendi çocuğunu
zehirliyor.”
Belli ki bir anne, servet uğruna kendi çocuğunu adım adım
ölüme yolluyordu. Bakar mısınız senaryoya?
Türkiye yıllardır bu alanda kendini bir türlü geliştiremedi.
Sağdan soldan çırparak, sinema filmi
yapmayı marifet zanneden senaristlerimiz ve yönetmenlerimizden henüz
uluslararası çapta yeni ve özgün bir eser ürettikleri göremedik.
Düşünün, 1974
yıllarında biz Battal Gazi filmleri çekerken aynı yıllarda “Baba” gibi sinema
tarihe mal olmuş kült filmlerinden biri çekiliyordu.
İstiklal Harbi kuşkusuz bu ülkenin bağımsızlığını elde
ettiği destansı bir mücadeledir öyle değil mi? Peki, bu büyük savaşa dair sizi
derinden etkileyen bir film adı söyleyin desem kaç film sayabilirsiniz?
Her ne kadar bazı tarihi bilgi eksiklikleri olsa da İskoçya’nın
İngiliz egemenliğinden kurtulması için verdiği bağımsızlık mücadelesini konu
alan 1995 yapımı Braveheart (Cesur Yürek)
filmi kadar insanı heyecanlandıran bir film adı söyleyebilir misiniz?
Tam da bu noktada son
zamanlarda birbirinin aynısı tarihi filmlerin bile ne denli ucuz ve kalitesiz
yapıldığını bilmem söylememe gerek var mı? Her şeyden önce kendi tarihimizi
sulandırıyorlar ve bunu da sözüm ona sorumluluk adı altında yapıyorlar.
Örneğin tarihi dizilerde neden stokçuluk ve aracı firmaların
fiyatları yükseltmesi gibi gereksiz mesaj verme çabası güdülür ki?
Tarihin en önemli fethi sayılan İstanbul'un fethiyle ilgili
çekilen filmin de tarihi dizilerden bir farkı yoktu. Kısacası bu mirasın, bu ilim irfan birikiminin bu denli çarçur
edilmesine insan üzülüyor.
Okul dizilerine bakıyorsunuz yöneticileri genelde, üçkâğıtçı,
para tutkunu, seviyesiz kişiliklerden oluşuyor. Öğrenciler arasında yaşanan aşk meselelerinden eğitime bir türlü
gelinmez. Zira mesele, Ölü Ozanlar Derneği’nde ya da Her Çocuk Özeldir gibi
filmlerde işlenen eğitim değildir.
Mizah diye yapılan filmlere bakıyorsunuz karşımıza Cem
Yılmaz ve Şahan Gökbakar gibi küfür etmekten ve politik mesaj vermekten başka
mahareti olmayan tipler çıkıyor.
Bir araştırmaya göre,
her 10 Kişiden 5’i ülkemizdeki dizileri kaliteli bulurken, 3’ü ortalama bir
kalitede bulmuş. Kalan 2 kişi de dizilerin kalitesiz olduğunu düşünüyormuş.
Sanırım ben o iki kişi arasındayım.
Zira ciddi bir sinema izleyicisi olarak ülkemizde çekilen dizileri
vasatın da altında buluyorum. Bunun
temel nedeni zekâ sorunu olarak karşımıza çıksa da bir yönüyle toplumun duygu
dünyasını tahrip etmek için bilerek bir plan dâhilinde örüldüğünü düşünüyorum.
Örneğin ATV
Kanalı’nda akşam aldatmakla ilgili bir diziyi izleyen insanların bir kısmı
gündüz Esra Erol’un programında bu sefer daha orijinal ve gerçek bir hayat hikâyesiyle
karşımızda duruyorlar.
Ocak 2019’da Xsights
tarafından yapılan bir araştırmanın bulgularına göre Türk halkının günlük
televizyon izleme süresi 4,5 saattir. Bu 4,5 saat içerisinde ise 2,5 saatini
Türk dizilerini izlemeye ayırmaktadır.
Bu hakikaten ciddi bir süre. Ve bu dizilerde işlenen konular
da genelde birbirinin aynısı.
Güzel kızlar, kaslı ve yakışıklı gençlerin
tercih edildiği Türk dizilerinde zenginlerin yaşamlarından verilen kesitlerle
topluma ideal hayatların böyle bir şey olduğu algısı verilmeye çalışılıyor.
Bir bakıma
izleyicilerin aynı hayata özenmelerini sağlama çabası güdülüyor. Lüks
otomobiller, uçaklar, tekneler, yalılar ile lüksün hayatta ulaşmak istenilen
tek amaç olduğu gibi ağır bir kapitalizm propagandası da yapılmaktadır.
Sanırım asıl mesele şu, ülke insanının üretme potansiyeli,
kalitesi, şevki ve heyecanı nasıl ellerinden alındı?