'Türk aklı'yla hukuk darbesi!
Yaşanan hukuk darbesini artık sokaktaki vatandaş bile deşifre etti. Amaç yolsuzlukla mücadele değil Erdoğan'ı devirmek. Bu darbenin nasıl önleneceğini hükümet üyeleri uzun uzun düşünüyor. Zaten 25-26 Aralık darbe girişimini engellemede başarılı olunması da bu düşüncenin bir tezahürü. Ama bu işin arkası gelmeyecek o da belli.
İşin hukuki boyutunu bilmem, çünkü hukukçu değilim. Son günlerde yaşanan "Adli Kolluk Yönetmeliği" değişikliğinin doğru, hatta yetersiz olduğunu "Türk aklı"yla çözümlemeye çalışacağım. Varsayın ki ben borsada çok yüklü parası olan uyanık ve helali haramı ayırmayan bir işadamıyım. Üstelik de avukatım da aynı derecede uyanık. Bana bir savcı ve bir hakimin, istediği kişi hakkında istediği şekilde yakalama, mal varlığına tedbir koydurma hakkına sahip olduğunu söyledi. Hemen paraya veya kadına zaafı olan savcı ve hakimleri araştırır, aynı ilde görev yapan bir savcı ve bir hakim bulurum.
Onlara baş döndürücü şu teklifte bulunurum; "Siz benim söylediğim birkaç işadamı ve siyasetçi hakkında yolsuzluk ve rüşvet iddiasıyla yakalama emri çıkartıp gözaltına alın. O arada borsa çöker, döviz yükselir. Bu krizi bir hafta devam ettirdikten sonra da ben zaten yeteri kadar para götürmüş olurum. Siz de 'hata yaptık, meslek onurumuz gereği istifa ediyoruz' deyip istifa edin. Yedi sülalenize yetecek kadar para veririm." Bu teklifi kabul etmezlerse tuzak kurar, mecbur bırakırım.
Hatta bırakın siyaseti, rakip olduğum firmayı bu şekilde batırırım bile. Borsada hisseleri değer kaybettiğinde hepsini alır, rakibimin bütün malının üstüne oturmuş olurum.
Alın size hukuk üzerinden kaos ve vurgun planı. Bu işte sizce de bir yanlışlık veya eksiklik yok mu?
Tamam hukuk hepimize lazım. Yürütmenin yargıya müdahalesi hakikaten kabul edilemez. Ama "adalet" dediğimiz bu kutsal değer de iki kişinin inisiyatifine bırakılmayacak kadar önemli değil mi? Başbakan Tayyip Erdoğan'a karşı çıkanlar ne diyor; koskoca ülkeyi tek adam yönetiyor. Bırakın ülkeyi, bir Fenerbahçeli olarak Aziz Yıldırım'a "kulübü tek başına yönetiyor" diye karşı çıkıyorum ben. Fenerbahçe bile tek başına yönetildiğinde sorun da adalet mekanizması bir kişinin eline bırakılınca çok mu hukuki ve demokratik oluyor. Benim aklım almıyor doğrusu.
Kanaatimce ülkenin savcısı da belediye başkanı gibi seçimle iş başına gelmeli ve orada görev yapan bütün savcılar başsavcıya bağlı olmalı. Amerikan filmlerinde sıkça duyduğumuz "eyalet savcısı" tam da dediğim şekilde bir işlev görmüyor mu?
Yukarıdaki senaryo üzerinden baktığımda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Turan Çolakkadı, 26 Aralık'ta dosyayı savcı Muammer Akkaş'tan almakta son derece haklı ve doğru bir iş yapmış.
YA SAYMAYI BİLMİYORLAR YA DA DAYAK YEMEDİLER!
25 Aralık'tan bu yana konuşulan "ikinci yolsuzluk dalgası"nda, "100 milyar dolar"lık bir vurgundan bahsediliyor. Bu iddiayı atanlar; ya sayı saymayı bilmiyorlar ya da dayak yemediler. İddiaların doğru olduğunu varsayalım ve sözüm ona bu "rüşvetçiler"in yüzde 10 gibi çok yüksek bir oranla çalıştıklarını düşünelim. (Yüksek oran diyorum çünkü rakam yükseldikçe alınan prim ve rüşvet oranının düştüğünü herkes bilir) Ana para 1 trilyon dolar eder. Bildiğim kadarıyla Türkiye'de 1 Trilyon dolarlık bir yatırım yok.