Turgut Özal, özgürlük ve demokrasi
Ülkemiz tarihinde köklü bir siyasal iz bırakan isimlerin
başında 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal gelmektedir. Turgut Özal (13 Ekim 1927 –
17 Nisan 1993) vefatının 28. yılında anılmaktadır. 12 Eylül militarist
darbesinden sonra başbakanlık ve cumhurbaşkanlığı görevlerini yürütmüş olan
Turgut Özal, demokrasi, sivilleşme ve özgürlük alanlarında referans alınması
gereken bir siyasal mirasın sahibidir. Turgut Özal’ı geride bırakmış olduğu
siyasal miras ile anlamak önem taşımaktadır.
Özal, siyaseti savaş ve çatışma olarak anlamayan bir
kişilikti. Ona göre siyaset, çeşitlilik ve rekabet demekti. Çatışmanın ve
yıkmanın siyaset sanıldığı bir coğrafyada Özal, siyaseti birleştirme, ilişki ve
diyalog üzerine bina etmiştir. Özal kurucusu olduğu Anavatan Parti’sini dört
eğilimi (milliyetçi, muhafazakar, liberal, sosyal demokrat) birleştirme anlayışı
üzerine inşa etmişti. Özal, sağ-sol kutuplaşmasına hapsolmuş kısır siyasetten
ülkemizi kurtarmıştır. Özal, siyaset adına her gün savaş, çatışma ve
ötekileştirme nutukları atan bir lider değildi. Dört eğilimi birleştirme
iddiasıyla siyasete atılan Özal’ın amacı bölünmüş ve parçalanmış bir toplumu
özgürlük, refah, demokrasi ve barış değerleri etrafında bir araya getirmekti.
Özal, kimlikler üzerinden siyaset yapan biri değildi. Laik-dindar,
Kürt-Türk, Alevi-Sünni gibi kimlikler üzerinden siyaset yapmayan Özal,
siyasetin, ayırım yapmadan bütün topluma hizmet olduğu şeklinde yeni bir
siyasal anlayışın ve modelin öncüsü oldu. Ülkemiz, kimlik, din ve ideoloji
siyaseti yerine hizmet siyasetiyle sahici anlamda Özal’la tanışmıştır.
Özal için ekonomi, her şeyin başı ve sonudur. Ekonomik
hayatın özgürlüğe dayanması gerektiğine inanan Özal, özgürlükçü piyasa
ekonomisi modelini benimsemiştir. Devletin ana aktör olduğu ve baba olarak
kabul edildiği sosyal ve siyasal kültürün hakim olduğu bir ortamda Özal,
devletin baba olmadığını ve ekonomik hayatı belirleyen güç olamayacağını
söylüyordu. Özal, ülkemizin özgürlükçü bir ekonomik sisteme geçmesini
sağlamıştır.
Sivil bir siyasetçi olarak Özal, demokrasi üzerinde asker
dahil hiçbir gücün vesayet kurmasını reddediyordu. Özal, siyaset üzerindeki
asker ve bürokrasi hegemonyasını kırmak ve siyasetin normalleşmesi için çok
çaba sarf etmiştir. Siyaset üzerinde hegemonya kuran asimetrik güç odakları
olduğu sürece ülkenin demokratikleşmeyeceği, sivilleşmeyeceği ve normalleşmeyeceğine
inanan Özal, askerin vesayetinde asgari bir demokrasi yerine, hukuka, özgürlüğe
ve refaha dayanan tam bir demokrasinin altyapısının kurulması için çaba
göstermiştir.
Özal, özgürlüğün, ekonominin, toplumun ve siyasetin motoru
olduğuna inanıyordu. Özal, ülkemize çağ atlatacak gücün özgürlük olduğunu hep
gündemde tutmuştur. Özgürlük olmadan bir toplumun çağ atlaması bir yanılsamadır. Özgürlüğün olmadığı bir yerde
ekonomik, sosyal ve siyasal bir gelişmenin olması mümkün değildir. Özal,
ekonomik ve siyasal özgürlüklerin hiçbir şekilde birbirinden ayırt edilmemesi
gerektiğini vurgulamaktadır: “Önce
ekonomi yasaklardan arındırılacak, tam liberal olacak. Bu yolla ekonomi
güçlenecek, havadan para kazanma yolları kapanacak. Bütün bunlara paralel
olarak da demokrasi gelişecek. Batı’da da demokrasinin temelinde liberal
ekonomi yatmıyor mu? Karaborsayla, kuyrukla demokrasi kurulamaz. Demokrasi için
ekonominin ayakları üstünde kalması lazım.” Siyasal alanın özgürlük ve
çoğulculuk temellerinde gelişeceğine ve çeşitleneceğine inanan Özal, Anavatan
Partisi içinde çeşitliliği koruduğu gibi, siyasal hayatta da siyasal çoğulculuğun
korunmasına özen göstermiştir.
Toplum, Özal’ı kendinden biri olarak görüyordu. Askeri
birliği şortla denetleyen, halka hizmet hakka hizmettir diyen, elinde tuttuğu
kalemle geleceğe dair vizyonunu tane tane anlatan Özal’ı toplum, sivil ve
demokrat buluyordu. Özal, devlete karşı değildi. Özal, devlet adına toplum
üzerinde hegemonya kurmak isteyen güç odaklarına karşıydı. Devlet içine
yerleşen güç odaklarının baskılarına karşı Özal, sürekli olarak halkın yanında
yer alan bir liderdi. Özal, “Millet devlet için değil, devlet millet için
vardır” diyen bir liderdi. 12 Eylül darbesinden sonra toplumu ceberrut güçlere
karşı savunmak, Özal’ın lider olarak cesaretini ve cüretini ortaya koymaktadır.
Özal, konuşulmayacak ve tartışılmayacak hiçbir konu
olmadığına inanıyordu. Siyasette tabu konulara ve alanlara yer yoktu. Özal,
tabu olarak algılanan konuların kamuoyunda konuşulmasını ve tartışılmasını
isterdi. Türkiye, Özal döneminde hep yasak muamelesi görmüş konuları konuşma ve
tartışma imkanına kavuşmuştur.
Özal, milliyetçilik adı altında hamaset ve popülizm yapan
bir lider değildi. O, milliyetçiliği özgürlük ve yenilikle temellendiren bir
anlayışı şu şekilde ortaya koyuyordu: “Milliyetçilik,
toplumların o anda, kendi yaptıkları işlerle övünebilmesidir. Sen dünyayla
yarış edebiliyor musun? Yani, başka ülkelerle yarış edecek adamların var mı?
Daha iyi ressamın, sanatçın, tüccarın, politikacın var mı?” Özal, hep daha
iyinin ve değişimin peşindeydi. Milliyetçilik ve popülizm adına toplumsal
değişim süreçlerini engellemenin boş, verimsiz, gereksiz ve yıkıcı çabalar
olduğunu anlatan kişi Özal’dır.
Özal, değişimin ve gelişimin motorunun üç özgürlük olduğunu
söyleyen şu yaklaşımı bize miras bırakmıştır: “Değişim için üç önemli konuyu söyleyeceğim. Üç önemli konu üzerinde
hassasiyetle durmamız, bu prensiplerde devam etmemiz lazım. Bunlar üç ana
hürriyettir. Bir tanesi fikir, düşünce hürriyetidir… İkinci önemli hürriyet,
esas itibariyle din ve vicdan hürriyetidir. Üçüncü hürriyet de teşebbüs
hürriyetidir.” Özal’ın özgürlük ve demokrasi mirasını anlamak, onu en iyi
şekilde anmaktır.
Saygıyla, rahmetle ve özlemle anıyorum.