Tüm güzellikler rahman’dandır! Malatya ve çekmegil ailesi...
Bilgiye anlık ulaşımın sağlandığı bir çağın içinde, bize sunulanlarla önünü görmek isteyenlere batı düşünürü Ernenst Renan ve bir çok felsefeciler, bilimin bir din olduğunu ve bundan sonra amentüleri bilimin yazacağını, ahlaki ve edebi meseleleri bilimin çözeceğini söyleyerek vahye savaş açmışlar, şirkin ve zulmün yayılmasında etkin rol oynamışlardır.
Bir yandan yaşanmışlıklara büyük söylem ve eylemlerle şahit olan bizler bu büyük akımın altında bu söylemlerle, seküler dünyanın etkisi altında kalarak tek tek erirken diğer yandan da çare üretememenin verdiği acizliği yaşıyoruz. Parça parça olan bedenler misaliyiz. Neyi tutsak elimizde kalıyor. Son kale hükmündeki ailelerin dağılmasını görüyoruz. Ne acı ki bazen bu oluşuma çanak tutanlarla beraber hareket de edebiliyoruz.
Yol almak ve geleceğe ümit olmak için dünden bugüne aktarılan bütün değerleri yok sayarak top yekun sukutu tercih ediyoruz. Düştüğümüz yerden kalkacağımız bilgisi varken düşenleri kınayarak aynı noktaya doğru ilerlediğimizin farkında bile değiliz.
İslam düşünce tarihinde büyük yer etmiş bilge terzi M. Said Çekmegil büyüğümüzün memleketi Malatya’dan dönüş sonrası, heyecanım ve gayretim tekrar doruklara çıktı. Her saniyesi ilimle, samimiyetin güzelliğini damarlarıma kadar hissedişimle yaşamam geleceğe tekrar ümitle sarılmama vesile oldu.
Hele de Türkiye’de Malatya hatırlarıma ekleme olarak son anlarımı yaşının 72 olmasına aldırmadan beni kırmayıp dileğimi geri çevirmeyip İstanbul’a gelen, İslam düşünce akımını babasından aldığı eğitimle evinde yaşayıp öncelikle çocuklarına ve etrafındaki kardeşlerine sunan, dünyanın ilk ve tek kadın müfessiri muhterem Semra Kürün Çekmegil hocamı, birbirinden değerli öğrencilerini, arkadaşlarını, oğlu Nabi beyi, kızı Ferda Bütün hanımı, damadı Fatih beyi, geleceğe ümit olacak birbirinden güzel öğrencilerini tanımakla daha da rahatladım.
Said Çekmegil hocamızın bir soruya verdiği cevap misaliydi bu gençler. "Hani bir temsil vardır: Su kazana konulur da altında ateş yakılırsa uzun süre ses seda vermez. Oysa altında yanan ateş fark ettirmeden suyu ısıtmaya devam eder. Sonra bakarsın ki, kazan dibinde yavaş yavaş tomurcuklar belirir, buharlaşma başlar. Bu hal suyun kaynamaya başlamasının işaretidir. Sonra fokur fokur kaynar, taşıp durmaya başlar.” Cevabıyla daha da sevindim.
Son günümü de Mahya Yayınevinde yaptığımız kahvaltı sonrasında, çok değerli Ümit Aktaş hocanın sunumu sonrasında verdiği ilim ziyafeti ile mutluluğum pekişti. Bilimin düşünmediğini, ilmin de düşünmekle başladığını, düşünmenin aklın sınırlarını zorlamak olduğunu, fark edilmeyen bir şeyi fark etmek için sınırın dışına çıkmak gerektiğini Raina ve Unzurna kavramı ile sunması, Peygamberin bizim çobanımız değil beraber yürüyeceğimiz arkadaşımız olduğunu söylemesi, istişarenin önemini tekrar hatırlatması ile istişare edecek kardeşlerimizin çoğalması için duaya durdum.
Rahman’ın dualarıma verdiği karşılığını almanın verdiği gönül huzuru ile evime döndüm. Uykusuz ve koşturmaca geçen dokuz günlük maceramın yorgunluğunu atlatamam derken, saatlerce değerli Said Çekmegil hocamı tanımaya çalıştım. Bir alimin arkaya bıraktığı en büyük hazinesi olan değerli ailesinin fertlerini, torunlarına kadar tanımanın benim hayatıma kattığı değeri satırlara dökmeye çalıyorum.
Hani gözleriniz çok güzel manzarayı görür ve bunu fotoğraf karesine sığdırmaya çalışır ve başaramazsınız ya... Açtığım bir çok satırla yaşadığım doyumsuz anları kelimelere dökmeye çalıştım. Kelimelerin acizliğine takılıp, anlatılmaz yaşanır dedim. J
İlmin insanı ancak bu kadar mütevazileştireceğini bir hafta boyunca kendisi ile yaşayarak hissettiğim Semra Ablama sağlıklı olması ve bir çok evlatlar yetiştirmesi duasıyla son sözlerimi Said Çekmegil’in şiiri ile bitirmek istiyorum.
"Kim ne derse desin güzellikler Allah'tandır.
Çirkinlik görürsen eğer insandandır.
Dünya gelip geçilen bir handır, anladım."
Ves-Selam