Dolar (USD)
32.43
Euro (EUR)
34.44
Gram Altın
2488.82
BIST 100
0
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE

15 Aralık 2022

Tüketim çılgınlığı ya da Diderot etkisi!.

İçinde bulunduğumuz çağa reklam çağı dersek pek de yanılmış sayılmayız. Elimizdeki cep telefonundan tutun da evdeki televizyon, asansörün aynasındaki yemek şirketi reklamları ve anahtarcı kartvizitleri, apartman kapısının demirine tutturulmuş el ilanları, trafik ışıklarının yani başındaki billboardlara varana kadar kafamızı çevirdiğimiz her yerde reklamları görüyoruz. Her yanımız reklama hizmet eden objelerle kuşatılmış.

Adeta reklam arası bir hayat yaşıyoruz. Televizyonlarda dahi reklamlar filmin kendisinden daha fazla zaman alıyor ve biz de reklam arası nefesler alıp veriyoruz. Hele bir de reklamların etkileyici rakamları yok mu? 100 değil de 99.99 yazınca alınacağına kandırılmış halimiz. “Bak indirim yapmışlar!” deyip kendimizi bile bile kandırmış olmamız! İhtiyaç olduğundan değil de indirim olduğundan yaptığımız alış verişler! Sırf indirime girmiş diye aldığımız ürünler… Bugün lazım olmazsa da bir gün elbet lazım olur, diyerek aldığımız, unuttuğumuz ürünler! Sonra da gardırobumuz, hiç kullanmadan ve etiketi hala üzerinde duran ürünlerle dolunca gardırobun yetersizliğinden yenisini sipariş etme telaşına düşen halimiz! Vay ki, ne vay!

Getirli götürlü, sepetli, dünyalı sipariş hatları, kuryelik rahatlıkların sefası, kargocuların çocukları taş mı yesin efendim denen vicdani muhasebeler ve dahası, dahası… Nihayetinde çağın nimetlerinden faydalanalım derken, rahatlığın getirdiği tüketim çılgınlığı…

Bir de meselenin yapay zekâ mı dersiniz, bizi dinliyorlar mı, bilmem ama teknolojik bir boyutu var. Hakkında konuştuğumuz mesele ile ilgili telefonlarımıza düşen reklamlara hepimiz şahit olmuşuzdur. Sonra da, “şu melanet şey var ya, vallahi bizi dinliyor” diyoruz. İnanmazsanız deneyebilirsiniz. Bir arkadaş ortamında almak istediğiniz bir ürün ile ilgili bir kaç dakika konuştuktan sonra telefonunuzdan sosyal medya hesaplarınıza girdiğiniz zaman o konu ile ilgili reklamların telefonunuza geldiğine şahit olacaksınız.

Birçoğumuz zaten meselenin farkındayız ve her an dinleniyor ve kayıt altına alındığımızın bilincindeyiz. Bize ait veriler bir yerlerde depolanıyor diyoruz. Neyse, asıl konumuz bu değil. Biz Müslümanlar olarak her anımızın kayıt altında olduğunu zaten biliyoruz. Şimdi asıl meselemize dönelim.

Tarihte bu halimize bir bakıma Diderot etkisi deniyor. Kapitalizmin ayak seslerinin duyulmaya başlandığı 18. Yüzyılın ortalarında büyük borç batağındaki Fransız filozof ve yazar Denis Diderot'un ilginç hayat hikâyesi, günümüzün tüketim çılgınlığının en uygun örneklerden birisidir.

Denis Diderot, borç batağına sürüklenince Rus İmparatoriçesi Catherine, onun kütüphanesini satın alarak yirmi beş yıllık maaşını da peşin öder ve kütüphanesini kendisine hediye eder. Diderot zenginliğin verdiği rahatlıkla ilkin kendisine cafcaflı bir sabahlık alır. İşte o an, domino etkisi başlar ve evdeki bütün eşyalar bir sabahlığa kurban edilir. Sonra yine borç batağına düşen Diderot, “Eski sabahlığımın efendisi iken, yeni sabahlığımın kölesi oldum!” diyerek ‘Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık!’ adında bir yazı kaleme alarak o zaman ayak sesleri yeni yeni duyulan kapitalizmin ipleri eline geçirip yeni düzenin dişlileriyle bizi çepeçevre nasıl kuşattığını gözler önüne sermiştir.

Tüketim üzerine kurulu olan kapitalist sistem, insanın hiçbir zaman mevcut halinden memnun olmasını istemez ve her zaman daha fazlasını istemesini telkin eder. Sistem, size bir şey yutturacaksa, sizde ilkin ona muhtaç olduğunuz hissini uyandırır. Gerisi zaten çorap söküğü gibidir.

Kombin konseptli iş yerleri, bize sadece bir ürünü satmak yerine, kombin bir şekilde sunum yaparak güya uyumlu hale getirdikleri ürünlerin tamamını satıyor. Mağaza vitrinlerindeki kombinlerden tutun da sıradan bir markette ürünlerin dizilişi, AVm’lerdeki işyerlerin dizayn konsepti, kahve içmek için girdiğiniz kahve dükkânlarından kahvenin yanına çikolatası ve çerezini de alarak çıkmanıza kadar birbiriyle ilişkili hale getirilen tüketim ürünlerinin hayatımızı nasıl kombineleştirdiğine üzülerek tanıklık ediyoruz.

Mesele bununla da bitmiyor ve Diderot etkisi, aynı zamanda kültürel çözülmenin de tetikleyicisi oluyor. Kültürel değerler kademeli bir şekilde birbiriyle ilişkilendirilerek, toplumlar tarafından parça parça değiştiriliyor. Eski parça sunulan yeni parçaya yakıştırılmayarak yenisiyle değiştiriliyor, yenilik ve modernizm adı altında değerlerimiz köklerinden koparılıyor. Ortaya çıkan yeni düzeni öz evladımız gibi kabul ediyoruz.

Diderot'un da dediği gibi “Yoksulluğun özgürlükleri varken, zenginliğin engellerine takılıp kaldık!” Topyekûn bir savaş yerine, parça parça işgal edilerek bütünü kaybettik.

Sonumuz hayrolsun!