Tuğrul Hoca
Tasavvuf semamızdan bir parlak yıldız daha kaydı. Karagümrük’teki Pîr Nureddin Cerrahi tekkesinin son postnişini Ömer Tuğrul İnançer Hoca Hakk’a yürüdü. Merhum büyüğümüz, pazartesi günü Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazından sonra Pîr Nureddin Cerrahi Tekkesi’nde sırlandı. Caminin avlusu ağzına kadar doluydu. Dört bir yandan gelen müminler, merhuma karşı son görevlerini yerine getirdi. Büyük kalabalık, camiden Karagümrük’e doğru nehir gibi akıp gitti. Mütevekkil insanlarımız, gözleri nemli Allah’tan gelene razıydı.
1946 yılında Bursa’da
doğup 4 Eylül 2022 tarihinde İstanbul’da dünya defterini kapatan ve ahiret
yolculuğuna huzur içinde çıkan Ömer Tuğrul Hoca Cemal Âlemi’ne vardığında 76
yaşındaydı. Hak ve hakikat âşığı, aşk hâleti içre ebed yoluna revan oldu. Hukukçuydu, musikişinastıve tasavvuf
âleminin hürmet edilen ismiydi. Kültür ve Turizm Bakanlığı İstanbul Tarihî Türk
Müziği Topluluğu’nun kurucusu ve emanetçisiydi.
Ömer Tuğrul Hoca’yı ilk olarak 1980’li
yılların başında gördüm. Karagümrük’teki
Cerrahi Tekkesi’ne, bir arkadaşımla birlikte gitmiştim. Muzaffer Ozak Hoca’yı
ziyaret etmiş, elini öpmüştük. Tuğrul Hoca’yı, Muzaffer Hoca’dan sonra tekkenin
postnişini olan Safer Efendi ile birlikte ilk olarak o ziyarette tanıdım. Ozak’ın,
Sahaflar Çarşısı’ndaki dükkânına ise merhum Ergun Göze ağabey ile gitmiş ve
sohbetini dinlemiştik. Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nda çalıştığım
dönemde mekânı şereflendirir, sohbette bulunurdu. Geldiği cumartesi günlerinde,
sevenleri de Köprülü Medresesi’nin avlusunu tıka basa doldururdu. Maneviyatı
yüksek, unutulmaz güzel günlerdi. Bir iman adamı ve gönül insanı olan Hoca,
aynı zamanda mükemmel bir hatipti ve sözünü dinletiyordu. Salonu dolduran dinleyiciler,toplantıya
pür dikkat kulak veriyor ve anlatılanlardan istifade ediyorlardı.
O, Muzaffer
Hoca’dan sonra emaneti üstlenen Safer Efendi’den el almış, hizmetlerini daha da
ilerletmişti. Röportaj tekliflerini kabul ediyor, davet edildiği radyo ve
televizyonlarda konuşuyordu. Bunu idrak edemeyenler vardı ama o, gerçekleri medya
diliyle, kitaplar vasıtasıyla nasibi olanlara ulaştırıyordu. Her Müslümanın
vazifesi olan “tebliğ”i hakkıyla yapıyordu. Sohbetlerini dinleyip yararlananlar
olduğu gibi bundan hazzetmeyen de vardı. Konuşmasından bazı kelimeleri cımbızlayıp
dillerine doladılar. Sandılar ki büyüğümüz onlardan yılacak ve susacak. Aksine
sesi daha gür çıktı. Zira o hem ism-i Cemale hem de gerektiğinde ism-i Celâl’e mazhardı.
Bâbıâli’nin bazı karanlık kalemleri ona sataşmaya yeltenmiş ama mahcup olmuşlardı.
Çünkü halkımız, Hoca’yı tanıyor, sohbetlerini dinliyor ve halisane seviyordu.
Vefat
haberinden sonra gazetelere baktım. Genelde hürmetkâr ifadeler vardı. Ama Bâbıâli’nin
çizgisi köhnemiş, fikirleri bayatlamış kötü ceridesinde yine sataşma vardı.
Bunlarda utanma yok. Bari vefattan sonra edeplerini takınsalar! Ama ‘haya
imandandır.’ İslam’a hürmeti olmayanın mensubuna saygısı olur mu? Yine çirkin
ifadelerle aziz Hocamıza çamur sıçratmaya çalıştılar ama kendileri gayya
kuyusuna düştüler. Aslında gereksiz yere şaşırıyoruz. Zira Hazret-i Âdem’den bu
yana, hatta Asr-ı Saadet’te bile cehalet bataklığında çırpınanlar hep olagelmiştir.
Işığı farkedemeyen, nuru göremeyen bu nasipsizlere kızmak gerekmez, esasen
hâllerine acımak lazım. Dünya ve ahiret hayatından zararlı çıkan müflislerdir.
Yine de hidayet dileyelim.
Erkam Radyo’yu her
zaman dinlerim. 7 Ekim 2021 akşamı Ahmet Akay Azak’ın hazırlayıp sunduğu “Bakış
Açısı” programının konuğu,şair ve yazar Serdar Tuncer’di. Tuncer, o akşam Tuğrul
Hoca’dan şu sözü nakletmişti: “Malı çok olana zengin demezler, stokçu derler.” Merhumun böyle nükteli, ilginç ve düşündürücü teşbihleri
vardı.
Gönül Sohbetleri, Mübarek Vakitler, Gönül Gözü,
Dinle Neyden, Muhabbet Peygamberi Hazreti Muhammed(sav.)Vakte Karşı Sözler, Bir Muhammedî Âşık: Hazreti Mevlâna, Şarkılar Seni Söyler, Aşk Kâğıda Yazılmıyor, Hoca’mızın tek
olarak veya başka yazarlarla birlikte neşredilmiş eserleridir. Bize düşen bunları
okumak, eski sohbetleri dinlemektir. Bir de yolumuzu Fatih Karagümrük’e düşürüp
büyüklerle birlikte yattığı türbeye uğrayıp duamızı etmek, Fatiha’mızı
okumaktır.
Ömrünü bu aziz milleti
vakfeden, hayatını mübarek ümmete hasreden Ömer Tuğrul Hoca’yı, çocuklarımıza
ve gençlerimize anlatmalıyız. Rabbim ruhunu şad, kabrini nur, mekânını cennet,
menzilini mübarek, makamını yüksek eylesin. Muhipleri, ardından Yûnus Emre’nin
mısralarıyla ona seslendiler: “Ölen beden imiş âşıklar ölmez.” Ömer Tuğrul
Hoca, elbette fikirleri, eserleri, sohbetleri, dirayetli duruşu ve cihadıyla
gönüllerde yaşamaya devam edecek! Ailesinin, ihvanın, sevenlerinin, Türkiye’nin
ve İslam âleminin başı sağ olsun!