Dolar (USD)
35.18
Euro (EUR)
36.53
Gram Altın
2966.40
BIST 100
9724.5
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
25 Nisan 2018

TÜBİTAK aynasından edebiyata bakmak

Geçen hafta, TÜBİTAK'ın düzenlediği liseler arası proje yarışmasının sonuçları nihayetlendirildi. Aslında, ülkenin gidişatına yön veren asıl gelişmeler güncel siyasetin uzağında sessiz sedasız gerçekleşen böylesi etkinliklerin yüzüne bakılarak takip edilmelidir. Bilim, sanat, edebiyat, kültür gibi hayatın derinine nüfuz eden etkinlikler bir bakıma o ülkenin içinde bulunduğu durumu kimi zaman siyasetten çok daha net gösterir. Sonuçta, ne kadar belirleyici olursa olsun siyaset, sadece günü kurtarmaya yönelik hamlelerden ibarettir. Kurtarılmış günü, geleceğe emanet edenlerse sanatın, edebiyatın, kültür ve medeniyetin sağlam, güvenilir kollarıdır. Yoksa kendisini kaybetmiş bir toplum için bütün dünyayı bulmuş olmak neyi ifade eder ki? Nice devletler, nice ordular Batı'dan Doğu'ya, Doğu'dan Batı'ya, Kuzey'den Güney'e, Güney'den Kuzey'e askerleri ve siyasetleriyle indiler de oraya şiirlerini götürmedikleri için geldikleri yerlere geri dönmediler mi? Anadolu'yu ümmete mekan yapan Alparslan'ın stratejisinden ziyade Yunus Emre'nin şiirleri değil mi?

Proje isimlerini elbette burada anmanın bir manası yok. Fen ve mühendislik bilimlerinde tabii ki başarılı, Türkiye'nin yüz akı olmayı hak eden çalışmalar bulunmaktadır. Bunda sanki biraz da Tanzimat'tan başlayıp günümüze kadar gelen, sosyal ve beşeri bilimleri fen bilimlerinin bir adım gerisinde tahayyül etme anlayışının payı da var. Bu sebepten burada bahsedeceğim konu sosyal bilimlerin bir şubesi olan edebiyata yönelik çalışmalardır.

Özetle, neredeyse bütün projeler tek bir gerçeğin altını çizmek, edebiyatı tek bir kanala akıtarak orada temerküze dönüştürmek mantığının bir santim dışında tahayyül edilememiş. Sıfırdan, kendi olarak bir şeyler kurgulayıp, kurgulanmış olana kendine özgü yöntemler ekleyerek/eklemleyerek edebiyatın halihazırdaki sorunlarına çözüm üretmeye dair hiçbir emare yok. Edebiyatı, edebiyat dünyasını, edebiyat eserini, edebi cümleleri, edebiyatın ruhunu bireyden topluma yaymayı gaye edinmiş hiçbir tahattur nesnesi, hiçbir kımıltı yok. Edebiyatı, aynı kökten gelen ahlak ile bitiştirip modernleşmeyle birlikte çözülen, buharlaşan duyarlılıkları yeniden tahkime yönelik hiçbir tetikleyici yaklaşım yok. Edebiyatı öteki sanat uğraşlarının imkanlarıyla sentezleyip oradan yeni bir insan, yeni bir bakış açısı, yeni bir duyarlılık, yeni bir esinti üretmeye yönelik hiçbir kaygı yok. Yok, yok, yok, günümüz insanını hayatın bu hayhuyundan çıkarıp bu gayya kuyusunun kenarına bırakarak ona serinlik bahşetmeye yönelik hiçbir arayış yok. Olan, sadece, modern dünyanın yarattığı devasa makine çarkının bozulan yerlerine belki az bir üfürükle parlaklık kazandırmak, makinenin organları arasında varsa paslanmaya yüz tutmuş öğelere bir parmak yağ çalmaku2026 Daha az acı çekmek için sizi öldürmeye gelen caninin elindeki bıçağın pasını silmek gibiu2026 Diyeceksiniz ki bunca üniversitenin yapamadığını o gencecik lise talebelerinden mi isteyeceğiz? Siz de haklısınız. Belki de imrenme nesnesinin kendisinde sorun var. Belki de imrenme nesnesinin kendisi zaten hastalıklı ve belki de göz yuvarlağı Batı'nın dışındaki alanı göstermeyen üniversitelerimiz burada birinci derecede sorumlu ve hatta suçluu2026

Edebiyat dünyası sadece yazarlardan, şairlerden ibaret değil; yazar ve şair adlarından ibaret bir kurgu ise hiç değilu2026 Projelerdeyse daha çok yazar adı, daha çok şair adı, daha çok eser adı bilmeye yönelik tıpkı internet yahut cep telefonu yazışmalarında yenice ortaya çıkmış ve mantığında, 'kelimeleri kısarak meramını daha kolay anlatma' anlayışının yansımaları var. Nasıl ki o güzelim 'merhaba' kelimesi sesli harf yutucusu dikdörtgen kafalı dijital canavarın ağzında 'mrb'aya dönüşmüşse; nasıl ki bir insandan ötekine akan sevgiyi, muhabbeti, coşkuyu ve iyi olma halini aktarmakla kalmayıp ona gündelik sıhhat yoklaması çeken 'selam'ın yerini 'slm' almışsa ruhuyla, bedeniyle, varoluşuyla insan kalbini yumuşatan, dünyayı olduğundan daha güzel gösteren edebiyat da bu projeler üzerinden içeriği boşaltılmış birer kuru deriye dönüştürülmüştür. Bulmacalar, labirentler, zar oyunları, takvim yapraklarının insafına terk edilen 'edebiyat' her projenin bıraktığı parmaklıklar arasından çığlık çığlığa bağırıyor; ben bu değilim, ben elinizdeki değilim, ben zihninizdeki değilim; elinizdeki bilim makaslarıyla kesip doğradığınız ruhum bir gün sizden öç alacak, hatta belki şimdi, hatta belki şimdi alıyor bileu2026

Projeleri zihinden geçirirken insanın aklına yirminci yüzyılın başında ayyuka çıkan pozitivizm tartışmaları geliyor. O dönemde materyalistinden en İslamcısına kadar ülke münevverlerinin hepsinde sanatı, edebiyatı, ahlakı nasıl pozitif bilim sınırlarına çekeriz kaygısı başat rol oynamıştır. Bilimle buluşmayan hiçbir şey sahih değildir; velev ki inanç sistemi olsun(!) herzesi işte böyle yüz yıl sonra bile gelip sizi buluyor. Tevarüs ve temellükün sadece lütfu yok ki kahrı da var, öyle değil mi? Pozitif ve mühendislik bilimlerinde harikalar yaratan TÜBİTAK'ın elinde, edebiyatı bilimleştirme çabaları, yazık ki edebiyatı buharlaştırma emeklerine dönüşmemelidir. Ne yazık ki çocukların safça hazırladığı her 'edebiyat projesi' edebiyattan bir harf kopararak nihai aşamada edepten yalıtılmış sadece 'yat projesi'nin kaldığı bir çukura doğru hızlıca ilerliyor. Milli Eğitimin ne yapıp edip edebiyatı pozitif ve mühendislik bilimlerinin gölgesinden çıkarıp kendi özüne uygun bir yere taşıması gerekiyor. Ne yapıp edip edebiyatı pozitif bilimlerin ve pozitivizmin kışkırttığı günümüz dünyasının dijital canavarlarının ağzından alması, dişlerinin arasındaki pıhtıyı söküp atması gerekiyor. Milli Eğitim'in müfredatından başlayarak ders kitaplarına kadar ortaöğretim programlarında edebiyat ile edebin aynı kökten türemişliğinin yöntemleri öne çıkarması, TÜBİTAK'ın da projelerde bu hassasiyete uygun bir istikamet gözetmesi gerekiyor. Yoksa söylüyoruz, hep söylüyoruz, mağluptur bu yolda galipu2026

İstikamet yoksa hızlı koşmak, sadece felaketi yakınlaştırır.