Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.25
Gram Altın
2969.43
BIST 100
9640.06
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
08 Temmuz 2019

''Trump/Kushner Doktrini''

George W.Bush’un göreve gelmesi ile ABD, geçmiş dönemlere nazaran kendisine özellikle “savaş stratejisi” olarak yeni bir method arayışına girişmişti. Özellikle dönemin Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, ülkesi için savaşları; fiili olmakla birlikte aynı zamanda bir psikolojik harp ve kazançlı bir “macera”ya dönüştürme hedefindeydi.


Daha sonra “Bush/Rumsfeld Doktrini” olarak anılacak bu yeni strateji; ağırlıklı olarak özel sektöre dayanacak, gizli eylemlere, istihbarat ağlarına, özel/paralı kuvvetlerin ve girişimcilerden daha fazla yararlanmayı hedef edinecekti. Bu yeni stratejiye göre; savaşlarda görevlendirilen devlete bağlı personel sayısı minimuma indirilmeli, mümkün olduğu kadar her alanda özel sektörden faydalanılmalı hatta bu özel sektör ABD’li kimliğinden bağımsız olarak tüm ülkelerin ilgili veritabanından kullanılabilmeliydi. Bu yeni strateji açıklandığı ilk günlerde CNN tarafından “Rumsfeld, Pentagon bürokrasisine savaş açıyor” şeklinde haberleştirildi.


Bush dönemi hepimizin malumu. 11 Eylül saldırıları akabinde yaşanan süreçte... Peki, “Bush/Rumsfeld Doktrini” ne kadar uygulanabildi? Gelinen sürece baktığımızda çok başarısız olduğunu söyleyemeyiz. Öncelikle ABD, Trump’a kadar gelen dönemde bu stratejiyi aktif şekilde kullandı. ABD; Blackwater, Castle International gibi “özel güvenlik şirketleri”ni birçok bölgede kullandı/kullanmaya devam ediyor. Askeri güç olarak kullandığı bu şirketler dışında savaş sonrası diyerek tabir edilen alanlarda da önemli oranda özel sektör kullanıldı. Obama dönemi de bu stratejinin yüksek sesle dillendirilmese de bir takip süreci olarak geçti.


Günümüze gelirsek; Trump dönemi... Bu dönemde Rumsfeld’in ortaya koyduğu anlayış, Obama döneminde ortaya konan uygulamaların ayak izlerine basarak yürümekle kalmadı, belki Trump’ın iş adamlığı kimliğinin de etkisi ile ivmelenerek devam etti, ediyor. Trump, Rumsfeld’in “özelleştirme” anlayışını biraz daha yukarı çıkararak, finansmanını yine ABD’nin sağladığı “şirket”lerden, finansmanı kendisine ait bölge ülkeleri aşamasına geçti.


Bugün ABD başta PKK’nın Suriye kolu olan PYD/YPG olmak üzere terör örgütlerini kendi askerleri yerine kullanmakla birlikte aynı doktrinin muhtevasında bölge ülkelerini de kullanma noktasında... Pasifikte Çin’i çevrelemek adına Pakistan-Hindistan cekişmesini, Avrupa’da doğu Avrupa ülkelerini, Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ni ve Yunanistan’ı “şirket” olarak kullanmaya çalışıyor.

Rumsfeld’in o tarihlerde kullandığı şu cümle çok önemli; “ABD’nin Irak işgaline iç kamuoyundan tek itiraz, bölgede istihdam ettiğimiz ve kaybettiğimiz asker sayısı nedeniyleydi...”

Bugünün ABD’si bu ihtimalleri asgariye indirerek, iç kamuoyunun tepkisini minimize edecek hamleler ile “savaş politikası”nı yürütüyor. Belki bundan 10 yıl sonra bu kısa yazıda anlatamadığım ayrıntıları ile yaşanan süreci, yakın zamanda tam olarak açıklanacak olan İsrail/Filistin sözde barış anlaşması ile birlikte Trump/Kushner Doktrini olarak anacağız!