Tristan Anderson'u Hatırlamak
20 Temmuz 1969'da Apollo 11 uzay uçuşu ile Ay'a yolculuk yapan Neil Armstrong'u herkes bilir ama kendisinden 19 dakika sonra Ay’a adım atan Edwin Buzz Aldrin, pek bilinmez. Aröstrong için yazılan kitaplar, çekilen belgeseller yanında Aldrin ile ilgili hiçbir şey yapılmamıştır neredeyse. Öncülük böyledir. Öncüler hatırlanır, takip edenler umursanmaz.
Mart ayı
boyunca 2009 yılında Filistin’de, işgalci İsrail tarafından katledilen Rachel
Corrie anılırken, Tristan Anderson’un adı bile anılmaz. Oysa o da en az Rachel
kadar anılmayı ve hatırlanmayı hak etmektedir. “Zulüm bizdense ben bizden
değilim.” cümlesiyle hatırlanan ve “Filistin’in kızı” olarak anılan Rachel
Corrie, Filistinli bir ailenin evinin yıkılmasını engellemeye çalışırken
işgalci İsrail’in buldozerleri tarafından ezilerek öldürülmüştü. Bu olaydan üç
gün önce 13 Mart 2009 günü, öğleden sonra Batı Şeria’da, Ramallah’ın yaklaşık
26 km batısında yer alan Nilin köyünde “duvara” ve işgale karşı barışçıl
gösteriler yapılırken ABD’den gelen Tristan Anderson, işgalci polisi tarafından
vurularak ağır yaralandı. Gösterinin sona ermeye yakın olduğu anlarda, köy
camisinin yakınında bir çimende oturan Tristan, uzun menzilli göz yaşartıcı
kapsülle vuruldu. Vurulduğu esnada fotoğraf çekiyordu.
Tristan Anderson, tam bir
aktivistti. 2000 yılında Prag'da Dünya Bankası ve IMF'ye karşı yapılan
gösterideydi. 2003'te Irak, El Salvador ve Guatemala da dahil olmak üzere
dünyanın başka yerlerinde önceki barış gösterilerine katılmıştı. 2004
yılının Şubat ayında kız arkadaşıyla Filistin’e geldi ve bir tatil için
Avrupa'daki ailesinin yanına gitmeden önce üç ay kalmayı planlıyordu.
Nilin köyü, 1995
yılında, Oslo Ateşkes Anlaşması'nın imzalanmasından sonra, C
Bölgesi'ne dahil edildi ve
işgalci İsrail'e bağlı tam sivil ve askeri kontrol unsurları Batı Şeria'nın
yaklaşık yüzde 60'ının bir parçası el koymuş oldu. 2008'de
işgalci İsrail'in Batı Şeria'daki duvarının inşasıyla arazisinin üçte birine el
konulması planlanınca, köyde her hafta protestolar yapılır olmuştu. Tristan
Anderson ve kız arkadaşı, işgal altındaki Batı Şeria'daki güney el-Halil
tepelerindeki Susya'da bulunuyorlardı, ancak oradaki
gösterilere katılmak için her hafta sonu Nilin'e gidiyorlardı.
Tristan Anderson vurulduğunda
38 yaşındaydı. Derehal, işgal altındaki bölgede bulunan Tel Hashomer
hastanesine kaldırıldı. Aldığı yaralar, Anderson'ın sağ gözünde görme
kaybına sebebiyet verirken, doktorlar ön lobunun bazı kısımlarını ve
parçalanmış kemiği kafatasından çıkarmak zorunda kalmışlardı. O zamanlar,
Anderson'ın hayatta kalıp kalmayacağı veya saldırıdan aldığı büyük ölçekli
yaralanmalardan ne kadar beyin hasarı alacağı belli değildi. Bu olay sonrasında
Tristan, bilişsel bozukluklarla, felçle, fiziksel engelleri nedeniyle günün her
saati bakıma muhtaç bir şekilde yaşıyor ve tekerlekli sandalye kullanıyor. Bu
durum 14 yıldır böyle.
İşgalci İsrail ordusu köyde
yaşanan protestoyu "şiddetli bir isyan" olarak nitelendirdi ve
"yaklaşık 400 isyancının güvenlik güçlerine çok sayıda taş fırlattığını"
belirtti. Yapılan açıklamada, "İsrail, amacı İsrail vatandaşlarının
hayatını kurtarmak olan güvenlik duvarının inşasına karşı İsrailli ve yabancı
uyrukluların şiddet yanlısı isyancılarla iş birliği yapmalarından üzüntü
duyuyor" denildi. "Bu nedenle, şiddet içeren bir gösteriye
yasa dışı olarak katılan herhangi bir İsrailli, Filistinli veya yabancı
uyruklu, bu rahatsızlıkların dağıtılması sırasında kişisel zarar görme riskini
üstlenir."
İşgalci İsrail,
politikalarına karşı olanları Filistinli ve Yahudi olduklarına bakmaksızın
hedef alabileceğini deklare eden bir açıklamadan sonra o yıllarda yayın yapan
+972 Dergisi’nden Yossi Gurvitz, Tristan Anderson’un durumunu yazısında
kinayeli bir dille şöyle eleştirmişti: “Ne
de olsa o sadece bir İsrail düşmanıydı. Kafasındaki o el bombasını hak
etti. Bu ona ve Yahudi aleyhtarı arkadaşlarına bir ders verecektir.”
Tristan Anderson'ın
vurulmasından sadece bir ay sonra, 30 yaşındaki Bassem Abu Rahme, bir işgalci
İsrail askeri tarafından yakın mesafeden doğrudan göğsüne atılan göz yaşartıcı
gaz kapsülü isabet etmesi nedeniyle öldürüldü. Bassem’i öldürenlerle ilgili tek
bir işlem bile yapılmadı. Tristan’ın ailesi de dava açsa da zaman içinde hiçbir
yere ulaşılamadı. Tristan’ı vuran işgalci polis video kayıtlarıyla tespit
edilip mahkemeye kanıtlar sunulsa da değişen bir şey olmadı. Vuran vurduğuyla,
vurulan da vurulduğuyla kaldı.
Tristan Anderson,
Filistinlilerin haklarını savunurken vurulan bir Yahudi olarak 15 ay boyunca
tedavi gördü. İşgalciye karşı dava açsa da sonuca ulaşamadı. Ömrünün sonuna
kadar bakıma muhtaç durumda olsa da asla yaptıklarından ötürü pişmanlık
sergilemedi. Aksine İşgalci İsrail karşıtı gösterilere bir şekilde katılmaya ve
aktivist duruşunu sağlığı el verdiği ölçüde sürdürmeye devam ediyor.
O da en az Rachel Corrie
kadar hatırlanmayı hakediyor. Filistin davası, üzerinde pek çok kişinin emeği
olan bir mücadele. Türkiye’den Mavi Marmara ile yardıma giden ve şehit olup
yahut gazi olarak dönenleri nasıl hatırlıyorsak farklı dinlerden olup da bu
mücadelede emeği geçenlere vefa göster de bu mücadelenin bir unsuru. Tristan
Anderson’a ve Rachel Corrie gibi işgal karşıtı vicdan sahibi insanlara çok şey
borçluyuz. Unutulmasın diye buraya kayıt düşüyoruz.