Tribüne Adanmış Bir Ömür!
Genç Fenerbahçeliler Tribün grubunun önde gelen liderlerinden olan Cem Gölbaşı Bey ile tribün üzerine keyif veren bir söyleşi gerçekleştirdik.
Fenerbahçeli oluş hikayenizden bahsetsek?
Fenerbahçeliliğimiz doğuştan geliyor. Bize bu sevgiyi aşılayan ise babam, o da en az bizler kadar fanatik Fenerbahçeli. Ama bizim çocukluluğumuzdaki Fenerbahçelilik bugüne kıyasla çok daha basitti. Beni Fenerbahçe’ye bu düzeyde bağlayan, aşık eden, bütün ömrümü Fenerbahçe uğruna harcayacak hale getiren kişi ise Sefa Reis’tir. Fenerbahçe sevgim onu tanımakla farklı bir anlam kazandı dersem yanlış olmaz herhalde. Sefa Reis’ten önce uzaktan sevdiğim Fenerbahçe’ye, onu tanıdıktan sonra karşılıksız hizmet edebileceğimi öğrendim. Benim için hayatımdaki en önemli kavramlar olan Fenerbahçe ve Sefa Reis’in kesiştiği an sanırım budur.
Sefa Kalya Bey ile tanışma hikayenizi öğrenilir miyiz?
Benim semtim Yenibosna’dır. Fenerbahçe maçlarına gidiş hikayemin başladığı yer burasıdır yani. 13-14 yaşlarında arkadaşlarımızla Kadıköy’e giderdik. İlk deplasmanımı da yine bu yaşlarda Bursa’ya giderek yapmıştım. Sefa Reis’i de o yaşlarda tanıdım tabiki. Hayranlığım o dönemlerde başladı. İlk seneler bu hayranlığı uzaktan yaşadık. Rahmetli abim o yıllarda Anadolu yakasında oturuyordu ama semtimiz Yenibosna’ya ziyaretlere de geliyordu. Onun geldiği zamanlarda kendisini uzaktan hayranlıkla izlediğimizi hatırlıyorum. Zaman ilerledikçe, maçlara gidip geldikçe tanışma şerefine eriştim. Birbirimizi ağabey-kardeş olarak çok daha iyi tanıdığımız dönemdi. Bunu bir aşk meselesi olarak tanımlıyorum ben. Aşk denilen şey sadece kadın-erkek arasında olan basit bir kavramdan ibaret değildir. Yani ben onun duruşuna, davasına, davası uğruna yaptığı fedakarlıklara, davası uğruna ödediği bedellere ve en önemlisi karşılıksız Fenerbahçe sevgisine aşıktım. Çok şükür Rabbim bize ona kardeşlik yapma, davasına yoldaş olma şansı verdi. Askere gidip geldikten sonra beni yanına çağırdı ve ‘bu saatten sonra beraberiz’ dedi. O anda yüreğimizi yakan o kara güne kadar da hep yanındaydım.
Holiganlığa karşı bir tutumunuz olduğunu tribünlere genellikle üniversiteli gençler ve daha çok ve meslek sahibi kişilerin son zamanlarda geldiğini duyduk.. Artık tribünlerde eskisi kadar olaylar yaşanmadığı için anne babalar çoçuklarını maçlara gönderebiliyor. Peki bu nizamı nasıl sağladınız?
Bu soruya ÜNİGFB örneği üzerinden başlamak isterim. Alt grubumuz olan ÜNİGFB oldukça kalabalık bir üye sayısına ulaştı. Tam 187 üniversitede bu alt grubumuzun üyesi mevcut. Trübünün besteleriyle, koreografileriyle, pankartlarıyla ilgilenen her biri pırlanta gibi değerli kardeşlerimiz mevcut. Bu insanlar geleceğin avukatları, doktorları, mühendisleri olmakla beraber mevcut durumda da tribünümüzde her meslek grubundan, toplumun her kesiminden, her sosyolojik sınıftan insanlar tek bir ortak değer çerçevesinde bir araya geliyor. Grubumuz bünyesinde savcılar, mesleğinde tanınmış doktorlar, önemli iş insanları var. Ama tribüne girerken bu kimliklerin hepsi bir kenara bırakılıyor. Tüm statüler Fenerbahçelilik ortak değerinde eşitleniyor. Normal hayatta belki bir araya gelme ihtimali olmayan bir iş insanı ile tribün tabiriyle bir ‘semt çocuğu’ sarılarak Fenerbahçe’ye destek oluyor. Bu işin temellerini atan, bu aileyi kuran, bu aileyi kendisi olmasa bile bir arada kalacak şekilde birleştiren kişi ise Sefa Reis’tir. Bizler sadece onun kurduğu bu düzenin emanetçileriyiz. Onun Fenerbahçe davasının vekilleriyiz. Tabi bu ailenin Fenerbahçe’ye karşı hareket edildiğinde nasıl bir ve bütün olduğunu da herkes unutmamalıdır!
Maçlarda unutamadığınız anılarınızı sorsak?
Aslında bu soruya verilecek yanıtlarla bir röportaj değil kitap çıkabilir dersek eksik olmaz. Kadıköy’de, Abdi İpekçi’de, Caferağa’da, İnönü’de, Sami Yen’de, Türkiye’nin onlarca şehrinde ve yüzlerce kasabasında, Avrupa’nın dört bir yanında o kadar çok yaşanmışlıklar var ki. Fenerbahçe uğruna verdiğimiz her emek çok değerli. Her maçın ayrı bir anısı var. Bizler için maçlar ilk düdükle son düdük arasında geçen 90 dakikalık bir eğlenceden ibaret değil. Her maçın koşuşturması neredeyse bir önce biten maçtan sonra başlıyor. Söylenecek besteler, hazırlanacak pankartlar, deplasmana gidilecekse ayarlanacak otobüsler, maça onlarca saat kala başlayan uzun yolculuklar. Ama aralarından özel birini seçmemi isterseniz 3-1 geriden gelip 3-3 beraberlikle tamamladığımız Beşiktaş deplasmanını söyleyebilirim. Skor olarak yaşadığımız dezavantaja rağmen tribünü bir saniye bırakmadık. İnönü’yü adeta Kadıköy’e çevirdik. Futbolcu kardeşlerimiz de zaten maçtan sonra tribün sayesinde maçı o noktaya taşıdıklarını söyledi. Bu bizim için tarifsiz değerde bir açıklama.
Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşu olan Fenerbahçe’nin önemli bir tribün grubu Genç Fenerbahçelileri Türkiye ve Avrupa’ya nasıl genişlettiniz?
Genç Fenerbahçeliler olarak artık çok büyük bir sivil toplum örgütüyüz. Bugün Türkiye’nin 81 ilinde üyemiz mevcut. Konu sadece Fenerbahçe değil ülkemizin menfaati olduğunda da 81 ilde ulaşabileceğimiz insanın var olması anlamına geliyor bu. Gerçekten çok değerli bir olay ve sorumluluk. Burada nokta kadar maddi bir çıkar yok. Ne üye olduğu için birileri para alıyor ne üye olduğu için birileri para ödüyor. Karşılıksız ve çıkarsız bir kardeşlik yapılanması olarak nitelendirebiliriz onu. Tek ortak payda Fenerbahçe. Tek ortak amaç Genç Fenerbahçeliler bünyesinde, bu grubun organizasyonel yapısı içerisinde Fenerbahçe’ye nasıl daha fazla destek olabilirim düşüncesi. Bu kişileri bizler Fenerbahçeli yapmadık. Ama bu kişiler Genç Fenerbahçeliler aracılığıyla Fenerbahçe’ye nasıl daha fazla fayda sağlayabileceklerini gördüler. Bu bizim için gurur duyulacak bir olay. Bu sadece bir tribün dostluğu da değil. Düğünü olanın düğününde, cenazesi olanın cenazesinde, bazen hastanede bazen adliyede devam eden bir dostluk yapılanması. Aynısı tabiki Avrupa’daki gururumuz olan GFB EUROPE için de geçerli. Bizler de bu işe tarafsız olarak bakanlar da Avrupa’da bir rakiplerini olmadığını dürüstçe söylüyor. Gurbette yaşamalarına, daha fazla mücadele içinde olmalarına rağmen hepimizi imrendiren bir Fenerbahçe sevgileri var. Senede 3-4 kez bile canlı izleyemedikleri bir takım için buraya sığmayacak fedakarlıkları düşünmeden yapıyorlar. Binlerce kilometre uzakta Fenerbahçe’yi ve grubumuzu temsil ediyorlar. Avrupa’da heralde görmedikleri ülke kalmadı dersek yanlış olmaz.