Toz Bulutu İçindeki Işık
Dünya gündemine baktığımız zaman adeta bir toz bulutu görüyoruz.
Bir yanda ABD'li senatörlere yönelik silahlı saldırı yapılırken diğer tarafta Londra'da bina yangını oluyor.
Komünist rejim ile yönetilen Çin serbest piyasa ekonomisini savunurken, "Bir Kuşak Bir Yol" projesi ile yeni ticari hatlar kuruyor.
Bir yandan ticari haritalar yenilenirken diğer yanda enerji anlaşmaları yapılıyor.
Dünyada olup bitenleri anlamak ve yorumlamak için tarafları daha iyi tanımak lazım. Gerek ABD'nin kendi içindeki gerekse dünya genelindeki savaşı göremezsek yapılan anlaşmaları anlamlandıramayız.
Trump destekli Suudi Arabistan önderliğindeki Arap ülkeleri Katar'a ambargo uygularken Katar Gaz Şirketi Avrupalı (Küresel Sermaye) enerji şirketi yedi kız kardeşten biri olan Shell ile alım-satım anlaşması imzaladı.
Enerji konusuna girmişken gelin gerilimin yükseldiği bir diğer bölgeye gidelim.
Çin son yıllarda küresel bir güç olma yolunda hızla ilerlerken ABD bu gücü sınırlı tutmak amacıyla bölgeye konuşlanıyor.
Güney Çin Denizi dünya petrol ve sıvılaştırılmış doğalgaz ticaretinin yaklaşık üçte biri için stratejik açıdan önemli bir geçiş rotası iken aynı zamanda yeni ipek yolu projesi için de önemli bir noktada bulunuyor.
Ayrıca Çin kaynaklarına göre bölgede 213 trilyon varil petrol bulunurken ABD kaynaklarına göre 11 milyar varil petrol ve 5 trilyon metreküp üzerinde doğalgaz rezervi bulunuyor.
ABD kendi topraklarında ürettiği kaya gazı ile enerji konusunda dışa bağımlılığını sonlandırırken Çin, deniz tabanından yakılabilen buz kütleleri, yani bir tür gaz hidrat çıkarmaya çalışıyor. Nitekim 2007 yılından beri bu konuda ar-ge çalışması yürüten Çin'in yakın zamanda önemli bir gelişme kaydettiği belirtiliyor.
Ancak, Vietnam başta olmak üzere Filipinler, Malezya, Brunei ve Endonezya'nın da bu bölgeye kıyısı bulunuyor. Bu ülkeler de Çin'e karşı ABD'nin hegemonyasına girerek bölgeden pay kapmaya çalışıyor.
Her iki ülkenin de bölgede askeri güçlerini konuşlandırması ABD-Çin arasında gerilimi hızla tırmandırırken Doğu Çin Denizi'nde seyreden bir ABD keşif uçağı bir Çin jeti tarafından engellendiği haberi geliyor.
Japonya ve Vietnam, güvenlik iş birliğini artırma konusunda anlaşırken Çin, Vietnam'a karşı roket sistemi konuşlandırıyor.
Çin'in bölgede enerjiye ulaşmasının küresel güç dengelerini değiştirmesi bekleniyor.
Dünya büyük bir kaos yaşarken askeri, teknolojik, siyasi tüm güç unsurları tek bir hedef için çalışıyor. "Ekonomik Kapasite"
Peki, Türkiye'nin ekonomik kapasitesindeki son durum ne?
Türkiye ekonomisi 2017 yılının birinci çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine göre %5 büyüdü. Büyümenin alt dallarına baktığımız zaman yüksek büyüme oranının %12 ile finans ve sigorta faaliyetlerinde olduğunu, sonrasında ise %8,8 ile mesleki, idari ve destek hizmet faaliyetlerinin büyüdüğünü görüyoruz. İmalat sanayi sektörü %5,1 oranında büyürken hanehalklarının nihai tüketim harcamalarının %5,1, mal ve hizmet ihracatın %10,6 ve ithalatın da %0,8 arttığını görüyoruz.
Türkiye'nin büyüme performansının lokomotif gücünün ihracat olduğu görünüyor. Türkiye'nin en büyük ticari pazarı olan AB ülkelerine yaptığı ihracat 2017 yılı ilk çeyreğinde bir önceki yılın aynı çeyreğine kıyasla %5,3 artış göstermiş, Ortadoğu ülkelerine yapılan ihracatta yaşanan %32,3 oranındaki artış da Türkiye'nin ihracat performansını olumlu etkileyen bir diğer unsur olmuştur.
Nitekim ilk çeyrekte ekonomik milliyetçiliğin hızla yükseldiği küresel ekonomide Trump yönetimindeki ABD'nin ve AB ülkelerindeki seçim süreçlerinin oluşturduğu siyasi risk ve belirsizlik ortamı vardı. Aynı şekilde ülkemizde de cumhurbaşkanlığı sistemi için referandum oylaması hazırlıkları devam ederken Türkiye ekonomisinin beklentilerin çok üzerinde büyümesi oldukça önemli bir gelişmedir.
2016 yılının ortasında darbe girişimiyle karşı karşıya kalan Türkiye sonrasında batı dünyasından ekonomik ve diplomatik saldırılara maruz kalmıştı. Tüm bunların üstesinden gelen Türkiye ekonomisinde, ekonomideki riskleri gösteren CDS oranları hızla düşerken BIST 100 endeksi 100 bin seviyesini aşarak tarihi rekor kırdı. TÜFE ve Yİ-ÜFE oranları düşüş eğilimi gösterirken işsizlik oranlarında da gerileme sürecine girilmiştir. Referandum sonuçlarından sonra hızla artan ekonomik güven endeksine ve sanayi üretim endeksinden gelen beklentilerin üzerinde artışlara baktığımızda Türkiye ekonomisinin ikinci çeyrekte de büyümeye hızla devam edeceğini söyleyebiliriz.
Küresel ekonomide artan korumacı politikalar, Ortadoğu coğrafyasında yaşanan iç savaş, terör ve ambargo uygulamaları, Güney Çin Denizi bölgesinde artan gerilim belirsizlikleri artırırken ticareti olumsuz etkiliyor. Tüm bunlara rağmen Türkiye ekonomisinin hızlı büyümesi yapılacak reformlarla, terörün ve ihanet şebekelerinin temizlenmesiyle daha da hız kazanacaktır. 14 yılda 3 kattan fazla büyüttüğümüz ülkemizi, yeniden 3 kat daha büyütmek bizlerin elindedir. Bunun için öncelikle yapılması gereken bilgi ekonomisine gereken önemi vermekten geçmektedir.