Totalitarizmin psikolojisi
Bir ara “ileride, Covid-19 salgınını analiz eden gerçek uzmanlar, psikologlar çıkacaktır” demiştim. Bir bakıma bu vahim tiyatroyu destekleyenlerin zihinlerinde neler olup bittiğini merak ediyordum.
Bu merakımı, Belçika'daki Ghent Üniversitesi'nde Psikoloji ve Eğitim Bölümü'nde profesör olan Mattias Desmet giderdi. Zira yakın bir zamanda “Totalitarizmin Psikolojisi” adlı bir kitap yayınladı.
Desmet, küresel pandemi sırasında milyarlarca insanın tutum ve davranışlarını şekillendiren yaygın korkuyu analiz ediyor.
Son yıllarda yapılan
araştırmalar, zihinsel sağlık sorunlarının giderek arttığını gösteriyor. Bu
işlev bozukluğunu tersine çevirmeye çalışmak yerine, hala savunmasız insanları
yanlış yönlendirmeye ve sömürmeye devam ediyorlar.
Öyle ki, Vehbi Koç Vakfı tarafından kendilerine “İnsanlığa Üstün Hizmet Ödülü” verilen Uğur Şahin ve Özlem Türeci ikilisi, “Yeni dalga kapıda! Zararsız olacağına dair elimizde bir veri yok” diyerek yine panik havası oluşturmayı denediler.
Desmet'in pandemiye verilen duygusal tepkiye ilişkin değerlendirmesinin temel tezi de burada yatıyor. Kalabalık psikolojisi…
Toplumdaki baskın
güçlerin manipülasyon ve davranışlarından etkilenen bireylerin, grupların ve
kalabalıkların davranışlarını ifade eden genel bir terimdir bu.
Kalabalık psikolojisi olarak da bilinen kitle oluşumu, bireysel davranışların büyük bir grup insandan nasıl etkilendiğinin incelenmesidir. Sosyal psikolojinin bu dalı Sigmund Freud ve Gustave Le Bon ve diğerleri tarafından da incelenmiştir.
“Kitle psikozu” küçük
veya büyük grupların bilinçlerinde hayali bir düşmanın nesneleştirilmesiyle
insanlar bir süre gerçeklikle teması kaybetme noktasına geldiler.
Mattias, pandemi sırasında kalabalık çılgınlığına veya kitlesel oluşum psikozuna neden olabilecek dört psikolojik durum belirledi.
Sosyal bağ ve
izolasyon eksikliği, Covid-19 kısıtlama önlemleri ve insanları manipüle
eden medyanın ve sosyal medyanın etkin rolü.
Haberler ve medya sayesinde, kitlelerde korku ve endişe oluşturmak. Öyle ki insanlarda virüsten daha hızlı yayıldı!
Sonuçta hüsran ve
saldırganlık belirtileri oluştu. İnsanlar, sıkıntılarının ve öfkelerinin
nedenini gerçekten bilmeden kendilerini hüsrana uğramış ve saldırgan
hissediyorlar.
Desmet, Reuters’un "Kitle psikozu, psikoloji alanında tanınan akademik bir terim değildir. Covid-19 pandemisi sırasında böyle bir hadisenin meydana geldiğine dair herhangi bir kanıt yoktur" dediğini hatırlatıyor.
Ana akım medyanın hala mevcut salgına yönelik özeleştiri yapmadığının da altını çiziyor.
Esasen tüm insanların
kitle eğitiminden geçtiğini söylüyor. Tehlikeli tedavilere körü körüne bağlılık
ve irrasyonel kabulden de kitle eğitimini sorumlu tutuyor. Ve elbette bunun
psikolojik etkisini küçümsemek gerekiyor.
Kısacası Desmet, izolasyon, hayatın anlamsız olduğu duygusunu ve özellikle korku, hayal kırıklığı ve saldırganlığın kalabalık psikolojisine ve etkilerine yol açabileceğini öne sürüyor.
Carl Gustav Jung, "devlet" ve "bilimsel rasyonalizmin" kitle eğitimini desteklemede çok önemli roller oynadığı ifade etmişti.
Şöyle diyordu Jung; Bilim
bize, somut birey yerine, örgütlerin
isimlerini ve en üst düzeyde politik gerçekliğin bir ilkesi olarak soyut devlet
fikrini aşılar. Bireyin her halükarda içinde kaybolduğu büyük kalabalıkların
yığılmaları bir yana, kitle psikolojik bilincinin arkasındaki ana etkenlerden
biri, bireyin temellerini ve onurunu çalan bilimsel rasyonalizmdir.
Sosyal bir varlık olarak bireyselliğini yitirmiş ve istatistik bürosunda salt soyut bir sayı haline gelmiştir. O yalnızca, sonsuz derecede küçük öneme sahip değiştirilebilir bir varlığın rolünü oynayabilir artık.
Saçma sapan dayatmalarla ve şüpheli verilerle neredeyse histeriye kapılan bir toplumun geldiği hazin nokta işte budur.