Torpaqların azad olub
Azerbaycan’ın, Ermenistan’dan, “torpakların azad etmekçün harbini” heyecanla takip ediyoruz.
Harp
sebebiyle Azeriler, sıklıkla ekranlarımızdalar.
Azerilerin
dillerini anlamakta hiç zorluk çekmiyorum.
Bizim
“Türkçe değil” diye dilimizden kovduğumuz,
kelimeler, orada günlük dolaşımdalar.
Bizim
nesiller, Azerbaycan Türklerini, tama yakın anlasalar da, yeni nesillerin
şimdiden zorlandıklarından, yıllar içinde hemen hiç anlayamayacaklarından
eminim.
Çok
yakında dil farklılaşması sebebiyle “İki
devlet-Bir millet” olmaktan çıkıp, “İki
devlet-İki millet” olacağız.
Bu
başarısından(!) dolayı “Türk Dil Kurumu”nu
tebrik ediyorum!
Durumu
bilseler, Ermeniler, Türk Dil Kurumu’nun efsanevi üyelerinden “Agop Dilaçar”ın devasa bir heykelini
Erivan’da bir meydana dikerlerdi.
Bu
başarıda Ecevit, Agop’ tan bir gömlek ileridedir. Ecevit bir heykelden
ziyadesini hak eder.
Günlük bir Azerbaycan Gazetesinde, (Rəsmi Dövlət Qazətin- Azərbaycan), rastladığım, Türk Dil Kurumu’nun, yıllar içinde, hayatımızdan çıkardığı, “Türkçe değil” diye üzerlerini çizdiği, dilimizden kovduğu kelimelerden, ilk gözüme çarpanlardan bazıları:
Mektep, muvafık, cevap, sebep, nefer, malumat, fevkalade, muharebe, harp, beynelmilel, azat, müdafaa, nazırlık, istikamet, hayat, hücum, mesele, vaziyet, alâka, şayia, hakikat, müracaat, sulhperver, mukayese, serhat, beyanat, serlevha, iddia, tecavüzkâr, hatırlamak, nümayiş, neşr, müzakere, müellif.
Liste
sayfalarca uzatabilir.
Bu
kelimeler, Türkiye ile Azerbaycan’ı bağlayan sinir sistemlerinin, haberleşme ağlarının
liflerdir. İmha edilen her kelime kesilen bir liftir.
Bu
kelimeler 30-50 yıl öncesinin Türkiye gazetelerinde de, şimdiki Azerbaycan
gazetelerindeki sıklıkta kullanılmaktaydılar.
İsteyenler
arşivlere göz atabilirler.
Uzun
yıllardır, derinden derine işleyen bir plan ile yerlerini ”Uydurukça-Ecevitçe”lere bıraktılar.
İngiliz-Fransız-Alman-İtalyanlar on binlerce ortak kelime kullanırlar. Ama bu ortak kelimeler sebebiyle hiç bir İngiliz Fransız olmaz, Alman da İngiliz olmaz.
Ama,
nasıl oluyorsa, biz Arap oluyoruz.
Hayır!
O kelimeler bizi bilhassa “Türk” yapıyor.
Türklerin
umumunun kullandığı her kelime “Türk”tür.
1.000
yıl kaybetmediğimiz Türklüğümüzü “Uydurukça-Ecevitçe”yle
kaybetmek üzereyiz.
Uydurukça bizi daha Türkleştirecekti.
Maalesef, ‘Türk Dünyası’ndan kopardı.
Arap
nefreti ile çıkılan yolun sonunda, Araplardan ziyade “Türk Dünyası”ndan koptuk.
Uydurukça
sebebiyle, artık, biz Orta-Asya Türklerini, Orta Asya Türkleri de bizi anlayamıyorlar.
100
yıl evvel, Doğu Türkistan’ın öbür ucuna kadar, Türk Dünyası’nın lisanı nerdeyse
birdi.
Alfabemiz
de birdi.
Bizim uydurukça kelimeler Azerbaycan’da hiç bilinmez,
kullanılmaz, hiç de duyulmuş değillerdir.
O zaman;
Ya, Azerbaycanlılar, “Öztürk” değillerdir, ya da, uydurukça
“Öztürkçe” değildir!
Azerbaycanlıların “Öztürk”lüğü
tartışılamayacağına göre, bizim
“uydurukça-Ecevitçe”nin “Öztürkçe”
olmadığı kesindir.
Durum Özbekistan için de aynıdır.
Dil maceramız, harf maceramızı andırmaktadır.
Harf maceramız hakkında, rahmetli Erol Güngör, Cemil
Meriç’ten naklen şöyle serzenişte bulunur;
“Bütün ömrü Türk kültürüne ve Türk Medeniyetine küfretmekle geçmiş
Ahmet Ağayef (Ağaoğlu)’nu, Cemil Meriç’in kaleminden okuduğunuz zaman sadece
onun gibi üzülür ve “Zavallı Ağayef, zavallı
Türk Milliyetçiliğ” dersiniz.
Başları
sıkışınca Türkiye’ye iltica eden, fakat gördükleri iltifat
nispetinde anamıza söven bazı “Türkçü” Dış Türklerimizin bize son hediyesi Latin Harfleri olmuştur.
Rusya, kendi idaresindeki Türklere zorla Latin alfabesini kabul ettirince, bu “Türkçü” allamelerimiz Türk hükümetini “aramızdaki irtibat kesilmesin” diye aynı yönde davranmaya teşvik ettiler. Zavallı Ağayef, acaba Rusya bu oyunu oynadıktan sonra, derhal Latin alfabesini bırakıp Kiril harflerini kabul ettiği zaman ne yapmıştı?
Herhalde
bu defa da Kiril alfabesini alalım diye devlet reisine müracaat etmemiştir.
(Erol
Güngör, Sosyal Meseleler ve Aydınlar, sh. 159 Ötüken Yayınları, 1998).
Türk
Dünyası ile “Ortak Alfabe”mizin
imhasının, hazin hikayesinin bilinmeyen bir yönü, işte böyledir.
Türk
Dünyasının 1.000 yıllık ortak yazısı böyle yok edilmiştir.
“Ecevitçe-Uydurukça”nın,
“Türklerin Dil Birliği”ni yok
etmesine ramak kalmıştır.
Tam
bu noktada, Fransız oryantalist Louis
Massignon’un söyledikleri içinizi burkuyor:
“Müslümanların her şeylerini tahrip ettik.
Felsefeleri, dinleri mahvoldu. Derin bir boşluğa düştüler.”
Herhalde, Necip Fazıl sağ
olsaydı kollarını makas gibi açarak;
“Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!” diye, bir kez daha haykırırdı.