Dolar (USD)
35.14
Euro (EUR)
36.72
Gram Altın
2977.22
BIST 100
9949.01
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
27 Ocak 2013

Torbadaki hayatu2026

Telefondaki kız kardeşimin sesi, titrekti. Kalbindeki hüznü, anında hissetmiştim. Suriyeli, göçmen bir aileyle karşılaşmış. Yanında annem ve babam da varmış. Hastaneye gittiklerinde görmüşler onları. Çıkışta. Bir anne, bir baba ve iki çocuku2026

Üstleri başları dökülüyormuş. Küçük çocuğun üzerinde palto da yokmuş. Ayaklarında naylon pabuçlar, üstünde eski bir kazaku2026

Suriye'den kaçmayı, Antep'e gelmeyi başarmış bir aileymiş. Yani şanslılarından. Kim bilir ne sıkıntılar, korkular yaşadıktan sonra can ve namus emniyetine kavuşmak bir anda cennete düşmek gibi olsa gerek!

Suriyeli göçmenlerin kaldıkları çadır kenti aradıklarını babam, onlarla konuşunca öğrenmişler. "Babam, onlarla Arapça konuşunca sevinçten deliye döndüler sanki," dedi kız kardeşim. "Yabancı bir ülkede, aralarında kan bağı olan birini görmüş gibi mutlu oldular, en yakın akrabalarının en sevdikleri bireyiyle karşılaşmışçasınau2026"

Babam, artık yakında sayılabilecek çadır kenti tarif edip yönlendirmiş, bedenlerinden başka varlığa sahip olmayan bu insanları. "Zengin olmadıkları kesindi, eskiden ne durumdaydılar bilemem, ama artık fakir oldukları kesindi," diye ekledi kardeşim.

"Bir, anne, bir baba ve iki çocuk. Ha, bir de ellerinde naylon poşet, torba. İçinde iki eşya. Artık, çocuklar için yedek birer kazak mıdır; yoksa bir çift lastik pabuç daha mı bilemem, emin olduğum tüm varlıklarının bu torbada olduğuyduu2026"

Kız kardeşimin telefonundan sonra, bu anlatıyı her hatırladığımda sadece burukluk hissediyorum. Hayır, burukluk sizlere, bu olay karşısındaki duygunun betimlenmesi için kifayetsiz bir kelime gibi gelmesin.

Burukluk; içinde acı, hüzün, ıstırap, zafiyet, güçsüzlük, öfke ve çaresizlik anlamalarını barındıran sihirli bir kelimedir aslında. Acıyı hissetmenin ve hiçbir şey yapamamanın adıdır yani!

Oysa kız kardeşimin de benim de, Suriyelilerle tanışıklığı çok eskilere gider. Bu gidiş ne kadar geriyedir, onu kestirmek bile mümkün değildir. Galiba, hafızamızın en eskiye gidebildiği yere kadardıru2026

Suriye'den ne kadar da çok tüccar, esnaf gelirdi Antep'e. Gayet güzel Arapça konuşup yazabilen, ana dili gibi Kürtçe konuşabilen, Farsça ve Osmanlıca bilen babam, yerli ve Arap esnaf arasında tercümanlık yapardı bazen. Alışverişin tıkandığı, iletişimin imkansıza dönüştüğü zaman araya giren babam, kurtarıcı rol oynardı adeta. Kısa zamanda iki tarafı anlaştırıp uzlaştırır, alışverişi tez zamanda bitirirdi.

Kimi zaman, bizler de olurduk yanlarında. Ben, yahut kardeşlerimden herhangi birisi. Öncelikle babamın, her iki dili de konuşabilmesini hayranlıkla seyreder, sorunu çözümlemesini gururla izlerdik. En çok da onların, hararetle el sıkışmalarını severdik. Bu, her şeyin hallolduğunu, babamın bir güzel iş daha başardığını gösterirdi. Babamızla duyduğumuz gurur iliklerimize kadar sirayet ederken sevinçlerimiz, gözlerimizin parlaklığından okunurdu...

Alışveriş sırasında anlamadığımız ses ve sözlerle yapılan kelime düellosu kadar, alınan eşyalarla da ilgilenirdik. En çok da pullu, ışıltılı, parlak kumaşları beğenirdik. Küçük bir çocuk olarak kendimizi, bu kumaşlarla dikilmiş pamuk prense elbiseleri içinde az hayal etmemişizdir. En azından ben, çok düşlemişimdir!

Suriyelilerin satın aldıkları eşyalar kadar kendileri de, ilgimizi çekerdi. Beyaz, uzun elbiseli; esmer tenli Suriyeliler, gördüğümüz en iri adamlar olarak zihnimizde yer almıştı. Okuduğumuz kitaplarda heybetli, iri yapılı adam tasvirleri yapıldığında aklımıza hep, bu Suriyeliler gelirdi. Hani biraz zorlasak, dev adam gibi görürdük, demek bile mümkündü!

Vakit çabuk geçiyor ya; zaman da, hızla akanlardan. Biz büyüdük, babamın tercümanlık ettiği ortamlardan uzaklaştık. Ama Suriyeliler, ticaret yapmak için gelmeye devam etti; ben de beyaz elbiseli, yanık tenli bir Arap gördüğümde çocukluğuma dönmüşler yaşayama...

Fakat, zaman sadece bizleri değiştirmedi. Biz büyürken, pantolonlu Suriyelileri görmeye başladık. Nasıl olmuştu bilemem, ama pantolon giyinmek onların o, devasa boylarını küçültmüştü sanki. Ama onlar, yine gelmeye devam ediyorlardı ve küçülmeye. Yine de hiçbir vakit şimdi olduğu gibi kısalmamışlardı.

İşte, kız kardeşim, "varları yokları, tüm sahip oldukları bir naylon poşetteydi," deyince düşüncelerim, önce ışık hızıyla çocukluğumun bu bölümüne aktı, sonra dehşete kapıldım. Bu Suriyelilerin boyları, şimdi de tüm hayatlarını bir torbaya doldurabildikleri için kısalıyor olabilir miydi?!