Dolar (USD)
34.57
Euro (EUR)
36.00
Gram Altın
3017.21
BIST 100
9549.89
02:17 İMSAK'A
KALAN SÜRE
17 Ağustos 2018

Topyekun savaşın siyaseti ve psikolojisi

Amerika ve Türkiye arasında, çok boyutlu savaş niteliğinde bir çatışma yaşanmaktadır. Doların yükselmesinden hareketle, olan bitenin bir ekonomik kriz olduğu ifade edilmektedir. Aslında olan biten, kriz safhasını aşmış, fiili kopuş, çatışma ve savaş boyutuna gelmiş bulunmaktadır. Türkiye, ekonomik bir krizle yüz yüze olmadığını, ekonomik bir saldırı ve savaşa maruz kaldığını ifade etmektedir. Türkiye, Amerika ile siyasal ve ekonomik alanlarda savaş içinde olduğunu deklare ederek, aslında bu ülke ile stratejik müttefik değil, stratejik düşman olduğunu dünyaya ilan etmiş olmaktadır. 20. yüzyılı Amerika ile NATO müttefiki olarak geçiren Türkiye, 21. yüz yılı Amerika ile stratejik düşman olarak geçireceğinin işaretlerini vermektedir.

Türkiye-Amerika ilişkileri, 20. yüz yılda Soğuk Savaşın alternatifsizlik, çaresizlik ve zorlanmışlık şartlarında şekillenmiştir. Sınırlarındaki Sovyet tehdidinden dolayı Türkiye, mecburiyetten dolayı Amerika ve NATO'ya mahkum olduğunu hep düşünmüştür. Souk savaş dönemi şartlarının ortadan kalktığını düşünen Türkiye, Amerika'ya ve NATO'ya mahkum olmadığını, artık NATO aracılığıyla kendi üstünde kurulan Amerika boyunduruğundan kurtulmayı birincil yerli ve milli mesele kabul etmektedir. Yeni dönemde Türkiye, milli ve yerli bir düzen kurmanın gereği olarak Amerika'yla çatışmayı olmazsa olmaz bir gereklilik görmektedir. Yaşanan çatışmalı süreç, Türkiye'nin artık Amerika'dan vazgeçme lüksüne sahip olmaya başladığını düşündüğünü göstermektedir.

Amerika'yla ekonomik bir savaşta olduğunu ilan eden Türkiye, bütün ülkede topyekun bir seferberlik ilan etmiştir. Bütün toplumda, Amerika'yı hatırlatan her şeye karşı derin bir nefret ve düşmanlık dalgasının yayılmakta olduğunu gözlemleyebiliriz. Amerika ürünlerinin boykot edilmesi çağrılarının yapılması, Amerika menşeli ürünlerin vergilerinin yükseltilmesi, milli duruşa sahip olduğunu göstermek için kişi ve kurumların dolardan kaçtıklarını ve vazgeçtiklerini gösteren uygulamalar içine girmesi, toplumda oluşan topyekun seferberlik psikolojisinin ve atmosferinin yansımaları olarak değerlendirebiliriz. Yaşanan ekonomik ve siyasal çatışmanın, teknik bir terminoloji yerine, savaş ve çatışma diliyle kavramsallaştırılması, Amerika ile ilişkilerde bundan sonra belirleyici olan kavramın ittifak değil, savaş olacağını ortaya koymaktadır. Amerika ile yaşanan siyasal ve ekonomik savaş ve saldırı, toplumun teyakkuza geçmesine ve seferberlik psikolojisi içerisinde mobilize olmasını sağlayan sosyal, psikolojik, zihinsel ve siyasal bir atmosferin doğmasına neden olmuştur.

Topyekun savaş ve seferberlik için mobilize olan toplum, Amerika'ya öfke duymakta, sert eleştiriler yapmakta ve Amerika'ya karşı dik durmaktan büyük haz ve mutluluk duymaktadır. Toplum, Cumhurbaşkanımızın ve yönetimin bu süreçte yüzde yüz haklı olduğuna duyduğu inançla, hükümetin yanında durmayı ve politikalarına destek olmayı, milli ve dini görev olarak telakki etmektedir. Amerika'yla yaşanan ekonomik ve siyasal savaş boyunca toplumun ortaya koyduğu tepkilerden, millilik ve yerlilik ideolojisinin toplumu harekete geçiren bir dinamik olduğunu anlayabiliriz.

Türkiye, ekonomik ve siyasal savaşı Amerika ile sınırlı tutmaya, AB ile ilişkileri yeniden canlandırmaya özen göstermektedir. Türkiye, Amerika ve AB arasında yaşanan gerilimleri ve çelişkileri kendi lehine kullanmanın imkanlarını bulmaya çalışmaktadır. Trump yönetiminin, AB'ye eskisi gibi önem vermediği, artık sır değildir. Trump'ın umursamaz ve önemsemez politikaları Almanya ve Fransa başta olmak üzere AB ülkelerinde büyük rahatsızlık yaratmaktadır. Türkiye ve Amerika arası gerçekleşen siyasal ve ekonomik savaşta, AB'nin Amerika'nın yanında aktif pozisyon takınmadığını, Almanya ve Fransa'nın kapıları Türkiye'ye açık tutmaya özen gösterdiğini not etmek lazımdır. Önümüzdeki süreçte Türkiye, ABD'den vazgeçen, ama AB'den vazgeçmeyen olarak ifade edilebilecek politikaları uygulamaya koyabilir. Bu bağlamda Cumhurbaşkanımız Erdoğan'ın daha önce gerçekleşen İngiltere ziyareti ve yakın bir zamanda gerçekleşeceği planlanan Almanya ziyaretini bu bağlamda değerlendirmekte yarar vardır.

Türkiye ve Amerika ilişkilerinde krizin bizzat kendisi, Pastör Brunson'un tutukluluğu değildir. Halk Bankası davası düşmedikçe büyük sıkıntılarla karşılaşacağını bilen Türkiye, bu davanın düşmesini istemektedir. Bu süreçte Pastör Brunson, Halk Bankası davasının düşmesi için etkili bir enstrüman işlevi görmektedir. Halk Bankası davasının düşmesi halinde Pastör Brunson dahil iki ülke arasındaki bir çok sorunun çözüleceğini ön görebiliriz. Türkiye, Pastör Brunson'dan ziyade Hak Bankası davası üzerinden kendisine karşı ekonomik ve siyasal bir savaş açıldığı değerlendirmesini yapmaktadır.

Türkiye ve Amerika arasında başlayan siyasal ve ekonomik savaşın sonlanacağına veya gerileyeceğine dair işaretler ve gelişmeler ortaya çıkmış değildir. Pastör Brunson'un ülkesine dönmedikçe hiçbir gelişme olmayacağını söyleyen Amerika'ya karşı Türkiye, Halk Bankası davası düşmeyene kadar atılacak hiçbir adımı gelişme olarak kabul etmemektedir. Amerika ve Türkiye arasında, çatışmanın derinleşeceğine ve uzun vadeye yayılacağına dair işaretler bulunmaktadır. Amerika'nın uzlaşmaz ve dayatmacı politikalarından dolayı Türkiye'nin, dünyada değişik gerilimlerle yüz yüze kalacağını güçlü bir ihtimal olarak ifade edebiliriz.