Toplumsal tüketim çılgınlığı
İnsanın yaşaması için tüketmesi, Maslow piramidinin tabanında yer alan zorunlu ve temel ihtiyaçlarla ilgilidir. Zorunlu tüketim, doğal ihtiyaçlardan doğan ve bireysel tercihlere göre düzenlenebilen gereksinimlerdir.
Tüketim gerçeği insan için yemek içmek, giyim ve kuşam
etkinliği olarak görülmektedir. Toplumda bu öğelerin tüketiminde bir aşırılık
söz konusu olabilir, ancak yemek içmek ve giyim kuşam nihayetinde insan için
temel birer ihtiyaçtır.
Toplumsal tüketim, doğal
bir ihtiyaçtan ve tercihten değil, toplumsal olarak öğrenilen ve öğretilen
tercihlerden kaynaklanmaktadır.
Kapitalist sistemle birlikte sanayi üretiminin ortaya
çıkışından beri, tüketim ekonominin önemli bir parçasını oluşturmaktadır. 20.
yüzyılın başından itibaren üretim biçiminin ve tüketim biçiminin değiştiği
görülmektedir.
Tüketim Türkiye’de medya ve reklam sektörünün algılarıyla
giderek yaygınlaşmıştır. İnsanlar eski dönemlere kıyasla her alanda daha fazla
tüketmeye başlamışlardır. Böylece, tüketim nedeniyle insan ilişkilerinin ve
insani değerlerin yerini farklı değerlerin aldığını görmekteyiz.
Tüketimin toplumda yaygınlaşması, insan davranışları, insan
ilişkileri ve değerler sistemini değiştirip, dönüştürmüştür. Bireyi bire bir
markaja alan bu sistem bireyin sosyalleşmesini engellemektedir.
Toplumun büyük bir kesimi ücretli olarak çalımakta olup
günümüz hayat şartlarında geçimleri temin etmeye çalışmaktadırlar. Türkiye’de
2000’li yıllarda alışveriş merkezlerinin giderek yaygınlaşmasına şahit olduk.
Ticari sistemde kullanılan senetli satışların yerine, bankacılık sektöründe
yaşanan teknolojik değişimler neticesinde bankalar kredi kartlarının
kullanımını toplumun bütün kesimlerine sundular.
Yapılan alışverişlerde nakit parası olmayan tüketiciler kredi
kartlarıyla alışveriş yapmaya başladılar. Bu nedenle, kredi kartları ve uzun
vadeli krediler ile henüz kazanılmamış olan paranın bile harcanmasını
sağlayarak, tüketimi çok daha hızlandırdılar.
Küresel firmaların özendirici tv ve reklam kampanyalarında
öğretilen sembolik tüketimde, kullanılan akıllı telefonlardan, giyilen spor
ayakkabısına, takılan saatten, kullanılan çantaya kadar her üründe söz konusu
olan fonksiyonel olması değil, üzerindeki küresel markanın taşıdığı ve
yansıttığı sembolik anlamın değeridir.
Dün insanlık için temel kaygı açlık korkusuydu, bugün ise
savaşlar ve göçler nedeniyle risk ve güvenlik endişe kaynağı haline geldi.
Bugün küresel sermaye tarafından etrafımızı kuşatan nesnelerin, mal ve
hizmetlerin çokluğuyla baş etmek zorundayız. Kitle iletişim araçları
aracılığıyla reklam bombardımanına tabi tutulan tüketicilerin ihtiyaç algıları
sürekli genişlemektedir.
İnsanın ihtiyaçtan fazla tüketmesi, bazı insanlar için yapılan
alışverişler bağımlılık haline gelebilir. Yapılan aşırı tüketim, toplumsal
eşitsizlikleri artırabilir. Bu da toplumda zengin, fakir arasındaki fark
büyüyebilir ve sosyal adaletsizliklere yol açabilir.