Toplumsal terbiye
Bu toplumun, bu kadim ülkenin huzurlu olması, mutlu olması ve ayağa kalkması ancak ve ancak kendisi olabilmesinden geçer. Toplumun kendisi olabilmesi demek kendi dinine, kendi kültürüne, kendi tarihine inanmak ve yaşamaktan başka bir şey değildir.
Bu durum, hem toplum
hem de topyekûn o ülkenin kendi inanç ve kendi kültürünün başarı hikâyelerini,
el’an tekrar yaşaması ile olacaktır. Üç
oradan, beş şuradan alınan her inanç ve kültür, ne milleti ayağa kaldırabilir,
ne de ülkeye huzur getirebilir.
Bu başarının evveli,
toplumun kendisine ait yasa oluşturmasıdır. Ancak bu yasalara uygun terbiye ve
eğitim yoksa bir kıymet ifade etmez. İnsan ve toplum, kendisine ait terbiye ve
eğitim ile medeni ve ahlaklı olabilir. Toplum, kendi kıymet yargılarını
kaybetmez canlılığını korumuş halde yaşarsa o toplum irfan sahibi, o ülke ise
cennet yurdu olabilir.
Böyle olursa bu
kalıpların sayesinde insan ve toplum, insani kıymetler ile yaşar, birbirini
etkiler, değiştirir ve her şeyini insanlık elbisesi giymiş olarak yapar. Dolayısıyla
sevgi ve merhamet üzerine kurulu ahlak ve insanlık üretilir.
Bu şuurdaki toplum,
bilir ki “Allah nurunu tamamlayacaktır” ve “şefkat ve ahlak medeniyeti Olan
İslam, zulmet değil rahmet dağıtacaktır.” Böyle toplumlar, kendilerine ait her
ne varsa onlara yabancılaşmaz, hürmette kusur yapmaz ve onlar hakkında malayani
konuşmaz. Sadece ahlaklı, kültürlü ve medeni bir hayat yaşar, söz söyler.
Allah’ın razı
olmadığı kalıplarla ahlaklı, medeni insan ve toplum oluşturulamaz. Böyle
kalıplar sistematik olarak kötülük üretir, zulüm üretir. Yaşadığını din
zanneder, zannettiğini doğru kabul ederler. Yaptığını çağdaşlık, yapmayanları
gerici ilan ederler. Bu kalıplarda genellikle insan ve toplumu bir kozaya
hapsetme durumu yaşanır. Kendi inanç kozalarını en üstün, kendilerini de en
ilerici, en çağdaş görme eğilimleri başlar. Kendilerinden başkası ötekini
oluşturur. Kendilerini gerici, kaba bir düşünceye hapsettikleri gibi öteki (!)
ilan ettiklerini de gericilik (!) kozasının içine hapsederler.
Gerçekten de dünyada çok
az insanın ahlaklı, koca bir dünyanın ahlaksız olduğu konular olabilir. Ancak
biraz nesnel ve deruni tefekkür yapıldığında dine hürmet, tarih şuuru, asgari
kültür, edep, hayâ olmadan ne medeni olunabilir ne de ahlaklı olunabilir.
Ötekileştirerek huzurlu bir toplum da olunamaz. Az bilgisiyle kendi dünyasını
en ileri sanıp, kendilerini hemen her şeyden izole ederek etraflarına
duygulardan bir koza örmekle de büyük insan ve büyük toplum olunamaz.
O yüzden Allah’ın
razı olmadığı kalıplarla toplumsal terbiye yerli yerine oturmaz ve yozlaşmış,
ahlaka yabancılaşmış bir toplum elde edersiniz. Böyle bir toplum da asla rahmet
üretemez. Toplumal nefs, belli bir terbiyeye ulaşmadan toplum, ne erdemli
olabilir ne de insanlık elbisesi giyebilir. Ayrıca “Üzüm üzüme baka baka
kararır” deyimi toplumsal nefsin ve kötü terbiyenin ulaşabileceği yeri
açıklamak bakımından harika bir örnektir.
Toplumsal terbiye;
ahlakı ve inancı önceleyerek, yozlaşmayı engelleyerek toplumu ve ülkeyi yüz aşama, bin aşama, milyon aşama
ileri taşıyabilecek bir iştir. Ahlaklı bir toplum da Allah’ın razı olduğu
kalıplarda yetişen insanların ilmine, eğitim ve gayretine bağlı olarak ilerler.
Ya toplumsal
terbiyenizi Allah’ın razı olmadığı kalıba uyduracak ve toplumsal kozalar içinde
kalacak, hem kendinizi hem de insanları boğacaksınız. Ya da tam tersini yapacak
Allah’ın razı olduğu kalıplarla nefsinizi yenecek, aklınızı kullanacak ve en
geniş düşünerek hem ahlaklı hem medeni olacaksınız.