Toplu Yüzleşme
Şu günlerde yetkili sendika MEMUR-SEN, hükümet ile 5. Dönem için sözleşme masasında. Hükümetin teklifini reddeden yetkili sendika eylemsel kararlar aldı. Kısa süreli iş bırakma ve cüzdan bırakma gibi küçük ama mesajı büyük eylemler yapıldı. Sendikacılık eylem olmadan olmaz, sahaya çıkmadan ve meydanlara inmeden sesiniz cılız kalır. Masamız sözleşme masası ama başka bir bakış getirip, sözleşme yerine “yüzleşme” gerçekleştirsek diyorum.
Garip bir toplumuz. Toplumun her kesiminde karın ağrısı var. Herkesin bir diğeriyle hesabı var. Hesaplar birikiyor. Defterler kabarıyor. Kimse de yüzleşmeye yaklaşmıyor. Ertelenen hesaplar karın ağrısının şiddetini artırıyor. Toplumsal mutabakat azaldı veya yok olmak üzere. Bu ağrıyı giderecek veya gidermeye dönük çabaların da önü kesilmek isteniyor. Birileri bu ağrıdan medet umuyor. Bu ağrı, gerilimi ve bloklaşmayı beraberinde getiriyor. Bu bölünmüşlük içinde daha küçük gruplara ayrılan toplumsal kesimler daha kolay yönetiliyor.
Şimdi masada bir sendika var ama masanın dışında da çok sendika var. Dışarıdaki sendikalar, masaya oturan sendikanın başarısızlığını bekliyor, toplum nezdinden itibar kaybı yaşaması için hamleler yapıyor. Ne gerek var, bu küçük hesaplara! Bu ayrışma başta işverenin işine geliyor. Bu ayrışmadan başkaları da kendilerine alan açıyor, güç devşiriyor. Sadede gelecek olursak, herkesin otorite olma gayesi var, herkes rol peşinde. Herkes kendi doğrusunda ısrar ediyor. Restleşme bizi kurtarmaz, barıştırmaz.
Gelin yüzleşelim! Yüz yüze gelelim, oturup konuşalım. İşimiz düştüğü için değil, hâl hatır sormak için konuşalım. Bir fikri birlikte pişirelim. Birlikte kazanıp birlikte paylaşalım. Hükümet seçmeniyle yüzleşmeli; sendikalar da üyeleriyle. Maalesef yüzleşmeye yüzümüz kalmıyor. Gücü alana kadar meydandayız, halkın içindeyiz. Sonrasında halktan kaçıyoruz.
Bir başka konu da sendikacılığın Türkiye’de hâlâ tam manasıyla oturmadığı noktasındadır. Hükümete siyaseten yakın bir sendikanın güçlü muhalefet etmesi imkânsız hâle geliyor. Çünkü hükümet, elindeki kadroları dağıtırken bu yakınlığa dikkat diyor. Bu durum pazarlık masasında sendikaların elini zayıflatıyor. Sendika, bir üyesini bürokraside iyi bir noktaya getirmek isteyebilir. Bu arzu, tüm sendikalar için masumca bir taleptir de. Hükümetin bir sendika üyesine “kıyak geçme” gibi bir ayrıcalığı olursa, ki bu durumlar oluyor, sizin de eliniz zayıflar. Ne yaparsanız yapın masaya zayıf oturursunuz. Bu genel bir durumdur Türkiye’de. Geçmişte var olan marazlı anlayış çok değişmedi. Hükümetin zokası ballı kadrolardır. Dikkat etmek lazım.
Gelin yüzleşelim!
Önce kendimizle başlayalım yüzleşmeye. Kendimize verdiğimiz sözlere bakalım. Sonra ailemize, komşumuza, akrabalarımıza, yakın çevremize, iş arkadaşlarımıza, amirlerimize, memurlarımıza… Yaşadığımız şehirle yüzleşelim. Ülkemizle yüzleşelim. Dünya ile yüzleşelim. Kâinata açılalım, açalım yüzümüzü. Herkes irtibat içinde olduğu her şeyle yüzleşmelidir. Nihayetinde asıl yüzleşme mahşerde olacaktır. O büyük güne hesap bırakmadan yüzleşelim.
“Toplu yüzleşme” olmadan Toplu Sözleşme olamaz bu toplumda. Bu arada, işverenin umursamaz tavrını anlamak da zor. MEMUR-SEN’in yükü daha ağır, işveren daha rahat. MEMUR-SEN, demokrasiyi tesis için şöyle böyle fedakârlık yaptık, büyümeden payımızı istiyoruz, diyor ama işveren dünü çabuk unutmuş ve vefasız yâr gibi yüzünü dönüyor. Anlaşılan kimse yüzleşmek istemiyor ama toplu yüzleşme olmadan hiçbir şey olmaz, bilinsin isteriz. Vesselam.