Toplu mezarlar
Yürüyorum… Cesetleri seyredip düşüncelere dalıyorum…
Kaldırımlarda,
bahçelerde koyun koyuna yatıyorlar... Boş alanlar sararmış cesetlerle dolu...
Ve sonbahar da her yer toplu mezar… Sadece
yollar boş, mekanik homurdanarak geçen araçların rüzgârları cesetleri yol
kenarlarına itmiş…
Yürüyorum… Düşünüyorum… Yerde kıvrılmış cesetler bizleri sessizce irşat ediyorlar; hayatın ve
dünyanın lâyemut olmadığı gerçeğini sessiz çığlıklarla fakat lisan-ı halin
kuvvetli uyarışla dile getiriyorlar… O kuru kıvrılmaları, dünyanın yeni bir
âlemin kurulması için yıkılacağı, kulübe üzerine saray dikilemez hakikatini bağırlarına
basarcasına ve büyükçe ilan ediyorlar; “Dünya
madem fanidir, değmiyor alaka-i kalbe.” Alaka yalnızca vazifeler cihetiyle
münhasır, âhiret âlemlerine yönelik olmalı gerçeği ilan ediliyor… Hâsılatı
olmayan nefsanî istekler, yaprak gibi kuruyup düşüyor ise ne güzel kazanca
dönüşüyor.
Ah sararmış yapraklar, ah!. .
Yüreğimize dökülen kuru yapraklar ah!..
Hüzün tünellerinden geçirerek, ümit
aydınlığına çıkarıp, irşat eden yapraklar...
Kuru yapraklar, hüznü yüreğe; mutlak ebediyet
arzusunu ise şuurlara, imana döker kuvvetlendirirler. Kuru yaprakların üzerinde
ki fanilik mührü çok aşikârdır. Üzerleri soğuk damga, manaları ise dirilişe
inananlara sıcacık hakikatlerdir… Bir
sonra ki baharın rengi kokusu henüz ortada yokken, o kuru ve sapsarı yapraklar
şeffaflaşır, arkasını göstererek; sonraki baharları ve yeniden dirilişi soğuk
nemli havada bizlere huzur verici müjdeler haline çevirir...
Yine yaprak mevsimi… Yine toplu mezarlar…
Tekrardan dünyanın faniliğini bizlere
hatırlatan kuru yapraklar…
Yeniden hüzün mevsimi ve yaz gemisini en son
terk eden sararmış yapraklar…
Evet,
hakikatleri hatırlatan sonbahar hüzünleri, duygularımızda muhteşem bir bahar
oluşturuyor. Hiçbir
hüzün, Allah'ın ezeli ve ebedi oluşunu, yeniden dirilişi kuru yapraklar kadar
bizlere hatırlatamazlar. Yapraklar, kendilerini ayaklar altına atlarken,
biricik hakikati en yükseklere çıkarır. Kuru yapraklar öyle tevazuludur ki;
heybetli ağaçlarda, muhteşem dallarda kısa bir süre önce yemyeşil ve de
hışırtılı zikirleri ile bulunmamış gibi toprağın kucağına iner, sanki sonraki
baharlara inanç kalıbı oluşur. Her kuru
yaprak müjdelerin ve geleceğe inancın kalıbıdır...
Yaprak dala vazifesi için tutunur, çiçek gibi
güzelliğini, şöhretini kaybetmemek için değil. Yaprak gibi olmak, şöhret için
değil; hizmet için dala tutunup Emr-i Hak vaki olunca şaşaasız yerin kucağına
inmek zira en büyük şöhret Allah rızasını kazanmaktır.
Çiçekler,
dalında veya vazoda ölse – kurusalar bile güzellikleri sanki mumyalanır ve
öyle kalırlar. Gösterişlerine, şöhretlerine güvenip dalda tutunmaya çalışır; yaprak
gibi fanilik mührü taşımazlar… Adeta yok oluşa direnip, ölümü
kabullenemezler ama yapraklar öylemi; görev bitene kadar dala tutunur ve ölümü
merdane kucaklayıp, kendilerini toprağa atarlar. Yaprak adeta kendini de bilir, dünyayı da
bilir, hayatı da ölümü de... Ve Yaprak: “Fâniyim, fâni olanı istemem. Âcizim,
âciz olanı istemem.” Der gibidir… Yaprak gibi olmak;
sade ve ihtiraslara, menfaatlere kupkuru… Çiçek olunca şaşaasız yaşamak ve
gitmek zordur… Çiçekler kaldırım kenarlarında toplu mezar olmazlar; zordur
onlar için toprağa düşmek...
Şükürler
olsun: Gül-ü Muhammedi (sav) var. Bizler
yaprak olma yolunda karınca misali niyet ve gayret edebilsek en azından Gül’ün
(sav) o muhteşem kokusuna yakın olmuş oluruz.Evet, yaprak olmak, gürültüsüz, gösterişsiz ve rüzgârların
kanadında asilce göçüp gitmek muhteşem bir manzaradır.
Yaprak gibiler…
Kuru yaprakların, mevti ve dirilişi
düşündüren tefekküründen sonra bilgisayarın başına geçtim. Sanal âlemi hakikat
âlemine dönüştüren ne çok güzel çalışma; Allah’ı, Peygamberi, Kur’an ve
sünneti, iman hakikatlerini anlatan gayretli insanlar var, hepsine binler
maşallah. Dikkatimi çeken ise yaprak gibi sade olanlar... Yaprak gibi sade olanlarda tevazu ve ihlâs damarları gözüküyor ve çok
daha etkili oluyorlar. Çiçek olmaya ve güzel bir koku sahibi olmaya çalışanlar,
elinde dilinde ne olursa olsun sanki diken gibiler. Allah yaprak gibileri
çoğaltsın ve bizlere yaprak gayretinde olmayı nasip etsin. Bizlerin ihlâs ve sadakatten, samimiyetten uzak çiçek olma gayreti, kim
bilir kaç kişiyi dikenlere itmiştir. İşimize gelmese de, nefsimiz istemese
de kuru yaprak olmayı becerenlere muhabbet etmeli, dua etmeliyiz. Allah,
hizmetlerini daim etsin. Onların bu
gayreti, sanal âlemin dikenlerini azaltacaktır…
Saati gelen Nur dersini izlemek için Nur Söz’ü
açtım... Muhteşem Kur’an tilavetinden sonra “Mevcudat-ı
âlem vahdâniyete şehadet
ettikleri” Otuz İkinci Söz’den Dr.Mehmet kardeş ve İzmir’den
katılan Eyüp Ekmekçi, Melih Asu ağabeylerin, Şaban Kazcı, Abdullah Gezer;
Arjantin’den Abdullah Özen, Macaristan’dan Tarık Dursun kardeşlerin katılımıyla
yine muhteşem hakikatlerin olduğu bir ders dinledik... Dersten sonra yaprak olmaya çalışan yani hizmet için dala sımsıkı
tutunan dava erlerini düşündüm; Kuzey Amerika’dan tut, Filipinler, Macaristan,
Rusya, Azerbaycan vs. yaprak gibi dağılmışlar ve yemyeşiller ama kuru yaprak
gibi sade ve gösterişsizler. Bir tek gaye var: İman kurtarmak. Kâinatta en
yüksek hakikatin iman olduğuna inanmış bu dava erlerini Allah yemyeşil
bıraksın, ihlâs ve sadakat kurulukları daim olsun İnşallah…