Topkapı entrikaların değil adaletin merkeziydi
(2)
Bugün de Osmanlı’nın izini sürmeye devam ediyoruz. Önce Fatih Sultan Mehmed’i bânisi bulunduğu ma’bedin yanındaki türbesinde ziyaret edip, ruhuna dualar gönderiyoruz. Sonra da yolumuzu asırlarca cihana nizam verilen Topkapı Sarayı’na düşürüyoruz.
Ayasofya'nın yan tarafında bulunan ve Bâb-ı Hümâyûn Kapısı (Saltanat Kapısı)’nın önündeki 3. Ahmed Sebili ve Çeşmesi, Topkapı Sarayı’nı gezmek isteyenlerin içeriye girmeden önce muhteşemliğiyle âdeta aklını alıyor!.. Sultan 3. Ahmed adına İbrahim Paşa tarafından 1728 yılında Baş Mimar Mehmet Ağa’ya yaptırılan eserde Seyyid Vehbî'ye ait kasidede şu ifade yer alıyor: “Târîhi Sultân Ahmed’üñ cârî zebân-ı lûleden / Aç besmeleyle iç suyu Hân Ahmed’e eyle dua”
***
Osmanlı’dan nefret edenler, yıllarca Topkapı Sarayı’ndaki “Harem”ine dil uzatarak âdeta Matild Manukyan’ın evlerinden bahseder gibi acımasızca saldırdı. Amaç, özelde Osmanlı Hanedanı’nı genelde milleti itibarsızlaştırmaktı. Oysa tarihe not düşülen Osmanlı’nın hayat felsefesi bambaşkaydı..
Topkapı Sarayı’na doğru her adım attığınızda ruhunuz bir çağı kapatıp yeni bir çağ açıyor. Abidevî Bâb-ı Hümâyûn Kapısı, manevi ve sanatsal değeri yüksek çift tarafı yazılarla bezenmiş süslemeleriyle insanı vurgun yemişe çeviriyor!..
Devrin ünlü hattatları tarafından nakşedilen kitabeler, Bâb-ı Hümâyûn’un önünden geçen herkese hâlâ hiç eskimeden anlamlı mesajlar veriyor.
Kapının ön cephesinde yer alan kemer alınlığında bulunan ve hattat Ali Bin Müridü’s-Sûfî-Ali Bin Yahya Sûfî tarafından celî sülüs hatla Arapça olarak yazılan kitabede mealen: “Bu mübarek bir kaledir ki, Allah’ın te’yid ve rızasıyla kuruldu ve erkânı emn-ü emanıyla kuvvet buldu. Karaların sultanı, denizlerin hakanı, iki âlem için Allah’ın gölgesi, doğuda ve batıda Allah’ın yardımı, denizlerin ve karaların kahramanı, Konstantin Kalesi’nin fatihi Sultan Murad Han oğlu Ebu’l-Feth Sultan Mehmed Han’ın Allah-û Teâlâ saltanatını daim eylesin ve mevkiini kuzey yıldızlarının fevkinde etsin. Sekiz yüz seksen üç senesi Ramazanü’l-mübarek ayında inşa edildi” ifadeleriyle bir çağı kapayıp yeni bir çağı açan Fatih’ten övgüyle bahsediliyor.
***
En üstte yer alan kemer alınlığında, ön ve arka cephelerde çift taraflı olmak üzere Besmele-i Şerif ile Hicr Sûresi’nin 45, 46, 47 ve 48. ayetlerinde yer alan “ahiret” ve “cennet” vurgusuna dikkat çekilerek, bu kapıdan giren ve çıkan herkese ahiret ve cennet hayatı hatırlatılıyor.
Bâb-ı Hümâyûn’un sağ ve solundaki tek satırlık kitabeler de Osmanlı Devlet felsefesinin taşa işlenmiş halini andırıyor. Kitabedeki, “Sultan, Allah’ın yeryüzündeki gölgesi ve dünyadaki bütün mazlumların da koruyucusudur” ifadesi Osmanlı Sultanı’nın, dini, dili, ırkı, mezhebi, rengi ne olursa olsun zulme uğramış bütün insanların koruyucusu olduğuna dair medeniyet tasavvurunu bir cümleyle özetliyor.
Bâb-ı Hümayûn’un arka cephesinde, sağ ve solunda yer alan kitabelerde ise, “Apaçık gerçeğin sahibi Allah'tan başka ilah yoktur. Emin ve sözünün eri olan Muhammed, Allah'ın Resulüdür” zikri yazıyor.
Amenna ve saddakna.
İşte Osmanlı’yı asırlar boyunca var eden anlayışın özeti bu.
Biraz da sarayın inşa, ihya ve işlevlerinden bahsedelim.
***
Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u 29 Mayıs 1453’te fethinin ardından yapımına başlanan ve 1478 yılında yapımı tamamlanan Topkapı Sarayı (Sarây-ı Cedîd-i Âmire), Sarayburnu’nda bulunan Doğu Roma akropolü (Eski Yunan kent devletlerinde yüksekte kurulan ve içinde bir saray ile tapınaklar bulunan yer) üzerinde yer alan 700 bin metrekarelik bir alana inşa edilir.
Osmanlı’nın devleti idare etmek amacıyla Fatih Sultan Mehmed’den itibaren Sultan Abdülmecid’e kadar yaklaşık 400 yıl süreyle Osmanlı Devleti’nin idare, eğitim ve sanat merkezi olarak kullanılan Topkapı Sarayı, aynı zamanda padişahların hayatını idame ettirdiği yer olur.
Osmanlı Devleti’nin en köklü saraylarından birisi olan Topkapı Sarayı, 4 asır boyunca yönetim merkezi olarak kullanılır ve asker, memur yetiştiren Enderun Mektebi’ne de ev sahipliği yapar.
***
Topkapı Sarayı; Bâb-ı Hümâyûn (Topkapı Sarayı'nın üç törensel kapısından biri olan ve birinci avluya geçit veren kapı, Fatih Sultan Mehmed tarafından 1478 tarihinde yaptırılmıştır), Divan Meydanı, Alay Meydanı, Enderun Avlusu, Sofa-i Hümâyûn ve Harem olmak üzere 6 bölümden oluşur.
Yalnızca Harem bölümünde 400 oda bulunan Topkapı Sarayı’nın içinde bir medrese, camii, meclis ve darphanenin bulunduğu da kaynaklarda belirtilmektedir.
Sarayın etrafını kuşatan hasbahçelerdeki köşk ve kasırların bir çoğu günümüze ulaşamamıştır.
19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde ise hanedanın Dolmabahçe Sarayı’na taşınması ile bir dönem kapanmış olur. Ortalama 4 bin kişinin yaşadığı ve Osmanlı Medeniyeti’nin hayat bulduğu mekân, şaşaalı günlerini mâzide bırakır.
***
Topkapı Sarayı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun ardından 3 Nisan 1924 tarihinde müze haline getirilerek Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk müzesi olma özelliğini kazanır.
Bir taraftan âdeta zamana meydan okuyarak Sarayburnu’ndan Marmara ve Asya Kıtası’nı selamlayan Topkapı Sarayı, 15. yüzyıldan bu tarafa varlığını korumaya devam ediyor.
İstanbul’un ziyaretçi akınına uğrayan tarihi mekanlarından Topkapı Sarayı, her yıl yerli ve yabancı olmak üzere birçok turisti ağırlıyor.
***
Topkapı Sarayı; seramik, cam, gümüş, silah, zırh, minyatür, el yazması, kıyafet, saat ve kutsal emanetleri içeren oldukça değerli ve zengin bir koleksiyona ev sahipliği yapıyor.
Has Oda / Mukaddes Emanetler Dairesi, Fatih Sultan Mehmed döneminde padişahların Enderun avlusundaki özel dairesi olarak inşa edilmiş.
Enderun avlusundaki Kutsal Emanetler Dairesi'nin Fatih Sultan Mehmed zamanındaki Has Oda’da olduğu, buranın padişahların özel hayatını geçirdiği alan olarak biliniyor.
Evlenme, padişah cenazeleri, padişah çocuklarının sünnet merasimleri, Ramazan ayında Hırka-i Saadet ziyaretleri, kandiller, dini günler ve bayram törenleri burada yapılıyor. Hatta padişahlar tahta çıktıklarında da ilk cülus töreni buradan başlıyor.
***
Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Mısır’ı fethetmesinin ve hilafetin Osmanlı padişahlarına geçmesinin ardından, Mısır’dan getirilen Peygamber Efendimize ait Hırka-i Saadet (Peygamberin şair Kab Bin Züheyre’ye hediye ettiği Hırka-i Saadet olarak bilinen hırkası), söz konusu tarihten beri Has Oda’da korunmaktadır.
Yavuz Sultan Selim devrinden sonra da Mukaddes Emanetler’in buraya gelişi devam etmiş. Saray, 19. yüzyılda terk edildikten sonra oda tamamen mukaddes eşyanın korunduğu bir daire hâlini almış ve binanın bütünü zaman içerisinde Mukaddes Emanetler Dairesi olarak anılmaya başlamış.
Kutsal emanetlerin bir bölümü de daha sonra İngilizlere karşı Medine’yi kahramanca müdafaa eden Fahreddin Paşa tarafından İstanbul’a gönderilmiş. Böylece kutsal emanetler yabancıların yağmasından kurtarılarak, Topkapı Sarayı'nda güvende olması sağlamış.
***
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in hırkası, sakalı, Uhud Savaşı'nda kırılan dişinin saklandığı mahfaza, ayak izi, mektupları, oku ve kılıcı, su içtiği kabı, Hz. İbrahim'in tenceresi, Hz. Musa'nın asası, Hz. Davud, Hz. Ali, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer'in kılıcı, Hz. Yusuf’un cübbesi, Hz. Fatma’ya ait gömlek, hırka, seccade ve sandık gibi Peygamber asrının kokusunu ve bereketini bugüne taşıyan yüzlerce emanet, Topkapı Sarayı Kutsal Emanetler Dairesi'nde sergileniyor.
Mukaddes emanetler, aynı zamanda Osmanlı kültür ve sanatının ulaştığı noktanın bir yansıması olarak çağlar ötesine ışık tutmaya devam ediyor.
Peygamberlerin özel eşyalarının yanında Mekke ve Medine'ye ait parçalardan oluşan eserlerin de teşhir edildiği Kutsal Emanetler Dairesi, 24 saat okunan Kur'an-ı Kerim eşliğinde ziyaretçileri ağırlıyor.
İslâm dinine özgü motifler, Topkapı Sarayı’nda bulunan Kutsal Emanetler Sergi Salonu’nda sergilenmeye, ziyaretçilerin ilgi ve hayranlığı ise katlanarak artmaya devam ediyor.
Günümüze kadar ulaşan dünyanın en eski ve en büyük sarayı olarak kabul edilen Topkapı Sarayı, 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne eklenerek eşsizliğini tescilliyor.
Devam edeceğiz inşaallah.